Türk tarihi Zamansal ya da mekânsal bir tasniften yoksundur.  Bu mevzuda tarihçilerin bir kısmının türlü sebeplerle gerçeği yüksek sesle dile getirmedikleri ortadadır.  Eğer zamanı merkeze alacak olduğumuzda Türk Devletlerinin kısa sürede yıkıldığı gerçeği, Türkler devletlerini idare kabiliyetinden yoksunmuş algısını ortaya çıkaracaktır. Hâlbuki Devletlerinin adı, zamanı ve mekânı değişkenlik gösterse bile müesseseleri itibariyle Türk devlet teşkilatlarında alışılanın ötesinde bir benzerlik hatta bir özdeşlik vardır. Bu da devletteki devamlığı ortaya koyuyor. Ufak bir araştırma yapacak kişilere bile aşikâr olacak bir gerçeklik, bu hususta bir sınır değildir.
Orta Asya Türk tarihinin anavatanı olarak bilinir. Bu coğrafyada kurulmuş olan teşkilatlar peş peşe Hun, Göktürk, Uygur isimlerini almışlardır.  Aynı coğrafya içerisinde aynı denecek kadar benzerlik gösteren müesseselerle varlık gösteren bu devletlere ayrı gözüyle bakmak isim farklılığı sebebiyle Türk milletinin farklı yapılarla temsil edildiği doğru değildir. Nihal Atsız Bey’in Türk tarihindeki meseleler kitabında bu hususa bir makale ayırmış ve eserini bu konu çerçevesinde oluşturmuştur. “ Her sülaleyi bir devlet sayarak, şimdiye kadar sülaleler sayısınca devlet kurduğumuz iddiasında bulunduk. Fakat düşünmedik ki o kadar devlet kurduksa, bunların hiç birisini de yaşatamamış olduk.”
Yine Atsızın derin görüşü ile de tasdik edilen bir tarihi gerçeklik, Türk tarihinin bir mekân veya zaman sınırlamasının olamayışıdır. “Birçok millet için tarih bir vatan tarihidir. Mesela Fransızlar için vatan tarihinden başka bir tarih usulü gütmekmümkün değildir.” s.9 Bizim tarihimiz için mekân sınırlaması zor görülmektedir.  Karanlık çağlarda bile eski dünya karalarının muhtelif yerlerinde Türk kültürüne ait izlerin bulunması bu iddianın ispatıdır.
Sülale, aşiret ve hanedanlık isimleri ile bir mekânda devlet idaresinin el değiştirmesini yeni bir siyasi yapının kuruluşu gibi göstermek bazı Türkologlar tarafından da zamanda ve usulde yapılan hata olarak kabul edilmiştir. Onlar Türk Tarihinin bir bütün olarak görülmesi gerektiği, farklı isimlerin bir tekâmülün tezahüründen başka bir şey olmadığını ifade ediyorlar. Meseleye devletlerin ideolojik bakış açıları ile bakılacak olduğunda Osmanlılar için Hanedan tarihi ve İslam tarihi tahkikat mevzuu olmuştur. Türk tarihinin farklı zaman ve mekânları ehemmiyet taşımamıştır. Bu tamamen bahsi geçen yanlış algının sonucu gelişmiştir.
Eğer ki Türklerin tarihi için zorlama bir tasnif yapılması gerekiyorsa ve mekân tayin edilmek isteniyorsa Orta Asya ve Anadolu diye ikiye ayrılabilir. Genel kanı itibariyle Orta Asya, Türklerin ilk yurdudur. Buradaki tarihlerinin başlangıcını tayin etmek zordur. Orta Asya’daki Türk varlığı karanlık çağlar olarak tabir edilen tarih öncesi devirlere kadar uzanır. Tarih öncesi devirlerden kalan belge niteliğindeki eserlerin verdiği bilgiler ne kadarsa Orta Asya Türk tarihi ile ilgili o denli bilgi sahibi olunabilinir. 
(devamı haftaya)