PLATİN SAÇLI NOEL BABA NELER GETİRİYOR?

Rakibi H. Clinton’dan 1 milyon daha az oy almasına rağmen, ABD Başkanı seçilen Donald Trump, bu hafta Cuma günü başkanlık koltuğuna oturuyor. Dünyadaki bütün ülkelerde ekonomik ve siyasi gelecek hesapları, Trump’ın başkanlık görevine başlaması Milat alınarak yapılıyor. Yeni yılın ilk günlerinde, tüm dünyada, torbasını insanlığa dağıtacağı mutluluklarla doldurmuş PLATİN SAÇLI NOEL BABA beklentisi oluştu.. Savaşlardan, katliamlardan, terör saldırılarından bunalan insanlık nefesini tutmuş, Trump’ın ilk yüz günlük icraatını izlemeye hazırlanıyor.

Peki,  PLATİN SAÇLI NOEL BABA’nın torbasında neler var?

Rakibi H. Clinton’dan 1 milyon daha az oy almasına rağmen, ABD Başkanı seçilen Donald Trump, bu hafta Cuma günü başkanlık koltuğuna oturuyor. Dünyadaki bütün ülkelerde ekonomik ve siyasi gelecek hesapları, Trump’ın başkanlık görevine başlaması Milat alınarak yapılıyor. Yeni yılın ilk günlerinde, tüm dünyada, torbasını insanlığa dağıtacağı mutluluklarla doldurmuş ‘platin saçlı bir Noel Baba’ beklentisi oluştu.. Savaşlardan, katliamlardan, terör saldırılarından bunalan insanlık nefesini tutmuş, ‘platin saçlı Noel Baba’nın ilk yüz günlük icraatını izlemeye hazırlanıyor. 

ABD’nin derin kurumları da, son sekiz yıllık sürede Afganistan’da, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da yaşanan insanlık tarihinin en acımasız katliamlarını, soygun ve yağmalarını Obama’nın sırtına yükleyerek Trump’la yeni bir sayfa açmak istiyor, ama ABD’nin temel kurumları arasında da bir çatışma yaşanmakta..  

Trump'ın, Amerikanın derin kurumlarından gelen baskılara rağmen,
Rusya ile ilişkiler konusunda sıcak mesajlar vermesi, dünyamızın geleceği açısından sevindirici beklentiler yaratıyor. Fakat, ABD derin devlet yapısının I. Körfez Savaşı’yla başlattığı ve tarihe ‘insanlık tarihinin en acımasız katliamı’ olarak geçen Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme uygulamaları nedeniyle fil girmiş zücaciye dükkanına dönen bölgemizde, bölgesel ve küresel güçler arasında yarım kalmış hesaplaşmalar bir sonuca bağlanmadan, Trump’ın küresel çapta bir barış ortamı oluşturma şansı yok gibidir. Bu konuda Trump’tan herhangi bir mucize beklemek hiç de gerçekçi olmayacaktır. Ortadoğu’da düğümlenmiş küresel uzantıları olan sorunları, ‘platin saçlı bir sihirbazın’ elindeki sihirli değnekle düzeltebilmesi mümkün değildir.  

Pentagon sistemi, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonlarıyla, bir insanlık destanı değil, insanlık tarihinin utançla, lanetle ve nefretle anacağı bir insanlık dramı yaratmış oldu. BOP uygulamalarıyla  ABD derin devleti, bir Metternich Avusturyası’nın, bir Talleyrand Fransası’nın bir Büyük Britanya İmparatorluğu’nun diplomatlarıyla kıyaslanabilecek bir başarıya imza atamadılar. Akdeniz dalgalarının Marmaris sahillerine bıraktığı bebenin görüntüsü, yüzyıllar boyunca ABD’nin alnında bir kara leke olarak kalacaktır. Gelinen noktada Trump’ın işi çok zordur. 

ABD-RUSYA İLİŞKİLERİ

ABD ile Rusya arasındaki paylaşım kavgası, yalnızca sahnede görülen aktörlerle sınırlı değildir. Çünkü, iki küresel aktör arasındaki rekabet, küreselleşme sürecini, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını,  Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulanmaya konulmasını, küresel krizin temel taşları olan ve trilyon dolarlarla ifade edilen toksik varlıkların üretilmesini, kapitalizm sonrası arayışları kapsayan çok yönlü bir sürtüşme olduğundan, yalnızca Ortadoğu ile sınırlı değildir. Ortadoğu’da iki küresel aktör arasında yaşanmakta olan sürtüşmenin Doğu Avrupa, Kafkasya, Orta Asya hatta Uzakdoğu coğrafyasında çok girift uzantıları vardır. Bilindiği gibi, Putin’in Suriye’de inisiyatifi ele geçirmesinden üzerine ABD, Rusya’nın eski arka bahçesi Ukrayna’da hükümet değişikliğine yol açan bir kalkışma organize etmiş, Putin ABD’nin bu atağına Kırım’ı ilhak ederek karşılık vermişti. ABD ve Batılı ortakları  Rusya’yı Ortadoğu denklemi dışına savurmayı başaramayınca ekonomik yaptırımlar uygulamışlardı. Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da birbirlerinin hamlelerini yakından izleyen iki küresel aktör arasındaki rekabet Orta Asya ve Uzakdoğu coğrafyasında da devam etmektedir. 

TRUMP PUTİN’E ÖVGÜLER YAĞDIRIYOR, AMA…

Trump Putin’e övgüler yağdırıyor, ama bu hayranlığı Putin’in başkanlık seçimleri sürecinde verdiği hecker desteğine bağlayanların sayısı hiç de küçümsenecek gibi değil. Trump’ın başkanlık görevi öncesinde yaptığı konuşmalarda, iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesi halinde Rusya’ya uygulanmakta olan ekonomik yaptırımların kaldırılabileceğini söylemesi, “Putin’in hecker desteğine teşekkür” olarak değerlendirilmişti. Putin’in yeni nesil savaşçılarının ABD seçim sistemine ne ölçüde sızdıkları tartışılabilir, ama ABD’nin çok sancılı bir sınırla komşu olduğu Meksika’da yeni bir Küba oluşturma çalışmalarını açıkça yürüttüğü artık bir sır değil.. 

Trump’ın Putin’e övgüler yağdırması, ABD’nin Rusya politikasında köklü değişiklikler yapacağı anlamına gelmiyor. Her ne kadar ABD’de başkanlık sistemi uygulanıyor olsa da, başkanları koltuğuna, senatörleri Senato’ya gönderen dinamikler ve ABD derin devlet yapısı Amerika’nın geleceğini şekillendirmeye devam ediyorlar. 

CIA Başkanı John Brennan, Rusya politikalarından haberi olmamakla suçladığı Trump’ı açıkça “aptal” olarak yaftaladı. Brennan, “Trup Rusya’nın agresif tutumuna karşı ABD’nin uyguladığı yaptırımların kıymetini bilmiyor” dedi. Trump'ın Savunma Bakanı yapmayı düşündüğü Orgeneral James Mattis de, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nde yaptığı konuşmada, Putin'i hiç de hayranlıkla anmamış, Moskova'yı NATO’yu dağıtma girişimiyle suçlarken, Rusya’yı, ABD açısından bir tehdit olarak gördüğünü açıkça söylemişti. Buna karşılık Trump yönetiminin Dışişleri Bakanı olacağı bilinen Exxon Mobil'in CEO'su Rex Tillerson'ın, hem Putin'le hem de Rusya'nın dev petrol şirketi Rosneft'in patronu Igor Seçin'le yakın iş ilişkileri içinde olduğu biliniyor.

ABD-Rusya ilişkilerinin ekonomik ve siyasi çıkarlara göre şekilleneceği anlaşılıyor. Şimdilik açıkça dillendirmemiş olmasına rağmen ABD, Rusya’nın, Meksika’da yeni bir Küba oluşturma çabalarına çok tepkili. ABD tarihinde ilk kez, Norveç’teki Torndheim askeri üssüne sürekli konuşlanmak üzere asker gönderiyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova, Norveç’le aralarında bir sorun olmadığını, ABD askerlerinin Norveç’e konuşlandırılmasına bir anlam veremediklerini söyledi. 

ÇİN’LE İLİŞKİLER DE SANCILI

Trump, koltuğuna oturmadan önce Wall Street Journal gazetesine yaptığı açıklamada, “ABD-Çin ilişkilerinin geleceği konusunda, Pekin’in para politikalarının ve uluslar arası ticaret konusundaki tavırlarının belirleyici olacağını vurguladı. Yalnızca bu konular değil, iki küresel aktör ilişkilerinde Tayvan konusunun da çok önemli bir yeri var. Trump’ın geçtiğimiz günlerde, diplomatik geleneklere aykırı olarak, Tayvan Lideri Tsai İng-wen’le doğrudan telefon görüşmesi yapması Çin’in büyük tepkisine neden olmuştu. Çin, Trump’ın, 1979’dan bu yana uygulanmakta olan, Pekin Yönetimi’ni, Çin halkının tek temsilcisi olarak tanıma politikasını eleştirmesinden büyük kaygı duyduklarını açıklamıştı. Bilindiği gibi, 1949’da, Marksist Mao’nun iktidarı ele geçirmesi üzerine, bazı hükümet üyeleri Tayvan’a kaçarak Milliyetçi Çin’i (Tayvan) kurmuşlardı. Bugün 22 ülke Tayvan’ı bağımsız bir ülke olarak tanıyor. 

“NATO İŞLEVİNİ YİTİRDİ” 

Cuma günü başkanlık koltuğuna oturacak olan Donald Trump’ın NATO’nun ömrünü tamamladığına, modası geçmiş bir kurum olduğuna ilişkin açıklaması tüm dünyada şok etkisi oluşturdu. Trump’ın NATO değerlendirmesi, tüm üyeleri hedef alan bir eleştiriydi. Trup, Siyonist bir yayın organı olarak bilinen Times’a yaptığı değerlendirmede, üye ülkelerini ‘NATO’ya gerektiği ölçüde finansal katkı yapmamakla’ suçluyordu: “NATO’nun problemleri olduğunu uzun zaman önce söylemiştim. NATO modası geçmiş bir kurum, çünkü terörle ilgilenmiyor.” 

“MERKEL’E VE PUTİN’E GÜVENEREK GÖREVE BAŞLAYACAĞIM”

Trump, Times ve Alman Bild gazeteleriyle yaptığı ortak söyleşide, “Putin ve Merkel’e güvenerek göreve başlayacağım” derken, küresel barış konusunda sorumluluğu bu liderlerle paylaşmak isteğini belirtmiş oldu. Elbette bu işbirliği isteğinin ne kadar güvenilir olduğunu zaman gösterecek. Çünkü Almanya’nın da, Rusya’nın da, çıkar ilişkileri konusunda ABD ile önemli sorunları var. Trump, “göreve başlarken  Merkel’e de güveneceğini” söylüyor, ama Almanya’ya 1 milyon mülteci kabul etmesinden dolayı onu, “büyük bir hata yapmakla” suçlamaktan da geri durmuyor: "Bence Merkel tüm bu sığınmacıları ülkesine alarak feci bir hata yaptı. Kimse bu insanların nereden geldiğini dahi bilmiyor. Yani bence Merkel feci bir hata yaptı, kötü bir karar aldı.”  

Bu da yetmezmiş gibi, İngiltere’nin AB’den ayrılmasına alkış tutarak birliğin dağılacağını “müjdeliyor”: "İngiltere’nin AB’den ayrılacağını söylemiştim; ayrıldı. Herkes benim çılgın olduğumu düşünmüştü. AB artık, Almanya'nın bir aracı oldu. Avrupa Birliği'nden İngiltere gibi ayrılmak isteyen başka ülkelerin de olacak. Ülkeler artık kendi kimliklerine sahip çıkmak istiyorlar. İngiltere de kendi kimliğini istedi. Eğer bütün göçmenleri almak zorunda bırakılmasalardı, Brexit gerçekleşmezdi.  ”

“MUSUL SORUNU FELAKETE DÖNÜŞTÜ”

ABD’nin Irak’ı işgalini de eleştiriyor Trump, ama bu konuda ne kadar samimidir, bilemeyiz. “Irak’ın işgali ülkemiz tarihinin en kötü kararıydı. İşgal, arı kovanına çomak sokmaktı” diyor, ama bu sözler Amerika’nın Ortadoğu’daki “işi” yarım bırakarak çekip gideceği anlamına gelmiyor. Afganistan’da durumun giderek kötüleştiğini belirten Trump, Musul’un DEAŞ’tan geri alınma operasyonunun tam bir felakete dönüştüğünü söylüyor. 

Obama döneminde Suriye’de tampon bölgeler kurulmasına sıcak bakmayan ABD’nin, Trump Türkiye’nin bu konudaki önerilerine kulak vereceğini ummak istiyoruz. Ortadoğu coğrafyasının zenginliklerini paylaşabilmek için bölgeyi Cehennem’e çevirenlerin, Türkiye’nin sırtına yükledikleri mülteci yükünü paylaşma zamanı hala gelmedi mi? 

TRUMP VE TÜRKİYE 

Trump döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinin ne yönde gelişebileceğini görebilmek için konuya tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın değerlendirmeleri çerçevesinde bakmak yanlış olmayacaktır. Prof. Ortaylı, Trump’ın olası politikasını değerlendirirken, "Kaba söylemini ve vaatlerini kendisinden evvelkiler gibi, şartların zorlaması karşısında değiştirecek. Amerikan seçiminin sonuçları çok şaşırtıcı olabilir veya bazılarının gönlüne göre de olabilir. Şaşıranların paniğe kapılmasına lüzum yok, ama Trump’un seçimiyle kendileri için bir kurtuluş ve müttefik görenlere ise sadece şaşmak gerekir. Böylelerini yakın zamanlarda boş bardaktan su içmeye çabalarken görebiliriz” diyor. Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğini görmek isteyenlerin neler görebileceklerini çok güzel özetlemiş İlber Hoca.. 

Obama, Suriye’deki ABD Özel Kuvvetleri’ne doğrudan saldırma yerine eğitim, istihbarat, hedef belirleme ve danışmanlık görevi vermişti. Yani başkanlığının son döneminde Suriye konusunda risk almamayı tercih etmişti. Bu nedenle de, ABD derin kurumlarından çok büyük eleştiriler almıştı. Son dönemde başkanlık koltuğunda Obama görünüyordu, ama dümende Başkan Yardımcısı John Biden vardı. 

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturacak Trump’a çok seçenekli Suriye Politikası Dosyası hazırlamışlar. Bu dosyadaki bütün seçenekler Türkiye’yi sıkıntıya sokacak öneriler içeriyor. 

Seçeneklerin birinde, ABD Suriye’de omurgasını YPG/PKK’nın oluşturacağı Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) eğitilmesi ve silahlandırılması, gelişmeler çerçevesinde, her birimin mevcudu 4 bin kadar olan, tugay büyüklüğünde saldırı güçleri oluşturulacak. Pentagon SGD’nin, DEAŞ’a karşı kullanılabilecek yegane güç olduğuna inanıyor. 

İkinci seçeneğin başlığı: “Kürtleri Silahlandırmak.” Bu seçenek de, bunca yıldır PKK terörüne binlerce hayat kurban vermiş olan NATO müttefiki Türkiye’yi çok olumsuz olarak etkileyecek, Türkiye-ABD ilişkilerinin gerilmesine neden olacaktır. 

Özet, PLATİN SAÇLI NOEL BABA’nın dünya barışına katkısı, Suriye’de düğümlenmiş paylaşım kavgasının olası gelişmelerine bağlı olacaktır.