Aynı kişi ya da olay üzerine birden fazla yazı, çokça irdelemeyi pek sevmiyorum. Ancak bazı kişi ve olaylarda bu alışkanlığımın dışına çıkıp, ‘istisna’ kavramının arkasına sığınmak gerekiyor.
İşte, Trabzonspor’da gelişen Vahid Halilhodzic olayı, tam da bu örneğe uygun.
Hatırlayacaksınızdır, iki üç hafta önce de, Vahid hoca üzerine bir yazı kaleme almış ve yaptıklarının hayli enteresan ve de kabul edilemez olduğunu belirtmiştim.
O yazıyı yazarken içinde bulunduğum ruh halimi gayet iyi hatırlıyorum. Kendisine son derece kızmış olmama karşın, sinir ve kelimelerime olabildiğince hakim olmaya çalışarak, yazının sonunu şöyle bağlamıştım;  “…  Kariyerin, karizman, işin ne olursa olsun. İnsan önce ‘insan’ olacak. Ancak maalesef bu konuda davranışlarınla sınıfta kaldın Vahid hoca. Kariyerine herhangi bir sözüm yok aslında. Futbolun önemli teknik adamlarından birisin. Buna ne bir itirazım, ne de karşıtlığım söz konusu. Benim lafım yalnızca karakter ve spor adamı kimliğinedir.
Ayrıca biz ne teknik adamlar ne isimler gördük. Bu ülkeden kimler geldi, kimler geçti. Ancak, hiçbir teknik adamın, oyuncu gurubunu taraftarın, basının önüne hedef tahtası misali böyle attığına tanık olmadık. Bu andan itibaren, Bordo Mavili takımın başında kalsan da o ekipten hayır bekleyemezsin. Zaten tecrübelerim doğrultusunda söyleyebilirim ki, o camia da seni kolay kolay artık barındırmaz ve biletini keser. Sen de böylece ikinci Trabzon seferini hayli erken bir süreçte tamamlar ve pılını pırtını toplayıp çekip gidersin…”
Şimdi, “Bakın nasıl dediklerim çıktı. Ben zaten söylemiştim” deyip, bilmişlik taslamayacağım. Ancak, içimden geçen iki cümleyi de söylemek istiyorum doğrusu.
Güle güle Sayın Vahid Halilhodzic. Turistik amacın dışında da bir daha bu ülkeye gelme. Turist olarak gel ki, hak etmeden aldığın paraların bir kısmını, yeniden bu ülke topraklarına bırak. Trabzonsporlu değilim. Böyle düşünmem için, Trabzonlu olmam da gerekmiyor zaten. Bilmiyorum şimdi gidip hangi takımın başına dert olacaksın. Doğrusunu istersen beni çok da ilgilendirmiyor. Senden ricam, ülkemin coğrafyasına mümkün olduğu kadar uzak bir yer bul kendine…

*     *     *

Avrupa’da ülkemizi temsil eden üç takımımız da geçtiğimiz hafta önemli karşılaşmalar oynadı. Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden Galatasaray, Dortmund deplasmanında ağır bir yenilgi aldı.
Bu sezon hiç de alışılmamış bir biçimde, adeta averaj takımı hüviyetine bürünen Galatasaray, ilk maçta evinde 4-0 kaybettiği Borussia Dortmund’a bu kez de 4-1 yenilmekten kurtulamadı. Her ne hikmetse, Sarı Kırmızılı takım, evinde oynadığı ve 1-1 berabere kaldığı Belçika’nın Anderlecht takımından aldığı bir puanın dışında puan alamadığı gibi, Borussia Dortmund karşısında iki maçta da kalesinde dörder gol görmekten kurtulamadı. Grubun bir diğer ekibi Arsenal’e de temsilcimiz 4-1’lik bir skorla kaybetti. Galatasaray oynadığı dört karşılaşmada kalesinde tam 13 gol görürken, yalnızca üç gol atabildi. Bu durum, Galatasaray açısından kolay açıklanabilir bir durum değil. Sanırım teknik direktör Prandelli ve öğrencilerinin, bu anlamda düşünmesi gereken pek çok şey var diyor ve Beşiktaş’a geçiyorum.
Bravo Kartal, bir mucize olmazsa bu gruptan çıkman neredeyse garanti. İlk maçta deplasmanda dört gol attığı Partizan’ı, İstanbul’da da yenerek önemli bir başarıya imza attı. Vurgulamaya çalıştığım gibi, İngiliz ekibi Tottenham’la birlikte bu gruptan çıkıp yürüyeceğine eminim. Ancak Yunan ekibi Asteras’la oynayacağın maç hem grup için, hem de ülke puanı açısından önemli. Umarım bu maçı da hasarsız atlatıp yoluna devam edersin.
Ve Trabzonspor, Spor Toto Süper Lig’de geride kalan dokuz haftada yalnızca iki kez galibiyet alabilen Bordo Mavili takım, Avrupa’daki başarısını sürdürüyor. Vahid Halilhodzic faktörüne karşın, Avrupa’da istediğini alan Trabzonspor, Belçika’da Lokeren’le berabere kalarak, gruptaki iddiasını sürdürdü. Tkımda yaşanan teknik direktör değişiminin, takıma olumlu yansıyacağını da göz önüne alırsak, temsilcimizin şansının hayli yüksek olduğunu söylemek mümkün.