Trump’ın ne yapmak istediğini anlayabilmek için, öncelikle, II. Abdülhamit Han’ın, Osmanlı’nın bütün borcunu yüklenme karşılığında, İsrail’e vatan olacak bir karış toprak isteyen Teodor Heltz’e neden “Hayır” dediğini ve Trump’ın, kendisinden önceki başkanların ertelemelerine rağmen, Kudüs’ü neden İsrail’in başkenti ilan ettiğini bilmek gerekir. Ortadoğu’da kurulmak istenen “Büyük Kürdistan” mı, Büyük İsrail midir? 

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi üzerine, dönem başkanı Türkiye’nin çağrısıyla, İslam İşbirliği Teşkilat (İİT) İstanbul’da toplandı. Geniş bir katılımla gerçekleştirilen zirveye İran en üst düzeyde katılırken, Suudi Arabistan’ın katılım düzeyi konusunda beklenen duyarlılığı göstermemesi başlangıçta kaygı uyandırmıştı. Fakat, gelinen noktada, İTT içinde artık Arap çoğunluğu o kadar etkili değil. O nedenle sonuç bildirgesine Arap olmayan Müslüman ülkelerin görüş, düşünce istekleri yansımış oldu. 

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesine en sert tepkiler Türkiye, İran ve Endenozya gibi Arap olmayan ülkelerden gelmişti. Suudi Arabistan’ın,  ABD’nin İsrail’e verdiği desteği onaylayan bazı ifadelerin sonuç bildirgesine yansıtma girişiminde bulunabileceğinden kaygı duyuluyordu. Bu konudaki kaygıların boşa çıkması sevindiricidir. 

İTT’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği zirveler sonrasında yayınlanan sonuç bildirgeleri genelde, herkesin altına kolayca imza atabileceği şekilde, diplomatik bir dille kaleme alınırdı. Kararlı bir dille kaleme alınmış sonuç bildirgesi İslam Alemi’nin dayanışma konusundaki samimiyetlerini sergilemesi açısından önemlidir. Sonuç bildirisi, net olmayan, yoruma izin veren bir dille kaleme alınmış olsaydı, İİT’nin İstanbul zirvesinde sergilemeye çalıştığı birlik ve beraberlik tablosunun samimiyetine ve inandırıcılığına gölge düşürebilirdi. 

Hiçbir şiddet, terör çağrısı içermeyen, uluslar arası hukuku işaret eden bildirinin, işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Filistin’in Başkenti olarak tanınmasını istemesi sembolik bir adım olsa da, kararlı bir sesleniş olması açısından tarihi bir belgedir. 

İstanbul’da toplanan İİT Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde “Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devletini tanıdığımızı ilan ediyoruz. Dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz” denildi. Şimdi önemli olan, bu kararın haklılığını dünya kamuoyuna kabul ettirebilmek ve hayata geçirebilmektir. 

TRUMP NE YAPMAK İSTİYOR?

Abd Başkanı Trump’ın hiç beklenmeyen bir anda Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi, “Trump ne yapmak istiyor?” sorgulamasını başlattı. 

Trump’ın ne yapmak istediğini anlayabilmek için, öncelikle, II. Abdülhamit Han’ın, Osmanlı’nın bütün borcunu yüklenme karşılığında, İsrail’e vatan olacak bir karış toprak isteyen Teodor Heltz’e neden “Hayır” dediğini ve Trump’ın, kendisinden önceki başkanların ertelemelerine rağmen, Kudüs’ü neden İsrail’in başkenti ilan ettiğini bilmek gerekir. Ortadoğu’da kurulmak istenen “Büyük Kürdistan” mı, Büyük İsrail midir? 

II. Abdülhamit, tahta çıkmadan 20 yıl önce keşfedilen petrolün, ona sahip olan ülkelere siyasi ve ekonomik açıdan ne gibi üstünlükler sağlayacağını görüyor ve biliyordu. Osmanlı’nın El Cezire ve Doğu Anadolu’daki petrol alanlarının haritalarını çizdirmiş ve buraları kendi adına tapulamıştı. Bu adımın hedefi, kendisini tahtan indiren İttihat ve Terakki’cilerin savundukları gibi bir yolsuzluk girişimi değil, enerji alanlarını uluslar arası hukukun koruması altına almaktı. Uluslar arası hukuka göre kişisel mülkiyet kutsaldı, topraklar devletler arasında el değiştirse bile, tapular geçerli sayılıyordu. İttihat ve Terakki Partisi iktidarı ele geçirince, İngilizlerin de yönlendirmesiyle, ilk iş olarak II. Abdülhamit Han’ın petrol tapularını devletleştirmek oldu. Osmanlı’nın ekonomi ve siyasi açıdan zayıf olduğu bir dönemde yapılan bu “devletleştirmeyle”, Ortadoğu’nun en zengin petrol kaynaklarına sahip olan Musul ve Kerkük, altın tepsi içinde emperyalistlere sunulmuş oluyordu. 

Suriye krizinin çözümü konusunda tarafların Astana ve Cenevre’de masaya oturmaya hazırlandıkları bir sırada, Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkent ilan etmesi, Ortadoğu Cehennemi’nin kapıları aniden ve iştahla açılmasına neden oldu. ‘İstenen, hedeflenen de buydu’ demek yanlış olmayacaktır. 

Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan ederek Ortadoğu’da uzun soluklu bir kaos ortamı oluşturmayı hedefliyor. ABD/İsrail’in arzuladığı budur.

Washington’da bir iktidar kavgası, bir iç savaş yaşanmakta.. İki ABD de BOP’un bütün hedefleriyle hayata geçirilmesini hedeflemişlerdi. Önce Rusya ve İran’ın, daha sonra da Türkiye’nin, BOP’un hayata geçirilmesine karşı çıkmaları, inisiyatifin Putin’e geçmesine neden oldu. Bölgede 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi, İsrail’i Ortadoğu’nun enerji terminali yapmayı, Akdeniz’i Batı Gölü’ne dönüştürmeyi  hedefleyen BOP rafa kaldırılmadı, ama bekleme odasına alındı. Çünkü ufukta Çin tehlikesi belirmişti. 

Çin tehlikesi dediğimiz şey, Yeni İpek Yolu Projesi. Çin, 2018’de, 65 ülkeyi karadan ve denizlerden birbirine bağlayacak YİP’i hayata geçirmeye kararlı. Üstelik ABD’nin ezeli müttefiki İngiltere de Çin’in bu projesine destek veriyor. İsrail’in koruyucu meleği CIA ABD’si, Afganistan’a ve Uzakdoğu’ya yoğunlaşabilmek, YİP’in önünü kesebilmek için bir süreliğine Ortadoğu’da uzaklaşmak durumunda.. Bunun için de Ortadoğu’yu kontrollü bir kaosa sürükleme planı gündeme geldi. ABD, uzun soluklu bir kaos ortamını, ancak, İslam ülkelerini birbirine düşürerek, mezhep çatışmalarını körükleyerek başlatabilirdi. YPG ordusu ve Kudüs’ün başkent ilan edilmesinin ardında kontrollü bir kaos oluşturma planı yatıyor. 

Son zamanlarda ABD derin devleti/ Pentagon karşısında giderek güçlenen İsrail lobisi/Rohtschildlar, Pentagon’un iktidara taşıdığı Trump üzerinde etkili olmaya başlamışlardı. Trump’ın seçtiği bakanları, çalışma arkadaşlarını istifaya zorluyorlar ve başarılı oluyorlardı. Anlaşılan o ki, Trump İsrail lobisine karşı duramayacağını anladı ve onlarla işbirliği yapmaya karar verdi ya da mecbur kaldı.. Şu sıralar Trump’ın Yahudi kökenli damadı Kushner, Jason Greenblatt ve ABD’nin Tel Aviv Büyükelçisi M. Friedman ABD dış politikasını belirleyen en etkili isimler. 

Trump’ı başkanlık koltuğuna taşıyan Pentagon, başkanın Kudüs kararına karşıydı, fakat imzalamasına engel olamadı. ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, Mısır Devlet Bakanı Sissi ile görüştükten sonra Pentagon’u aramış ve Trump’ın Kudüs kararını engellemelerini istemiş, fakat bunda başarılı olamamıştı. Pentagon’un 11 Katolik, 6 Yahudi bakan şeklinde oluşturduğu Trump kabinesi Katoliklerin yörüngesinden çıkıvermişti.

İİT İstanbul Zirvesi sonuçlarını değerlendirirken şu tabloya dikkat etmemiz gerekiyor:

Bugün karşımızda, “En güvendiğim kurum CIA, en güvendiğim kişi de Putin” diyen bir ABD başkanı var.

Önce Mısır Devlet Başkanı Sissi ile, ardından Akdeniz kıyısındaki Himeymim üssünde Suriye Devlet Başkanı ile görüştükten sonra Türkiye’ye gelen Putin, masa hazırlanmış olmasına rağmen, s-400 füze anlaşmasının imzalanmasını bir başka zamana erteledi. 

Kime karşı savaşacağı henüz netleşmeyen “İslam Ordusu”nun Başkomutanı Suudi Arabistan’da sular henüz durulmadı. 

Batı’nın desteği ile Müslüman Kardeşleri bir askeri “operasyonla” iktidardan uzaklaştıran General Sissi, bir ara İngiltere ile flört etme hevesine kapıldı, ama Sina’daki Cuma katliamından sonra yelkenleri suya indirmiş görünüyor. 

Dönem başkanı olarak İslam İşbirliği Teşkilatını acilen bir masa çevresinde toplayabilmemiz ve herkesin onayladığı bir sonuç bildirgesi yayınlayabilmemiz elbette başarıdır, ama sonuç bildirgesinde sözü edilenleri hayata geçirebilmek daha önemlidir. 

Allah İslam Alemi’nin de, masum insanların da yardımcısı olsun.