DÜNYANIN YENİ GÜNDEMİ: ABD-ÇİN İLİŞKİLERİ

Çin’in kara listesindeki eski ExsonMobil CEO’su Tillerson’ı Dışişleri Bakanı yapan Trump, Uzakdoğu’da çok tehlikeli sonuçlar üretebilecek bir dış politika izlemeye hazırlanıyor. 

ABD’nin yeni Başkanı Trump, Çin’in, Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik haklarından vazgeçmesi ve nükleer silah üretmede Kuzey Kore’ye yardım etmemesi ve “Tek Çin” politikasından vazgeçmesi konularında ısrarcı olursa, dünya yeni bir nükleer savaş tehlikesine her zamankinden daha çok hazır olmalıdır.

Platin saçlı Noel Baba Trump, ABD’nin 45. Başkanı olarak bugün işbaşı yapıyor. İnsanlık açısından, dünya barışı açısından hayırlı olsun..

Platin saçlı Noel Baba Trump’ın torbasında neler olabileceğini, dünkü yazımızda ana hatlarıyla anlatmaya çalışmıştık. Dünya barışının geleceği, Suriye parselinde büyük bir paylaşım savaşı yaşamakta olan ABD ile Rusya’nın tutumuna ve ABD-Çin ilişkilerinin yönüne bağlı olacaktır. 

Ortadoğu’daki paylaşım kavgasının aynı derecede önemli olan siyasi, ekonomik ve ruhani boyutları var. O nedenle, Suriye’de kilitlenen savaş, yalnızca ABD ile Rusya’yı ve bölge ülkelerini değil, bütün dünya ülkelerini yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, I. Dünya Savaşı sonrasında parsellenen Ortadoğu coğrafyasının günün koşullarına uygun olarak yeniden şekillendirilmesi, aynı zamanda, dünya rezervinin önemli bir bölümünü oluşturan Ortadoğu enerji kaynaklarının ve dağıtım yollarının kontrol altına alınması demek olduğundan, bütün dünya ülkelerini aynı derecede ilgilendirmektedir. 

Hiçbir ülke, 2008 krizinin olumsuz etkilerini henüz tam olarak giderebilmiş değildir. Bunu başarabilmek için daha fazla üretip satmak ve kriz öncesi büyüme tempolarını yakalamak zorundadırlar. Bu nedenle, Çin ve Avrupa başta olmak üzere, petrol ve doğalgaz konusunda dışarıya bağımlı olan ekonomiler, Ortadoğu’daki enerji kaynaklarının ve dağıtım yollarının kontrolüne ilişkin yeni nesil savaşları yakından izlemektedirler. 

ÇİN, HEM ORTADOĞU’DA HEM DE UZAKDOĞU’DA

Bir küresel aktör olan Çin’in, enerji bağımlılığı nedeniyle, Pasifik’te büyük bir sürtüşme içinde bulunduğu ABD’nin Ortadoğu enerji kaynaklarını hedef alan operasyonlarıyla yakından ilgilendiği, hatta vekalet savaşları üzerinden Suriye’deki çatışmaların içinde olduğu bir sır değildir. 

Trump’ın henüz göreve başlamadan, Çin’in çok duyarlı olduğu Tayvan Lideriyle doğrudan konuşması, Çin’in kara listesindeki eski ExsonMobil CEO’su Rex Tillerson’ı ABD Dışişleri Bakanı yapması, ABD’nin, Ortadoğu’dan sonra Uzakdoğu’da da yeni bir kriz merkezi üretmesi olarak değerlendiriliyor. Çin’in bir nükleer güç olduğu dikkate alındığında, 

Bütün bu nedenlerden dolayı, bugün işbaşı yapacak olan Trump’ın Çin politikasına özel bir önem göstermesi gerekecektir. Trump, Wall Street Journal gazetesiyle yaptığı söyleşide, “Tek Çin” politikası da dahil olmak üzere, pek çok konunun pazarlık masasına yatırılabileceğini, çözüm için de, Pekin’in para politikalarının ve uluslar arası ticaret ticaret konusundaki tavırlarının  belirleyici olacağını söylemişti. 

Çin, Trump’ın, göreve başlamadan önce, diplomatik geleneklere aykırı olarak, Tayvan Lideri Tsai Ing-wen yaptığı telefon görüşmesinden son derece rahatsız. ABD Yönetimi, 1979’dan bu yana, Pekin Yönetimi’ni, Çin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanıyordu. Çin Trump’ın bu geleneğe saygı göstermeyen ve Tayvan Lideri ile telefon görüşmesi yapan Trump’ı şiddetle eleştirmişti. 

ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirme bağlamında, Ortadoğu’da büyük bir operasyon sürdürürken, Pasifik’te de, Çin’i çevreleyerek kontrol altında tutacak bir politika geliştirmeye çalışıyor. Çünkü ABD’nin, koalisyaon ortaklarını da yanına alarak, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri henüz yağmalanmamış olan Türkistan coğrafyasına dalma gibi niyeti var. 

Bütün olumsuzluklara rağmen, Afganistan’da tutunmaya çalışmasının ana nedeni, ABD’nin, Asya coğrafyasının yeraltı ve yerüstü zenginliklerine olan ilgisidir. Asya coğrafyasını kontrol altında tutma hevesi ABD’nin hem Rusya hem de Çin ile karşı karşıya gelmesine neden olabilir. O nedenle Trump yönetimindeki ABD’nin, Ortadoğu’da olduğu kadar, Uzakdoğu’da da atacağı adımlar, hem küresel ekonomi hem de dünya barışı açısından belirleyici olacaktır. 

TRUMP VE ABD İMAJININ ONARILMASI

“Make America Great Again” (Amerika’yı yeniden büyük yap) sloganıyla yola çıkan ve Amerikan halkının onayını alarak 45. ABD Başkanı olarak göreve başlayan Trump’ın ilk yüzgünde yapacağı uygulamalardan en önemlisi BOP uygulamaları nedeniyle büyük erozyona uğrayan ülkesinin imajını onarmak olacaktır. Trump’ın bu konudaki başarısı dünya barışı açısından da çok önemlidir.

Bu noktada öne çıkan soru şu: “Make America Great Again” sloganı Trump’ın ana hedefi olacak mıdır, Trump bunu başarabilecek midir? 

Trump’ın bu konuda başarılı olabilmesi için, ABD’nin, “hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin uluslar arası savunucusu” imajına dayanan liderliğini ve küresel çapta  sürdürülebilir bir barış iklimi oluşturma sorumluluğunu 5’ler dışındaki ülkelerle paylaşarak, küresel çapta bir “ortak yönetim modeli” oluşturma konusunda  samimi ve kararlı olması gerekiyor. 

Asya’ya Dönüş Stratejisi’ne baktığınızda, ABD’nin, küresel çapta liderliğini sürdürme ve buna bağlı olarak da Pasifik’in ve Asya’nın kontrol altına alınması konusunda kararlı olduğunu görüyoruz. Dünya barışı konusunda pek umut vermeyen bu proje, Çin’in “ABD’yi hedef alan bir nükleer saldırı” düşüncesini yok etmeyi hedefliyor. Bu proje. önümüzdeki 30 yılda, “Nükleer Silahların Geliştirilmesi” dosyasına 1 trilyon dolarlık bir bütçe ayrılmasını öngörüyor. 

Çin, ABD’nin her konudaki saldırılarına karşılık verebilme yeteneğini sürdürmeye çalışırken Trump yönetimi Çin’den, ADB-Çin ilişkilerinin gerilmesine neden olabilecek ekonomik ve stratejik ödünler isteme hazırlığında..

Trump’ın kabinesi de ABD-Çin ilişkilerinin gerilmesine neden olabilecek bir görünüm sergiliyor. Bu konuda ençok sözü edilen isim de Trump yönetiminin yeni Dışişleri Bakanı Rex Tillerson. ABD-Wietnam ortak kuruluşu olan ExxonMobil’ın eski CEO’su olan Tillerson, ilk göreve başladığında, Çin’in egemenlik alanı içinde olan bölgelerde ve Güney Çin Denizi’nde petrol ve doğalgaz aramaları yapmakla ünlenmişti. Çin’in kara listesindeki bu isim, Trump takımının ABD Dışişleri Bakanı. Bu durumda, ABD-Çin ilişkilerinin nasıl bir renk alacağı şimdiden belli oluyor. 

Tillerson, henüz göreve başlamadan yaptığı açıklamalarda, “Çin’in, egemenlik alanı içinde olduğunu savunduğu Güney Çin Denizi’ndeki Spratly Takımadaları’na erişimini engelleyeceğiz” diyordu. Spratly Takımadaları’nda Çin’in bir askeri üssü var ve bu takımadalar Çin Hava Kuvvetleri ile Çin Deniz Kuvvetleri’nin koruması altında. Bu takımadalara olan erişimin engellenebilmesi için ABD Deniz Kuvvetleri’nin Pasifik’e güçlü bir yığınak yapması gerekiyor. 

“ÇİN’I ENGELLEYECEĞİZ”

Çin, “Kuzey Kore’yi kontrol altında tutma” gerekçesiyle de olsa,  ABD’nin Pasifik’teki askeri varlığından eskiden beri rahatsızlık duyuyor ve bunu her fırsatta dile getiriyorken, Trump’ın, ““Çin’in, Güney Çin Denizi’ndeki Spratly Takımadaları’na erişimini engelleyeceğiz” diyen eski ExsonMobil CEO’sunu ABD Dışişleri Bakanı yapması, Uzakdoğu’da da dünya barışı açısından tehlikeli bir bölgenin oluşmasına neden oldu. 

İki nükleer güç olan ABD ve Çin, yönetimleri yoğun ekonomik ilişkilere rağmen, birbirlerine güvenmiyorlar. Olası bir saldırıya karşı caydırıcılıklarını artırabilmek amacıyla nükleer silah stoklarını artırıyorlar. ABD’nin 7 bin nükleer savaş başlığına karşılık Çin’in 260 nükleer savaş başlığı var. İki ülke de bir nükleer saldırı olasılığını hiçbir zaman gözardı etmiyorlar, edemiyorlar. 

Uzakdoğu’da dünya barışını dinamitleyecek bir savaş olasılığı Ortadoğu’dan daha yüksek. Geçen yılın Haziran ayında ABD, Güney Çin Denizi’nde, “Denizcilik Özgürlüğü” adını verdiği geniş kapsamlı bir tatbikat yapmış, bölgeye antibalistik füzeler konuşlandırmıştı. Tatbikatın amacı, olası bir saldırıda Çin’in karşılık verme yeteneğini bütünüyle kontrol altına almaktı. Çin, bu tatbikat sonrasında, karadaki füze sistemlerine ek olarak, Pasifik’te, nükleer başlıklı füzeler taşıyan denizaltılar dolaştırmaya başladı.. 

Başkanlığının son günlerinde, Trump'ın Tayvan lideriyle yaptığı telefon konuşması nedeniyle patlak veren krizle ilgili bir açıklama yapan Başkan Obama,  “ ‘Tek Çin’ yaklaşımı Çin için çok önemlidir. ABD ile Çin arasındaki istikrarlı ilişkilerin bozulması iki ülke için de dezavantaj olur. Eğer Trump, uzun yıllardır devam eden ABD'nin ‘Tek Çin’ politikasını değiştirmeyi ya da esnetmeyi planlıyorsa, bunun hem diplomatik hem uluslararası sonuçları olacaktır" demişti. 

Anlaşılan o ki, Çin’in kara listesindeki eski ExsonMobil CEO’su Tillerson’ı Dışişleri Bakanı yapan Trump, Uzakdoğu’da çok tehlikeli sonuçlar üretebilecek bir dış politika izlemeye hazırlanıyor. Trump Çin’in, Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik haklarından vazgeçmesi ve nükleer silah üretmede Kuzey Kore’ye yardım etmemesi ve “Tek Çin” politikasından vazgeçmesi konularında ısrarcı olursa, dünya yeni bir nükleer savaş tehlikesine her zamankinden daha çok hazır olmalıdır. 

Bu konudaki uyarılarından yararlandığımız Ahmet Kılıçaslan’a teşekkür ediyorum.