Anavatan Partimizin (ANAP) kurucusu, Başbakan, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın aramızdan ayrılışının 24. yılında, rahmet ve özlemle anıyoruz. Ben Turgut Bey’le, Devlet Planlama Teşkilatı’nda tanıştım. Müsteşarımızdı, emrinde  çalıştım. Özal yanına girilmesi, ulaşılması kolay bir yöneticiydi. Herkesi dinler, bütün görüş ve önerilere değer verirdi.

Planlama, Özal ve Demirel için çok önemli, olmazsa olmaz, anayasa ile kurulmuş bir örgüttü. Türkiye’nin kalkınması, ekonomik ve sosyal gelişimi için, planlar yapardı. Yüksek Planlama Kurulu (YPK), fevkalade önemliydi. Önemli kararlar, orada alınır, uygulamaya konulurdu. O yıllarda, Başbakan olan Sn. Demirel, hem Bakanlar Kurulu’nun, hem de Devlet Planlamanın Başkanı’ydı.

Kendisi, ortada oturur, masanın bir yanında, ekonomi ile ilgili bakanlar, öbür yanındaysa, DPT Müsteşarı Özal başta olmak üzere, biz Plancılar otururduk. Özal, adeta Bakanlar üstü bir konuma sahipti. Plan tatbikatını, Demirel ona sorar, ilgili Bakanları Sigaya çekerdi. Kalkınma Planları, yıllık programlar, yıllık icra planları görüşülürdü. Gene o yıllarda, DPT’de, uzman olarak görev yapabilmek, büyük bir onur ve mazhariyetti. Planlamaya çok zor bir sınavdan geçilerek girilebilirdi. Ben, Hariciye ve DPT imtihanına girdim ve DPT’yi tercih ettim.

Türkiye %7 kalkınma hızı ile, şantiyeye dönmüş, fabrikalar, barajlar, yollar, enerji tesisleri, sosyal tesis yatırımları, plan içinde, tüm hızıyla sürüyordu. Biz plancılar, Özal’ın liderliğinde, vatana ve millet büyük hizmet yapabilmenin şeref ve  gururunu  taşıyorduk… Ne  Yazık ki,  AKP İktidarı, DPT gibi güzide bir Kuruluşu, kaldırıp, sıradan bir Kalkınma Bakanlığı  durumuna çevirerek, kendi ayağına kurşun sıkmıştır… Ben, DPT yıllarımdan sonra, Özel Sektöre  geçtim ve bir dünya  şirketi olan Tamek-Fruko-Pepsiconun Genel Müdürü/Murahhas Azası oldum. 1971 Muhturası neticesinde, Turgut  Bey de ayrıldı, bir süre, Amerika’da Dünya Bankası’nda çalıştı, daha sonra yurda dönerek, Sabancı Holding’te, Elektrometalde çalıştı, Mess’in başkanlığını yaptı.

Bu dönemde de temasımız hiç kesilmedi. Hep  görüştük. Çok   sevdiği ülkesine, siyaset yolu ile hizmet etmek istedi, 20 Mayıs 1983’te, Anavatan Partisini kurdu. 12 Eylül darbesi ile  darmadağın olan Türk Siyasetini bir araya getirmek istedi. İki eli bir araya getiren, dört eğilimi bunun için  seçti. Milliyetçiler, Muhafazakarlar, Liberaller, Sosyal Demoktatlar, Demokrasi için bir arada olmalıydılar. Başarılı oldu, Türk Milleti ANAP‘ı 6 Kasım 1983 seçimlerinde tek başına iktidara getirdi. Özal, büyük bir Vizyon ve Misyon adamıydı. Türkiye’ye hizmet yolu, Anavatan’la açılmıştı. Büyük Önder Atatürk’ün, Muasır Medeniyetler seviyesine ulaşmak hedefini, şiar edindi ve bunu, ’çağ atlayan Türkiye sloganıyla hayata geçirdi. Türkiye, Dünyanın en gelişmiş ilk 10  Ekonomisi  arasına girmeliydi. Turgut Bey, tüm bu icraatları yaparken, halkı ile hiç alakasını kesmedi, bildiğiniz gibi, TV lerde, kalemi eline alarak, herşeyi Milleti ile paylaştı, uzlaşmacı, merhametli halkın içinden biri olarak, vatandaşlar ona Tonton adını taktı. Gelişmiş ülkelerde ne varsa, bizde de olacak derdi. Bizim Anavatan İktidarımız zamanında yaptığımız hizmetlere ve eserlere, bugün dahi ulaşılamamıştır.

Türkiye, o yıllarda, IMF ve OECD  tarafından örnek ülke olarak  gösteriliyordu. Özal, Türk Kalkınmasını anlatmak için, Dünyanın her tarafına davet ediliyordu. DPT yıllarından sonra, TBMM’de, ANAP İstanbul Milletvekili olarak görev yaparken, Cumhurbaşkanı Özal’la devamlı görüşürdük. Zaten, Çankaya’ya sık sık Milletvekili arkadaşlarımızı çağırır, yemek yedirir, sohbet ederdi. Bir defasında, Avrupa Konseyinde, bütün çabamıza rağmen, aleyhimize alınan kararlardan sonra, Çankaya’ya çıkmış, üzüntü ve hayal kırıklığımı ifade etmiştim. Yanağımı okşadı, ’sen Avrupa’yı boşver, Amerika süper güçtür, önemlidir. Bak, ben Başkan  Bush ile nasıl samimiyim, ABD karar alır, Dünya izler‘demişti. Nitekim, Özal, ABD Başkanlarının özel ikametgahı olan Camp David de ağırlanan yegane Türk Devlet Adamıdır. Şimdi ise, ABD Başkanları ile telefonla görüşmek bile, büyük  başarı addediliyor. Özal’ın tüm dış politika temaslarında, öncelik, Türk Milletinin menfaatlarıydı. Özal ve Anap iktidarı almış, Devlete liyakatle hizmet edecek, iyi yetişmiş, nitelikli kadrolar aranıyordu. Birgün bana, ’Kazım ve Saffet te  çalışıyor, sen devleri ve özel Sektörü iyi bilirsin, tayinlere yardımcı ol’ dedi.

Ben de bir çalışma yaptım. Bir liste sundum. O, meşhur gözlüğünün altından bakarak, ’iyi, güzel de, bunların çoğu Mülkiyeli, bunlar yok Anayasaya, yok kanunlara aykırı diyerek, adama iş yaptırmazlar’ dedi. Ben, ’Efendim, Devletine, Milletine nitelikli olarak, fedakarca hizmet edecek insanlar arıyorsanız, Mülkiyelileri seçeceksiniz. Hem Mesut Yılmaz, Veysel Atasoy, Hasan Celal  Güzel, Vural Arıkan, Vahit Halefoğlu gibi, birçok Mülkiyeli yanınızda, ne zarar gördünüz’ dedim. Başını sallayarak güldü, desene biz sarılmışız da, haberimiz yok’ diye şaka yaptı. Özal, DPT yıllarında, Hariciye’ye bazı yetki ve temsil   tartışmaları nedeniyle, zaman zaman kızardı. Mesafeli yaklaşırdı. Dış Politikayı, dış temasları sever, kendisi, devrede olmayı isterdi. Bu nedenle, kendisine, çoğu Mülkiyeli olan, Dış Politika Danışmanlar grubu oluşturmuştu. Nabi Şensoy, Cem Duna, Rahmetli Gündüz Aktan, Kaya Toperi, Özdem Sanberk, Dr.Üner Kırdar aklıma hemen geliverenler. Özal, bu ekiple yakın çalıştı, onları çok sevdi, onların görüşlerini aldı, uyguladı, Hariciye’ye de önem verdi. Hariciye’nin, çok iyi yetişmiş Büyükelçilerini, Diplomatlarını yanından hiç eksik etmedi. Bir defasında, ben Özel Sektördeyken, beni Ankara’ya, Başbakanlık Konutuna çağırdı. ’Melihe şöyle, Kıbrıs’a yatırım yapsın’. Melih, Pepsico-Fruko-Tamek  Grubunun sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı. Hemen, Melih Bey’le görüştüm. Melih Bey ‘Emri olur’ dedi. O sıralarda, biz Trabzon’da, yeni bir fabrikayı açmak üzereydik. Alman Enzinger Şirketi’nden makineler gelmek üzereydi. Sn. Melih Sipahioğlu, derhal talimat verdi, bu makineler, Kıbrıs Fabrikası’na gidecek, Selçuk ve İsmet Alver de, bu yatırımdan  sorumlu olacaklar dedi. Kolları sıvadık, İsmet Ağabey ve diğer ekiple, yoğun ve hızlı çalıştık. Galiba, ben 53 defa  Kıbrıs’a gittim, geldim. Orada uzun kaldım. Fabrika bitti, Turgut Bey’e gittim, ’Efendim, yatırım hazır, uğurlu ellerinizle açılmayı bekler dedim. Hiç unutmam, 4 Temmuz 1984‘u gün olarak, belirledi. İstanbul’dan, 2 uçak dolusu, işadamı ve misafirlerimizi götürdük. Tören düzenlendi. Başbakan Özal, Kıbrıs’ı resmen ziyaret edecek, bu meyanda da, bizim fabrikayı ve tesisleri açacaktı.

Özal’ın uçağı, Ercan Havalimanı’na indi. Başta Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş olmak üzere, tüm Devlet Erkanı sıraya girmiş. Biz, Plancı arkadaşım, Mehmet Gültekin (Mehmet o anları hatırlamıştır) ile  merasim kısmından ayrıldık. Doğru uçağın kapısına gittik. Özal kapıda göründü, bizi gördü, ’yahu, siz neredesiniz’   dedi. Sevgiyle sarıldı bize. O sırada Protokol, hayretle, belki de kızgınlıkla, bize bakıyorlardı. Aslında, bizim de tören protokolünün arasında olmamız gerekiyordu. Ancak, Özal’a sevgimiz, kendisini yakın görmemiz, bir an önce yanında olabilmek duygusu, protokolün önüne geçmiş, Özal da bu duruma aldırmamıştı. Kıbrıs temaslarında, yanında olmamı istedi. Ektam Kıbrıs Fabrikası’nın açılışına geldi. Ay, Temmuz, Kıbrıs’ın feci sıcağında, Özal,bizler, lacivert elbise, kravatla yanıyoruz. Özal’ı serin bir salona aldık. Tüm Türk ve Kıbrıs Devlet erkanı beraberiz. Turgut Bey, Melih Bey’e, Selçuk eski plancıdır, yatırımınızı, bize anlatsın’ dedi. Böyle diyeceğini bildiğim için, hazırlık  yapmıştım. Geçtim kürsüye, Kıbrıs ekonomisi, bizim yatırım, anlatıyorum. Özal ve heyet ilgiyle dinliyor, Özal sorular soruyordu. Brifing sonrası, açılış ve yemek vardı. Dışarda, yemek için anlaşılan, Dome Hotel’in garsonları, aşçıları masaları hazırlıyorlardı. Birden, Turgut Bey, beni dinlemeyi bıraktı, pencereden görülen garsonları, gözle takibe başladı.

Hatta, bir ara, daha iyi görebilmek için, oturduğu koltuktan ayağa kalktı ve şaka  ile karışık, ’yahu buralara çağırıyorsunuz, sabahtan beri koşuyoruz, bir lokma yemek vermiyorsunuz’ dedi. Melih bey, Selçuk, konuşmanı kes dedi, Özal’a dönerek, efendim, gıda kompleksini açınız, hemen yemeğe oturacağız dedi…

Tabiatıyla,Turgut Bey, bunları musiplik olsun diye, söylüyordu. Turgut Özal’ın, hayatında iki şeye zaafı vardı. Birincisi, yemek yemek ve yanındakilere de yedirmek, ikincisi ise, belki de birinciden daha önemli, eşi Semra Özal’a büyük aşkı, sevgisi ve bağlılığı. Semra Hanımefendi, tam bir Atatürkçü, çağdaş, modern Cumhuriyet kadınıdır. Özal’la birlikte, Türkiye’yi, bihakkın, şerefle temsil etmiştir. Özal Semra Hanım’ın görüş ve önerilerine büyük önem verirdi. Semra Özal Hanımefendi, bize, Büyük Devlet Adamı Özal’ın, emanetidir. Biz, Plancı Anap kurucuları, Özal’ı, Anavatanın kurulmasından çok önce, DPT yıllarından beri tanıdık. Birlikte, Türkiye için onurla mesai harcadık… Turgut Bey’le ilgili, o kadar çok hatıra var ki…

Aramızdan ayrılışının 24. Yılında, Türk Ulusu olarak, Türkiye’ye çağ atlatan, vizyon, misyon, Büyük Devlet Adamı Turgut Özal’ı, rahmet ve giderek artan özlemle anıyoruz. Işıklar, huzur içinde uyusun…