Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Le Figaro’daki yazısında, “Bölgemizde yeni Sykes-Picot paylaşımlarının yapılmasına itiraz etmek…” vurgulaması önemlidir; bir Ortadoğu gerçeğini dile getirmesi açısından çok önemlidir.

Sykes-Picot Planı yerine Washington kulislerinde pişirilen Naukim Planı’nın  hayata geçmesi durumunda, Türkiye, güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatılmayı önlemiş, ABD’nin hayata geçirmeye çalıştığı1856 yapımı “Büyük Kürdistan” planı, yine bir başka “Arap Baharı”na kalmış olacaktır.

Suriye’nin Naukim Planı çerçevesinde paylaşılması durumunda, bölgede yeni dengeler oluşacak, fakat sular durulmuş olmayacaktır. Henüz herkesin kabul ettiği bir dünya düzeni kurulabilmiş değil..

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 100. yılı  dolayısıyla, Fransız Le Figaro gazetesi için kaleme aldığı makalesinde, "Yeni bölgesel paylaşımlara müsaade etmeyeceğiz" diyordu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan yazısının devamında Ortadoğu gerçeklerini dile getirerek şu vurgulamaları yapıyordu: 

“Birinci Dünya Savaşı, dönemin büyük güçleri tarafından masa başında cetvelle çizilen sınırlar uyarınca birtakım sorunlu siyasi yapıların oluşumunu beraberinde getirmiştir. Dahası bu siyasi yapıların hükmettikleri toplumlarla güçlü bağlar kuramaması, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinin Yirminci Yüzyıl boyunca otoriter rejimler, askeri darbeler ve azınlık yönetimleriyle anılması sonucunu doğurmuştur. 

(…) Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin her döneminde komşularının toprak bütünlüğüne saygı göstermiş, onların barış ve istikrarını destekleyici adımlar atmıştır. Bölgemizde yeni Sykes-Picot paylaşımlarının yapılmasına itiraz etmek veya DEAŞ, PKK ve FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele etmek, tam olarak komşularımıza gösterdiğimiz bu saygının ve aralarında bulunduğumuz Avrupa milletlerinin güvenliğinin gereğidir.

Birinci Dünya Savaşı'ndan çıkarılması gereken en önemli ders, kalıcı barışı tesis etmenin ne kadar zor olduğudur. Bu itibarla Türkiye olarak Avrupa tarihinin en önemli barış projesi olan Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefimize yönelik çalışmalarımızı sürdürecek; aynı zamanda Ortadoğu coğrafyasında kitleleri temsil eden, demokratik ve özgürlükçü yönetimleri desteklemek suretiyle barış ve istikrara katkı sunmaya devam edeceğiz.” 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Le Figaro’daki yazısında, “Bölgemizde yeni Sykes-Picot paylaşımlarının yapılmasına itiraz etmek…” vurgulaması önemlidir; bir Ortadoğu gerçeğini dile getirmesi açısından çok önemlidir. 

Ortadoğu coğrafyasının İngiltere ve Fransa arasında yapılan gizli bir anlaşma çerçevesinde paylaşılması demek olan Sykes-Picot Anlaşması, 100 yıl sonra bile gündemden düşmemiştir ve yeni aktörlerin de katılmasıyla hala masadadır. 1916 yılında anlaşmayı imzalayan İngiltere ve Fransa hala sahnededir, fakat başroldeki aktörler şimdi, ADB ile Rusya’dır. 

Osmanlı’nın, İngiltere ve Fransa’nın zorlamasıyla katıldığı Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında imzalanan Paris Anlaşması’yla, Avrupa ülkeleri, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü -Rusya’ya karşı- garanti ediyordu, fakat kendileri için bir kısıtlama yoktu. Nitekim, Kırım Savaşı’ndan I. Dünya Savaşı’na uzanan süreçte Osmanlı çeşitli başkaldırılarla Balkanlar’dan sökülüp atılınca, sıra Ortadoğu’nun paylaşılmasına gelmişti. 1916 yılında İngiltere ve Fransa arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Rusya’nın, Ekim Devrimi nedeniyle savaştan erken ayrılması ve bu gizli anlaşmayı deşifre etmesiyle uygulamaya konamamıştı.

YENİ SYKES-PİCOT’LARA GEÇİT YOK

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransız Le Figaro gazetesi için kaleme aldığı makalesinde, bu anlaşmanın yeniden gündeme gelmesinden duyduğumuz rahatsızlığı dile getiriyordu. 

“Bu konuda bizi kaygılandıran gelişmeler nelerdir?” sorgulaması yaparken, Haber Türk’ün Washington Temsilcisi Serdar Turgut’un 21 Şubat 2018 tarihli yazısını hatırladık. Turgut bu yazısında, ABD ve Rusya’nın Suriye’yi Kürtler üzerinden kontrol altına alma “çalışmalarından” söz ediyordu. ABD ile Rusya bu konuda ciddi müzakereler yapıyorlardı, ama medyaya yansımıyordu. 

Serdar Turgut, “Gizli Suriye planı üzerinde çalışılıyor” başlıklı yazısında, “tüm Ortadoğu stratejisinin ve Suriye bağlamındaki Kürt politikasının ana mimarı olan Vitaly Naumkin’in” 27 Şubat’ta, Amerikan dış politika elitlerinin yetiştiği School for Foreign Service tarafından düzenlenen yemekli toplantıya katılmak üzere Washington’a geleceğini yazıyordu. Yalnızca davetlilerin katılacağı bu toplantıda konuşulanlar kesinlikle dışarıya sızdırılmayacaktı. 

Değişmez kuraldır; basın için değeri olan haberler, ne kadar önlem alınırsa alınsın,  bir yolunu bulup dışarıya sızardı. Nitekim, 27 Şubat günü, Georgetown Alumni House’ta,18.45’te başlayıp 20.30’da biten yemekte konuşulanlar ve Naumkin’in “Suriye’de barış için imkânlar; Rusya’nın çıkarları ve rolü” başlıklı konuşmasının içeriği bugün için artık sır değil. 

Aslında, Washington’ın ana hatlarıyla haberdar olduğu ve itiraz etmediği anlaşma taslağı, Kasım ayında yapılması planlanan bir toplantıda Naumkin tarafından sunulacak ve tartışmaya açılacaktı, fakat bazı nedenlerle Şubat’a ertelendi. Erteleme nedeni, “Moskova’nın, Türkiye’nin henüz hazır olmadığını öne sürerek, masaya eli daha güçlü oturmak istediği” şeklinde yorumlanıyor.

SYKES-PİCOT YERİNE NAUMKİN PLANI MI?

Naumkin’in 27 Şubat günü, Georgetown Alumni House’taki yemekte yaptığı  “Suriye’de barış için imkânlar; Rusya’nın çıkarları ve rolü” başlıklı konuşmasının ana hatları ABD yönetimi için sır değildi; iki tarafın ilgili birimlerinin katkılarıyla oluşturulmuş bir plandı. Fakat, bu planın Ortadoğu gerçekleriyle çatışmaması için, iki tarafın da saygı duyduğu Ortadoğu uzmanı Naumkin’in süzgecinden geçirilmişti. Naumkin’in Ortadoğu gerçeklerini dikkate alarak hazırladığı plan, gelişmeler paralelinde tartışmaya açıldı; henüz netleşmiş değil. 

Rusya’nın hedefi, Kürtler ile Esad’ı masaya oturtabilmekti. Rusya, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonunun önünü açarak, Amerikalılara da, Kürtlere de Türkiye’nin bölgesel bir güç olduğunu göstermiş oluyordu. Rusya bunu yalnızca Türkiye’nin çıkarı için değil, elini güçlendirmek için yapıyordu. Karşı tarafa, önlerinde Astana ortaklarının kurdukları baraj olduğunu göstermek istiyordu. Ortadoğu’da, Türkiye’nin “Hayır” diyeceği bir denklem kurmak hiç de kolay değildi. (ABD’nin Türkiye’yi, Fransa öncülüğünde kurulan Avrupa Ordusu dışında tutma girişimleri ayrı bir yazı konusudur.)

Rusların Afrin konusunda değişik bir yaklaşımı var. Naukim’in planında, Afrin’eki YPG militanlarının Menbiç üzerinden Fırat’ın doğusuna geçmelerine sıcak bakılmıyor. “Afrin’de Kürtler ile Suriye birlikte yaşamalı, bu çözümün Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmediği gösterilmeli ve bu birlikte yaşama modeli Fırat’ın doğusuna da uygulanmalı” görüşü dile getiriliyor. Dışişleri Bakanı Lavrov’un da belirttiği gibi, Rusya, Fırat’ın doğusunda ABD’nin kontrolünde bir devlet yapılanmasına asla izin vermek istemiyor.

Rusya ve Fransa, Bağdat yönetimiyle, petrol çıkarma ve pazarlama konusunda çok kapsamlı anlaşmalar yaptılar. Rusya, ABD’nin Enerji/Kürt Koridoru önüne Astana ortaklarıyla barikat kurarken, Irak’ta, Fransa ile birlikte çıkaracağı petrolü Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaştırma planları yapıyor. Fakat, Suriye’nin kuzey parselinde Kürtler üzerinden kalıcı olma hesapları yapan ABD de buna geçit vermiyor. Naumkin Planı’nın gündeme gelmesinin en önemli nedeni, bu konuda orta yol arayışı çabalarıdır. 

 “Trump, Pazar günkü Paris buluşmasında, Rothschild ailesi tarafından önce bakanlığa, sonra da Fransa Cumhurbaşkanlığı makamına taşınan Macron’un elini neden sıkmadı?”  sorusunun yanıtını ararken, Fransa öncülüğünde kurulmaya çalışılan Avrupa Ordusu’nun yanı sıra,  Fransa’nın Ortadoğu’nun enerji kaynakları konusunda Rusya ile sergilediği dayanışmayı da unutmamak gerekir.   

ABD NE YANIT VERECEK? 

ABD, Fırat’ın doğusu için bağımsız bir devlet yapılanmasına odaklandığı için, Naukim’in bu planına, “DEAŞ’la mücadele ediyorum” gerekçesiyle net bir yanıt vermiyor; zaman kazanmaya çalışıyor. Kulislerde ABD’nin, Fırat’ın doğusu için,  Irak’ın kuzey bölümündekine benzer, merkezi yönetimin yörüngesinde bir özerk model oluşturmaya çalıştığı konuşuluyor. 

Rusya, Suriye’nin petrol kaynaklarını Kürtlerin Esad’la birlikte işletmelerini arzuluyor. Rusya, Fırat’ın doğusundaki Kürtleri Esad’la aynı masaya oturtabildiğinde hedefine ulaşmış olacak; hem “Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmuş olacak” hem de, Esad üzerindeki otoritesinden dolayı, ülkenin petrol kaynaklarını kontrolü altına almış olacak.

ABD de, Rusya’ da, Suriye’nin petrol varlığını “uluslararası hukuka uygun olarak” kontrol altına alabilmek için, Kürtlere yaslanmak istiyorlar. ABD ve Rusya, Suriye konusundaki hedeflerine ulaşmaya çalışırlarken, Türkiye’nin öncelikli hedefi, sınır ötesinden gelecek terör saldırılarını önlemek, sınır güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamaktır. 

Sykes-Picot Planı yerine Washington kulislerinde pişirilen Naukim Planı’nın  hayata geçmesi durumunda Türkiye, güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatılmayı önlemiş, ABD’nin hayata geçirmeye çalıştığı1856 yapımı “Büyük Kürdistan” planı, yine bir başka “Arap Baharı”na kalmış olacaktır.

Suriye’nin Naukim Planı çerçevesinde paylaşılması durumunda, bölgede yeni dengeler oluşacak, fakat sular durulmuş olmayacaktır. Henüz herkesin kabul ettiği bir dünya düzeni kurulabilmiş değil. Güney sınırlarımızın ötesideki iklim değişirken, önceliklerimi ve çıkarlarımızı koruyarak, “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı” yeni komşularımızla birlikte yaşamanın en uygun formüllerini arayacağız.