Türk milleti asırlardan beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Bu şer’an ve dînen caiz ve uygun değildir. Kılıç haricî / dış düşmana karşı çekilir. Dâhilde / içte kılıç kullanılmaz.

     Türk milleti bin senedir İslâmiyet’e bayraktarlık ve öncülük etmiş, dini uğrunda milyonlarca şehit vermiştir. Bundan dolayı kahraman ve fedakâr İslâm müdafii ve savunucularının torunlarına, yani şehametli, yiğit ve cesur Türk milletine kılıç çekilmez.

     İslâmiyet ordularının en kahramanı Türklerdir. Kur’an’a hizmetleri cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve onlara taraftar olmak; o kudsî hizmeti yapanların bugün de üstlerine düşen bir görevdir.

     Türk gençleri ve ihtiyarları içinde öyleleri vardır ki, yüksek ahlâkın en hâlis örnekleri o âlicenap Türklerde kendini gösterir. Türk milletinin üstün sırları onlarda açığa çıkar.

     Türk milleti asırlar boyunca, cihan çapında mümtaz ve seçkin ve fakat müslüman olarak yaşamıştır. Nerede Türk varsa Müslümandır. Diğer Müslüman unsurların, küçük de olsa yine bir kısmı, İslâmiyet dışındadır.

     Üstelik Türk milleti dünyanın her tarafında Müslüman olduğundan; onların ırkçılıkları İslâmiyetle birleşmiş, ayrılması mümkün değil.

     Türk, Müslüman demektir. Hatta Müslüman olmayan kısmı Türklük’ten de çıkmışlar.

     Türk gibi Arablar da da Arablık ve Arab milliyeti İslâmiyetle birleşmiştir. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün büyük bir tehlikedir. Nitekim:

     x

   “Artık ey millet-i merhûme, sabah oldu uyan! Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan? 

    Ne Araplık, ne de Türklük kalacak, aç gözünü! Dinle Peygamber-i Zîşân’ın Îlâhî sözünü.

    Türk Arabsız yaşamaz. Kim ki “yaşar” der, delidir! Arabın, Türk ise hem sağ gözü hem sağ elidir. 

    Veriniz başbaşa...Zîrâ sonu hüsran-ı mübin: Ne Hilafet kalıyor ortada billahi, ne din!

  ‘Medeniyyet!’ size çoktan beridir diş biliyor; Evvelâ parçalamak, sonra da yutmak diliyor, 

    Arnavutlar size ibret olacakken, hâlâ, Ne bu şûrîde (karışık) siyaset, ne bu fâsid (bozuk) da’vâ? 

    Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz...Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!

    Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum...Başka bir şey diyemem...İşte perîşan yurdum!”

    Diyen Mehmed Âkif; mes’eleye ne de güzel parmak basmış. 

    İşte Türk milleti ciddî ve hakikî dindar bir şekilde, bin sene kadar hak dinin kahraman ordusu olarak zemin yüzünde, millî şerefini; milyonlar din kaynakları ile çakan ve kılıçlarının uçlarıyla yazan mübarek bir millettir.

    Evet Türk milleti dindar, namuslu, kahraman huylu bir millet olup, bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canıyla Kur’an hizmetinde emsalsiz kahramanlık göstermiştir.

     Kaldı ki, bir müslüman başkasına benzemez. Dini terk edip İslâmiyet ahlâkından çıkan bir müslim; mutlak küfre düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.

     Türk milleti, bin seneden beri İslâm âlemini kahramanlığı ile memnun etmiş. İslâm birliğini korumuştur. İslâm âleminin küfürden, dalâletten şanlı bir surette uzak kalmasına büyük bir vesile olmuştur. Aynı zamanda onların potasında erimiş olan Türkleşmiş din kardeşleri olan diğer unsurlar da, onların safında şerefle yer almasını bilmişlerdir.

     Türkler; Kur’an hakikatlerinin muhafazası yolunda, kırk-elli milyon şehit vermiş aziz bir millettir.

     “İnsanların iyiliği için ortaya çıkarılmış ve dine çok güzel hizmet etmiş olan bu hayırlı milleti; Allah elbette zayi etmeyecektir. Nitekim, Avrupa Devletleri; bitmiş, tükenmiş olan bir milletin imanından aldığı güçle, esaret zincirlerine karşı direneceğini, hiç ama hiç tahmin etmemişlerdi.

     “İngiltere, altı asır İslâmiyet’e bayraktarlık eden Osmanlı Devleti’ni yok etmeye, elindeki her şeyi almaya ve kadim düşmanını tarih sahnesinden silmeye yönelik planlarını 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile yürürlüğe koy(masına rağmen)...” (Fikret Kaplan)