Yeni bir tezkerenin Meclis'te müzakere edildiği bir günde şunu asla unutmayalım, Türk Kurtuluş Savaşı başarıyla noktalanmasaydı, bu millet kaderini kendi yazmak üzere şahlanmasaydı, Sevr Anlaşması koşullarına göre Anadolu'nun orta yerine hapsedilecek ve  tarih boyunca beslendiği Türkistan coğrafyası ile bağları kesilecek olan 4 milyonluk Türk varlığı bugün tarihten silinmiş olacaktı. 
M.KEMAL SALLI

Hükümet'in Irak ve Suriye'den gelebilecek tehlikelere karşı kapsamını genişletrek Meclis'e gönderdiği tezkere, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir karardır; tarhi bir sorumluluktur, her satırının büyük bir dikkatle kaleme alınmasını gerektirir.
Bu tarihi tezkere'yle "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerektiğinde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere asker gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu silahlı kuvvetlerin hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması" konusunda Meclis'in izni isteniyor.
Irak'ın öncesinde yaşanan "tezkere" krizinin bir benzerini yaşıyoruz. Hükümetin torba yasa alışkanlığını böylesine önemli bie konuda da kullanması ve Irak ve Suriye'den gelebilecek tehdit ve tehlikelere karşı iki ayrı tezkere yerine kapsamı genişletilmiş tek tezkere çıkarılmasına karar vermesi kafaların karışmasına neden oldu. Irak ve Suriye konularının birleştirildiği "torba tezkere"de çok önemli sonuçlar doğurabilecek madde başlıkları var. 
İKİ KONUYA DİKKAT!
Uzmanlar iki önemli konuya dikkat çekiyorlar. Birincisi, tezkerede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarına gönderme yapılıyor, ama gönderme yapılan BMGK kararları, Türkiye'nin herhangi bir askeri operasyon içinde yer almasını meşru kılan konular değil. Terörle mücadele konusunda alınmış, ama bir askeri müdahaleyi BM yasasının 7. maddesi altında öngören bir karar değil. Bu konunun netleştirilmesi gerekir. 
İkinci önemli konu, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'den geçiş yapmaları ve Türkiye'de konuşlanmaları konusudur. Bu konunun çok net ve ayrıntılı olarak kaleme alınması gerekir. 
Hatırlanacağı gibi, 1 Mart tezkeresinin reddinde bu bu madde ile ilgili duyarlılık rol oynamıştı. Irak'ın işgali öncesinde ülkenin çeşitli bölgelerinde konuşlandırılacak 50-60 bin yabancı askerin, Irak'taki gelişmeler paralelinde enaz 50 yıl "misafirimiz" olma olasılığı vardı ve bu tarihi gerçeklik herkesi rahatsız etmişti. Çünkü ABD'nin girdiği ülkelerden 50 yıldan önce çıkmadığı, çıkamadığı bilinen bir gerçekti. 
Bu gerçek şimdilerde Irak'ta da yaşanmaktadır. Başkan Obama'nın 2011'de çekilme takvimi açıklamış ve ABD, "Irak güvenlik güçlerini eğitmek üzere" bıraktığı askerleri dışındaki kuvvetlerini geri çekmişti. Fakat aynı ABD, bugün, IŞİD kurgulaması üzerinden yalnız Irak'a değil Ortadoğu'ya yeniden ve uzun soluklu operasyonlar yapmak üzere dönüş yapıyor.  I. Dünya Savaşı sonrasında kağıt üstünde alelacele  çizilen Ortadoğu siyasi hartasının yeniden dizaynı söz konusu olduğundan, ABD'nin 50 yıldan önce bölgeden ayrılması mümkün olmayacak gibidir. 
Koalisyonun IŞİD terörünü bitirmeye yönelik kurulmuş oolömasına rağmen,  tezkerede IŞİD rejimine değil, Esad rejimine yönelik ifadelerin yer alması eleştiriliyor. 
Süleyman Şah Türbesi'nin tehdit altında olamasına ilşikin ifadelerin de duygusal söylemler olduğu, bu tezkereye "evet" demenin Türk askerini savaşa sokmakla eş anlamlı olduğu belirtiliyor. 
BOP KALDIĞI YERDEN HAYATA GEÇİRİLİYOR
Dönemin ABD Dışişleri bakanı G. Rice'ın resmen açıkladığı ve bölgede 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi, kesintiye uğradığı Suriye parselinden itibaren kanırta kanırta hayata geçirilmek isteniyor. ABD emperyalizmi varlığını, ekonomisini ve küresel liderliğinin devamını bu projeyle özdeşleştirmiş. Nedenini, niçinini önceki yazılarımızda ayrıntılı olarak anlatmıştık; ABD küresel liderliğini sürdürebilmek için, doların saygınlığını koruyabilmek için Ortadoğu hidrokarbon (petrol+doğalgaz) yataklarını ve dağıtım yollarını kontrolü altında tutmak zorunda. Ortadoğu'da estirilen "Arap Baharı" rüzgarlarının oluşturduğu kaos ortamı,  son zamanlarda Irak ve Suriye'de IŞİD bağlamında yaşanan gelişmeler, bu hedefe ulaşabilmek adına kurgulanmış uygulamalardır. Rusya, Çin ve İran'a rağmen BOP hayata geçirilmek istenmektedir. 
Söz konusu gerçekler dikkate alındığında, tezkerenin kapsadığı konuların, özellikle de yabancı askerlerin ülkemizde konuşlandırılması konusunun çok dikkatle irdelenmesi gereken bir konu olduğu açıkça görülmektedir.
Bir önemli konu da,  Türkiye'den geçerek komşu ülkelerde operasyon yapacak yabancı askerlerin yaptıklarından Türkiye'nin sorumlu olacağı konusudur. Bu, Türkiye'yi çok zorda bırakabilecek bir konudur. 
Türk askerinin komşu ülkelere gönderilmesi ve yabancı askerlerin Türkiye'de konuşlandırılması konularını kapsayan tezkerenin çok net ayrıntılı olarak kaleme alınması gerekir. Tezkere Türkiye'nin geleceği ile ilgili çok önemli bir izin belgesidir. Özellikle yabancı askerlerin hangi koşullarda olursa olsun, Türkiye'de konuşlandırılması çok, ama çok önemli bir konudur. Çünkü bu askerler "barış gücü" değil, muharip askerler olacaktır. 
ORTADOĞU SİYASİ HARİTASI YENİDEN ŞEKİLLENDİRİLİRKEN...
Dünya tarihinin çok önemli bir bölgesi, küresel ölçekte bir kapışmayla yeniden şekillendiriliyor. I. Dünya Savaşı'nda Çarlık Rusyası'nın Ekim Devrimi nedeniyle savaştan çekilmesi ve Sykess- Picot Anlaşmasını deşifre etmesi nedeniyle, Ortadoğu siyasi haritası, ilerde kaos üretecek şeklide çizilmiş, Osmanlı topraklarında yapay devletler üretilmişti. Şimdi bu harita, günün koşullarına uygun olarak, BOP bağlamında, kanlı operasyonlarla yeniden şekillendiriliyor. 
I. Dünya Savaşı, gelişmiş zengin sanayi ülkelerinin dünyanın yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, özellikle de II. Abdülhamit'in Ortadoğu petrollerini paylaşma kavgasıydı. Bu savaş sonrasında dünya güç dengesinde önemli değişiklikler yaşandı. İngilizler Çanakkale'yi geçip Karadeniz'e çıkamadılar ve Kırım Savaşı'nda çarpıştıkları Çarlık Rusyası'na destek veremediler. Türklerin "Çanakkale Destanı" ÇarlıkmRusyası'nın yıkılmasına Sovyetler Birliği'nin kurulmasına neden oldu. 
I. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve İngiltere küresel etkinliklerini giderek yitirdiler.; ABD küresel aktör olarak öne çıktı. 
Yeni bir küresel kapışmaya, yani III. Dünya Savaşı'na davetiye çıkaran bu düzenlemeler, Afganistan, Irak ve Libya'nın işgalinden sonra Suriye'nin bir iç savaşa sürüklenerek bölünmenin eşiğine gelmesine neden olmuştur. 
SEVR PLANI, YALNIZ TÜRKLERİ DEĞİL, İSLAMİYETİ DE TARİHTEN SİLMEK ÜZERE HAZIRLANMIŞTI
Batı emperyalizmi, küresel sistem eski Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasını günün değişen koşullarına uygun olarak yeniden dizayn ederken, Türkiye'nin tezkere gibi konularda çok dikkatli adım atması gerekir. Çünkü, Batı emperyalizmi yalnız Osmanlı İmparatorluğu'nu değil, Türkleri ve Türklerin sancaktarlığını yaparak Avrupa içlerine atşıdıkları İslamiyeti tarihten silmeyi hedefliyorlardı. Sevr Analaşması bu hedefi gerçekleştirmek üzere hazırlanmıştı. 
Yeni bir tezkerenin Meclis'te müzakere edildiği bir günde şunu asla unutmayalım, Türk Kurtuluş Savaşı başarıyla noktalanmasaydı, bu millet kaderini kendi yazmak üzere şahlanmasaydı, Sevr Anlaşması koşullarına göre Anadolu'nun orta yerine hapsedilecek ve  tarih boyunca beslendiği Türkistan coğrafyası ile bağları kesilecek olan 4 milyonluk Türk varlığı bugün tarihten silinmiş olacaktı. 
Batı emperyalizminin hedefleri değişmemiştir. Komplo teorisi ya da Sevr sendromu falan değil, bu gerçeği ABD Dışişleri Bakanı G. Rice açık açık dile getirmiştir. Yeniden dizayn edilen coğrafya eski Osmanlı coğrafyası ve talan edilen zenginlikler II. Abdülhamit'in kişisel tapulu malları olan petrol yataklarıdır. II. Abdülhamit'in kişisel tapusunu, İngilizlerin yönlendirmesiyle iptal edip devletleştirenler de uluslaraarsı hukuk kurallarından habersiz oalan İttihat ve Terakki'cilerdi. Ne büyük hata yaptıkları yıllar sonra anlaşıldı, ama iş işten geçmişti.
Osmanlı'nın Ortadoğu toprakları yeniden dizayn edilirken, Osmanlı'nın varisi olan Türkiye'nin bu düzenlemelrden etkilenmemesi mümkün değildir. Türkiye'nin geleceğini yakından ilgilendiren tezkere konusunun, tarihin bu gerçekleri ışığında kılı kırk  yararak irdelenmesi gerekir. 
Allah ülkemizi her türlü afattan korusun.