Evet! Yağan rahmete rağmen, cami avlusu ve kabristandaki izdiham, gerçekten bahse değerdi. Zira yüzler değil, binlerce vatandaş bu büyük Yazarı son yolculuğunda yalnız bırakmamıştır.

22 Haziran 1927 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen Çetin Altan; Galatasaray Lisesi, daha sonra, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu. Lakin, Gazetecilik mesleğini seçti ve Ulus-Gazetesi’nde basın hayatına geçti: (1946). Merhum, Abdi İpekçi’nin ısrarı ile 1959’da merhum Peyami Safa’nın yerine, “Milliyet’te” yazmaya başladı 1958’de Akşam Gazetesinde “Taş” başlığı ili büyük sükse yaptı ve git-gellerden sonra tekrar “Milliyet’te” (Şeytan’ın Gör Dediği) başlığı ile köşe yazılarına devam etti.

Yazarlık hayatına, siyasî kimliğini de katarak, Türkiye İşçi-Partisi’nden Millet Vekili seçildi ve hayli çalkantılı bir Parlamento hayatı oldu: (1965).

Parlamento tarafından anlaşılamamış olmakla, hayli çile çekti, hapis yattı, işsiz kaldı. Fakat, yine de kendi tabiriyle “enseyi karartmadı” ve “2008 Yılı Kültür Sanat Büyük Ödülü”ne Devletçe layık görüldü ve o dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan aldı.

Atatürk’ün arkadaşı, Kırım göçmeni, Tatar Hasan Paşa’nın torunu, Çetin Altan: “88 yaşında” tedavi gördüğü, Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastahânesi’nde “22 Ekim 2015 Perşembe” hayatını yitirdi.

Gazetecilik hayatını (2014 yılına kadar) sürdüren Çetin Altan; dünya’nın en çok Köşe Yazısı yazan, Yazarları arasında yer almakla, Türk Yazarları dünyasına, onur verici katkıda bulunmuştur.

Biz, Türkiye Ermenileri merhumu her daim, candan bir dost, candan bir koruyucu olarak görerek saygı duymuş ve şimdi de saygıyla anmaktayız!...

Mekânı Cennet, ruhu şâd olsun! (Amin!).

1960’ların başında, Askeri Darbe’nin akabinde (CHP)nin DP. taraftarlarına karşı takındığı tavır, Cumhuriyet Türkiyesi’nin yakın tarihine hiç de hayırlı kayıtlarla geçmemiştir...

Cumhuriyet Halk Partisi, “azınlık teşkil eden Gayr-ı İslâm unsurlara karşı” hiç de olumlu duygular taşımıyor; fırsat bu fırsat, cümlesini hudut harici ederek, “azınlık defterini” temelden kapatmayı düşünüyordu. Bu düşüncenin bir an evvel tahakkuk edebilmesine yardımcı olabilecek bir de Ermeni Cemaati Ruhani Lideri konumundaki Patrik, I. KAREKİN ĞAÇADURYAN (1951-1961) vardı ve bu zat üniversite olayları esnasında: (Siyasî oyunlara gelmeyin. Tek meşguliyetiniz dersleriniz olsun. Mez’un olduktan sonra, dilediğiniz yolu seçersiniz.) tavsiyesinde bulunmuştu.

Evet bu veya buna benzer bir tavsiyede bulunmuştu. Vay anam! Bu nasıl olur? Bir Ermeni buna nasıl cüret eder?!... Patrik derhal makamından uzaklaştırılmalı yaygarası her tarafı inletir olmuştu... Evet! Bir Ermeni “vergi verir, Vatani görevini ifa eder ve gerekirse, Ay-Yıldızlı Bayrak uğurunda ölebilirdi. Ama, Türkiye’de hemen hiçbir mesele hakkında söz sahibi olamazdı?!...”

Dahası; iki ukalâ Ermeni bozuntusu Patrikhâne’ye giderek, Patrik’in istifa etmesi hakkında uyarıda bulunmuşlardı. Sizin anlayacağınız, Türkiye Ermenilerin hiç de hayırlı bir gelecek beklememekteydi... Zira, Türkiye’de tek bir kalem, tek bir bürokrat Ermeni vatandaşları lehine tek bir yorumda bulunmamaktaydı!...

İşte böyle bir dönemde merhum Çetin Altan Üstadımız devreye girmişler ve tek başlarına hem Ermenileri ve hem de Ermeni Patriki, I.Karekin Ğaçaduryan Cenaplarını müdafaa etmişlerdi.

Detay üzerinde durmak istemiyorum zira, “Genel seçim” arefesinde olduğumuz için, şu parti, bu parti lehine yatırım yapmış olmam ihtimaline yer bırakmak istemem.

Sırası gelmişken, değerli okuyucularıma şu hususu peşinen zikretmek isterim: (Bendeniz, hiçbir siyasî fikrin, siyasî parti’nin hizmetkârı değilim.) “Kemâlist düşünce yapısı” dışında kalan bütün (İzimler) bana göre; “ithal malı” yabancı kökenli siyasî inançlardır. Merhum, Çetin Altan Üstadımın, insan sevgisini başa alan Türklük şuuruna hem hayran ve hem de benimsemiş bir naçiz “Araştırmacı Yazar’ım”.

Kum-Kapu “Bezciyan Ermeni Mektebi”nin, derneğinde verdikleri konferansı zevkle dinlemiş ve Türk insanı bizleri seviyor ve koruyor inancıyla sevinçten ağlamıştım!...

1960 başlarında henüz kalem hayatına atılmamış genç bir “Peysaj Ressamı”ydım. Yani san’at dünyası’nın genç bir üyesi!...

Merhum, Refi Cevat Ulunay: (1890-1968), Merhum, Tekin Erer: (1921-1997), Merhum, Ahmet Kabaklı: (1924-2001), Merhum, Yüksel Baştunç: (1934-2004) ve Merhum, Çetin Altan: (22 Haziran 1927 – 22 Ekim 2015). Kayda geçtiğim yeri dolmaz Türk Yazarların, biz Türkiye Ermenileri’nin kalplerinde ayrı bir yeri vardır.

Sevgili Çetin Altan! Aynen dediğin gibi: (Biz hepimiz iyiyiz de olaylar kalleş!) Ve sana söz vermiş bir vatandaşın, bir naçiz kalemin olarak; seni kaybetmemize rağmen, enseyi karartmamaya çalışacağım!...

Nur içinde yat, eşsiz kalem!...