Ben her yıl 17 Nisan günü, ANAVATAN Partimizin Kurucusu, Başbakan, Cumhurbaşkanı Rahmetli Özal için yazılar yazdım. Gene her 17 Nisan günü, Özal’ı sevenlerle Semra Hanımefendi ile Anıt mezarda Özal’ı anma törenlerine katıldım. Bazen de herkes gittikten sonra, rahmetli liderimin mezarını tek başıma ziyaret ederek, Fatiha’mı okudum. Ayrıca, yıl içinde de Özal’ın mezarını ziyaret ederim. Hiç şüphe yoktur ki Özal, her zaman Türk milletinin gönlünde yaşamaktadır. Zamanında ona karşı olanlar, haksızca eleştirenler bile pişmanlık duyarak, kendisini anıyorlar ve yaptıkları hizmetleri takdir ediyorlar.
Turgut Bey’le Devlet Planlama Teşkilatı yıllarında beraber çalıştık. Bizim Müsteşarımız, bizi yetiştiren bir amirimizdi. Kendileri bilgili, tecrübeli, cesur, doğru bildiğini hiç bir şeyden çekinmeden tatbikata intikal ettiren, fevkalade değerli bir devlet adamıydı. DPT Müsteşarı iken, Başbakan Sn. Demirel ile fevkalade uyumlu çalışmış ve aralarındaki ilişki yakın, sıcak ve ağabey-kardeş şeklinde olmuştu. Ben DPT Uzmanı olarak görev yaparken, yüksek planlama kurulu toplantılarına katılırdım. Başbakan Sn. Demirel, Turgut Bey’e Bakanlar üstü muamelesi yapardı. Maalesef siyaset bu iki değerli Devlet adamının ilişkilerini biraz germişse de, birbirlerine duydukları sevgi ve saygı aynen devam etmiştir.
Özal müstesna özelliklerinin dışında, halkın kendisine layık gördüğü tonton, sevecen, müşfik bir insandı. Kolay kolay sinirlenmez ve kızmazdı. Görüşlerine bakmadan iş yapan ve çalışan insanlarla rahatça çalışırdı. DPT yıllarından sonra da, ANAVATAN Partisinin kuruluş aşamalarında hep beraberdik. Özellikle benim aktif siyasete girip, İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de görev yaptığım yıllarda, siyaset platformunda Turgut Bey’le daha da yakınlaştık. Birçok yurtiçi ve yurtdışı seyahate birlikte katıldık. İstanbul’da Özal’ın grubu olarak bilinen, Rahmetli Aydın Bolak’ın düzenlediği toplantılarda, Özal’ın direktifleriyle bende devamlı olarak hazır bulundum. Bu toplantılar Özel Sektörden, Devletten, Sivil Toplum Örgütlerinden, üniversitelerden seçilen Turgut Bey’in yakını olan insanlardan oluşuyordu. Özal bu çok güvendiği grupla sürekli fikir alışverişinde bulunur, onların düşüncelerinden ve fikirlerinden istifade ederdi. Turgut Bey’in özelliklerinden birisi de, emrinde çalıştırdığı insanlara verdiği görevleri ve ödevleri bizzat takip etmesiydi. DPT yıllarında kendi odasından çıkar, bizlerin odasına gelir, çay içer, yaptığımız işler konusunda bilgi alırdı. Türkiye’nin müstesna bir kuruluşu olan ve benimde gururla görev yaptığım Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel sorunlarının sahibiydi. DPT’ye sorulmadan ve olumlu görüş alınmadan hiçbir iş yapılamazdı. Bizde genç plancılar olarak geceli-gündüzlü, ailelerimizi ve çocuklarımızı ihmal ederek çalışırdık. Ne yazık ki DPT’yi kapatmışlar ve Kalkınma Bakanlığı diye sıradan bir Bakanlık haline getirmişlerdir. DPT’nin kapatılması fevkalade yanlış olmuştur.
Özal meselelere soğukkanlılıkla yaklaşır ve sinirlenmezdi. Görevini yapmayan birisine kızdığı zaman, kendine göre ilk sözü “bak gözüm” olurdu. Biraz daha fazla dozda kızdıysa, “bak iki gözüm” diye lafa girerdi. Biz yanındakiler bu cümleleri ifade ettiği zaman, bir süre yanına uğramazdık. Çok şükür ki benim çalışmalarımda ben bu cümlelere hiçbir zaman muhatap olmadım. Yukarıda ifade ettiğim gibi, kızgınlıkları ve bak iki gözüm demesi, icraatlarında kendisine engel çıkaran görevlerini laiki veçhile yapmayan insanlaraydı. Örneğin Türkiye’nin gelişmesi için yapacağı icraatlarda kendisine “mevzuata aykırıdır, falanca kanuna aykırıdır” şeklinde engel çıkarıldığında, oldukça kızardı. Turgut Özal İslam dininin vecibelerini eksiksiz yerine getiren, inançlı bir insandı. Cuma namazlarına gider, orucunu tutar, dinin şartlarına uyardı. Ancak, şimdilerde yapıldığı gibi Cumhurbaşkanı, Başbakan şu camide, bu camide Cuma namazı kıldı diye afişe edilmesini istemezdi. Dinin Allah ile kul arasında, hassas bir ilişki olduğunu söyler, dini politikaya alet etmekten itina ile kaçınırdı. Turgut Bey Atatürk’e ve Atatürk ilke ve inkılaplarına candan bağlı idi. Çağdaş, Atatürkçü Türk kadını Semra Özal Hanımefendi’ye büyük önem verir ve kendisini her şeyden çok severdi. Değerli Semra Özal Hanımefendi’yi Turgut Bey’in kıymetli bir emaneti olarak biliyoruz ve değerli kardeşim, Büyükelçi Dr. Üner Kırdar ile sık sık ziyaret ediyoruz. Bizim ve Üner’in Büyükada’daki evinde yemeklerde birlikte oluyoruz.
Turgut Özal Türkiye’nin çehresini  değiştirdi ve Türkiye’ye çağ atlattı. Türkiye’yi dünyanın önemli ve örnek alınacak ülkeleri arasına soktu. Bugün kendisinin yaptığı hizmetlere ve icraatlara erişilememiştir. Büyük Önder Atatürk’ün Türkiye’yi muasır batı medeniyetleri seviyesine çıkarma hedefini, Özal şiar edinmiş, kendisine verilmiş bir görev olarak kabul etmişti. Türkiye’yi dünyanın en gelişmiş ilk on ülkesi arasına sokmayı hedef almıştı. Kendisinin de İzmir İktisat Kongresinde dediği gibi, eğer Türkiye 1990’lı yılları iyi değerlendirebilseydi, şimdilerde 4 trilyon $ milli gelir, 1 trilyon $ ihracat, 200 milyar $ turizm büyüklükleriyle dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına girebilecekti. Bunun yapılabileceğinden, eğer Özal yaşasaydı hiç şüphe etmedim.
Şimdi bazıları Özal’ı taklit ediyor… Özal taklit edilemez, çünkü kendisinin düşünce ve icraatlarına erişmek mümkün değildir. Olsa olsa Turgut Özal örnek alınabilir. Ne yazık ki Turgut Özal’ın en büyük eseri olan ANAVATAN Partisi siyaset dışındadır. Bunda başta ben olmak üzere, Özal’ın ekibinin büyük vebali vardır. Bizler Milletvekili olarak ANAVATAN Partisinin kapanmasına ve Özal’ın emanetinin yok olmasına mani olmalıydık. Özal’ın insan hak ve hürriyetlerine, fikir, inanç ve teşebbüs özgürlüklerine verdiği önemi herkes bilmektedir. Özal şöyle derdi; “Bizim hakikat kıldığımız yere, onların hayali bile ulaşamaz”…
Bugün Türkiye kötü yönetiliyor ve bağnazlığa, karanlığa, tek adam idaresine gidiyor. Oysa, böyle tek başına bir İktidar Türkiye’nin gelişip, yücelmesi için çok önemli icraatlar yapabilirdi. Hiç şüphem yok ki, Turgut Özal yaşasaydı bugün bambaşka bir yerde olurduk.