17 Nisan 2017 Anayasa Ta’dili için, yapılacak referandum öncesi, benim için değil, ama, ekseri yorumcu’larımızın idrâkine göre, siyâsî mahiyette yazılar yazdım. 

Yorumcu’larımızdan, ifrattan, tefrite, müthiş yorumlar geldi. Bu yorumların çoğunda, teşekkür edildi, tam zamanında ve isâbetli teşhisler ve tavsiyeler ihtivâ ettiği için, teşekkür edilirken, az sayıdaki yorumcularımız’da, “Siyâset senin neyine, bunca mes’ele varken, siyâsî yazılar yazmak sana yakışıyor mu?” gibi, yer yer, hakâret içeren yorumlar yaptılar. 

Her bir yorumcu’nun yorumuna ayrı ayrı, cevap verip uzatmayacağım. Zirâ, 16 Nisan 2017’de yapılan herhangi bir seçim değildi. Mahalle muhtar’ları, Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi aza’larının seçildiği herhangi bir Mahallî İdareler seçimi değildi. Cumhurbaşkanı’nın seçildiği, Cumhurbaşkanlığı seçimi de değildi. T.B.M.M.’si üyelerinin seçildiği, milletvekilliği umûmî seçimi de değildi. Parlamento’da gerçekleştirilen ve fakat, kâfî miktar’da rey çıkmadığı için, Anayasa gereği, Halkoyu’na sunulan, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemini terviç eden Anayasa’nın ba’zı maddelerinin ta’dili hakkındaki Kanun tasarısı idi. 

Evveliyyetle tebârüz ettirmek isterim ki, benim günlük siyâsetle yakından-uzaktan bir alakam yoktur. 1970’li, 1980’li yıllar’da, bulunduğum makam ve mevki’ler i’tibâriyle, zaman zaman, siyâset’in göbeğinde olduk; 1970’li yılların ikinci yarısında, Milliyetçi Cephe hükûmetlerinin kuruluş çalışmalarında, liderler arasında Mekik Diplomasi’sinde bulunan ekip’ten birisiydim. 1977 seçimlerinde seçilme garantisi olan, Konya ve İstanbul listelerinden birisinden aday gösterilmem şartıyla siyâset teklif edildiğinde, devrin Büyüğü ile istişâre edildikten sonra, teklif, tereddütsüz olarak tarafımdan reddedilmiştir. 

12 Eylül 1980 Darbe-i hükûmetinden sonra, 1980’li yılların başında, devr’in, Ekonomi’den mes’ûl, Başbakan Yardımcısı, daha sonraları, Başbakan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı, Merhûm Turgut Özal, Parti Kurma Çalışmaları zımnında, Ankara, İzmir ve İstanbul’da, önemli toplantılar yaptı. Bu toplantıların, İstanbul ayağında, Beyoğlu, Pera Palas Otelindeki toplantıya katılan, 37 kişiden birisi bendenizdim. Uzun süren müzâkerelerde, toplantıya katılanların kâhir ekseriyyeti, “Arkanızda, sermaye gücü, Matbuat desteği ve geniş Halk Kitle’leri bulunmuyor. Bu durumda muvaffak olmanız imkânsız, yolun başında iken, bu sevda’dan vazgeçiniz,” diyerek Özal’ın parti kurmasına karşı çıktılar. Geriye kalan az sayıda katılımcılar, “Tarih boyunca, nîce fetihlere ve zaferlere imza atanlar, niyet ettiklerinde ve işe başladıklarında, yalnızdılar. Allah’ın inâyetiyle mâlî destekler de ve diğer imkânlar da sonradan geldi. Mâdem ki, iyi niyyetle bir parti kurmaya teşebbüs ettiniz, bu teşebbüsünüzü sonuna kadar devam ettiriniz. İnşâ Allah! arkanızdan, mâlî destek de gelir, matbuat desteği de gelir, geniş Halk kitleleri de arkanızda durur,” diye parti kurmasını büyük bir tehâlûkle teşvîk etmiştik. 

Biz’lerin, telefon numara’larımızı, iş ve ikâmet adreslerimizi yanında bulunan, Özal Kalem Müdürü, Akgün Tekin Bey’e kaydettirmişti. Parti kurma teşebbüsü son raddeye geldiğinde, Kurucular arasında olmamız ve ilk seçimde milletvekili adayı olmamız için ısrarla, Evrak-u Müsbiteleri talep ettiler. Bizzat Merhûm Özal telefonla arayarak, Parti Kuruculuğu ve ilk seçimde ister İstanbul’dan, ister Konya’dan, seçilme garantisiyle ve ısrarla teklifte bulundu. -1983 seçimlerinde, bizden Özal’a selâm götüren hemen hemen, herkes, milletvekili seçilmişti. Gazete’mizin Fahrhi Muhâbir’lerimizden, milletvekili seçilme limitinde, genç Saffet Kardeşimiz, Çankırı’dan milletvekili olarak seçilmişti.- Teklif’leri devrin büyüğüyle istişâre ettiğimde, “Sen bize lazımsın,” buyurunca hiç tereddüt etmeden reddettim. 

Demem odur ki, ne ikbal için ve ne de, Hubb-ü Câh ve maddî imkânlar elde etmek için, aslâ, günlük siyâsete iltifat etmedim. 

Ne var ki, Din-ü Devlet ve Millet-ü Vatan için, siyâset yapmak, bir şeyler söylemek, en azından susmamak gerektiğinde, siyâset, bir şeyler söylemek, en azından susmamak, asgarî, “Emr-u Bil’ma’rûf, Nehy-i Ani’l-Münker,” farîza’sıdır. 

Aslında, 16 Nisan 2016’da, Halkoyuna, referanduma sunulan, basit bir ifadeyle Başbakanlık hükûmet Sisteminden, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmiş için, Cârî Anayasa’mızdaki ba’zı maddelerin ta’dilini derbiş eden bir ta’dil tasarısıydı. 

Batı’lı, Ehl-i Salîp devlet’lerinden, Cumhurbaşkanlığı veya Başkanlık hükûmet sistemini en iyi tatbîk eden, A.B.D.’dir. Onun içindir ki, Kuvvetler Ayrığı’nın en bâriz ve net çizgilerle ortaya konulduğu, icra, yasama ve yargılama’nın aslâ birbirine müdâhil olmadığı nispeten ideale yakın bir idare sistemi... Bütün arîza’larına rağmen, sistemi tam olarak uygulayabildiği için, ekonomisi güçlü, demokrasisi güçlü, Millî Müdafaası çok güçlü. Her birisi devâsa, müstekîl, devlet gibi, 53 Eyâletten müteşekkil olduğu halde, dünya’nın diğer pek çok ülkesinde olduğu gibi, herhangi bir bölünme endişesi yaşanmamaktadır. 

Günümüzde, A.B.D.’de uygulanan hükûmet sistemi, birebir, Devlet-i Aliyye’miz Kanûnî Dönemindeki hükûmet sisteminin alınması ve uygulanmasıdır. Şöyle ki, Pâdişâh hariç, Divan-ı Hümâyûn’a katılan vezîr ve vükelâ sayısı, 13 idi. Dinî Ciheti, Şeyhulislâmlığı alakadar eden mevzu’lar tartışılıp, karara bağlanacağı ahvâlde, Şeyhulislâm’ın da iştirakiyle, bu sayı, Pâdişah hariç, 14 kişiydi. Günümüzde Birleşik Devletler’de, Başkan hariç, Bakanlar Kurulu üyelerinin sayısı 14’dür. Hem de, 280 milyon nüfusa nazaran... 

Devlet-i Aliyye’mizin inhitât dönemini, Üstad Necip Fazıl Merhûm, üçüncü Selîm ile başlatır. “Ne zaman ki, Üçüncü Selîm zurnayı üfledi, Devlet-i Aliyye’nin düşüş ve inhitat dönemi başladı,” derdi. 

Ba’zı tarihçiler, Devlet-i Aliyye’de, ilk Batılılaşma hareketlerinin başladığı, Sultan 2. Mahmud tarafından Yeniçeri Ocağı’nın kaldırıldığı, 1830’larda başladığını, yakın dönem Osmanlı-Devlet-i Aliyye tarihçilerinin ekserisine göre de, Hariciye Nazırı, Mustafa Reşid Paşa’nın, 03 Kasım 1839’da, Gülhâne Meydanında, vekiller, ricâl-i Devlet, ulemâ, Rum ve Ermeni patrikleri, Hahambaşı, esnaf temsilcileri, sefirler ve diğer hazır bulunanların huzurlarında okuduğu Tanzimat Fermanı ile başlatırlar. 

Tanzîmat Fermanı ile, Bizi Millet yapan, Devletimizi Devlet-i Aliyye yapan, pek çok hasletimizi yitirdik. İstikâmetimizi, mülevves, Batı Medeniyyetine doğru çevirmiştik. Devlet-i Aliyye’miz, tabîati i’tibariyle “Ma’şer-i Akvâm,” idi. Yâni kavimler topluluğu. İçimizdeki azınlıklara, gayr-i Müslimlere, daha çok haklar verildi. Zimmet kaldırıldığı gibi, dünyada, bugüne kadar tatbîk edilen en âdil ve en az masraflı vergi toplama sistemi, Zeâmet’e de son verdiler. 

Tanzimât ile açılan Parantez bir türlü kapatılamamış, hükûmet darbe’leri, koalisyon dönemleri, aciz iktidarlar birbirini ta’kip edip gelmiştir.  

Cumhuriyet Döneminde uygulanan, sözde Parlamenter-Başbakanlık hükûmet sistemi, hükûmet darbe’lerine zemin hazırlamış kesintisiz, hükûmet krizlerine sebebiyet vermiştir. 

16 Nisan Tarihinde Halkımızın reyine sunulan, referanduma arz edilen, Cumhurbaşkanlığı, Hükûmet sistemi için atılan adımlardan ilkidir. Dâimî kriz üreten, çeşitli vesâyetlere açık, askerî ve sivil müdahalelere her fırsatta zemin hazırlayan bu sisteme devam edip-etmeme kararının Halkımızın reyine, referanduma sunulmasıdır. 

Azîz Milleti’mizin değerleriyle mutabık olmayan, bir hükûmet sistemine, “Hayır,” demiş, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine “Evet!” demiştir. En azından 2019 yılına kadar, günlük siyâsî polemikler sona ermiştir. 

İmam-ı Rabbânî Evlâdı, herhangi bir Câmia, herhangi bir topluluk değildir. “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki,) Allah, sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu Allah’ın dilediğine verdiği lütufdur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir.” (Mâide 5/54) âyet-i Kerime’sinin mâsadakındaki topluluktur. Böylesine bir câmia, aslâ birilerine peşkeş çekilemez, ucuza satılamaz. Yukarıda izah edildiği gibi, Parantez’in kapatılmasında rol almaları gerektiğinde bundan imtina edemezler...