BOMBACININ MESAJI BELLİ; ÖNEMLİ OLAN MİLLETİN YANITIDIR

Her terör örgütünün siyasi bir hedefi ve her terör eyleminin siyasi bir mesajı vardır. Terör eylemleri üzerinden siyasi bir mesaj verilmek istendiğinde, eylemlerin hedefi daha çok başkentler oluyor. Son beş ayda peşpeşe gerçekleştirilen bombalı terör eylemlerinin Ankara’yı hedef almasının nedeni, bölgede konjonktürel anlamda, Suriye merkezli olarak yaşanmakta olan düğümlenmedir.

Ankara’da peşpeşe gerçekleştirilen terör eylemleri gösteriyor ki, ülkemiz, organize bir terör sarmalı içindedir. 10 Ekim 2015 günü Ankara Garı önünde, 17 Şubat’ta Merasim Sokak’ta ve 13 Mart’ta Kızılay’da gerçekleştirilen yeni nesil terör eylemleri üzerinden Türkiye’ye verilmek istenen mesajlar var. Önemli olan, verilen mesajı doğru okuyabilmek ve milletçe elele vererek, terör örgütü ile arkasındakilerin anlayabileceği netlikte bir yanıt verebilmektir.

Bombalı terör eylemleri üzerinden verilmek istenilen mesajın içeriği belli; ülkemizin istikrarı, birliği ve bütünlüğü hedefleniyor. Bu noktada, terörü bitirecek olan, bizim bombacıya milletçe vereceğimiz yanıtın caydırıcı gücüdür.


Yetkililer alandan elde edilen bulgulara dayanarak eylemin oluş şeklini ve bombacının kimliğini açıklayacaklardır. Biz bugünden söyleyelim, bombacıyı hepimiz tanıyoruz.

Bombacı Yabancı Değil” ( 19.02.2016) başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, her terör örgütünün siyasi bir hedefi ve her terör eyleminin siyasi bir mesajı vardır. Terör eylemleri üzerinden siyasi bir mesaj verilmek istendiğinde, eylemlerin hedefi daha çok başkentler oluyor. Son beş ayda peşpeşe gerçekleştirilen bombalı terör eylemlerinin Ankara’yı hedef almasının nedeni, bölgede konjonktürel anlamda, Suriye merkezli olarak yaşanmakta olan düğümlenmedir.

Son altı aylık gelişmelere bakıldığında, Ortadoğu’da, özellikle Irak ve Suriye’de yaşananlar, bölge haritasının yeniden şekillendirilmesinde önemli bir aşamaya gelindiğini göstermektedir. Bu gelişmeler yalnızca Ortadoğu ülkeleriyle de sınırlı değildir; AB ülkeleri de, Balkan ülkeleri de, Rusya ve Kafkasya da bu gelişmelerle yakından ilgilidir. Suriye merkezli gelişmelerin bizi ilgilendiren tarafı, Sykess-Picot’nun çağdaş uygulaması olan Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonlarının Türkiye coğrafyasını da kapsama alanı içine aldığına ilişkin kaygılardır.

BOMBACININ ARDINDA KİMLER VAR?

Bombacının ardında kimler var?” dediğimizde, karşımıza çok geniş bir olasılıklar listesi çıkıyor. Bombacının hedefini sorguladığımızda ise, Ortadoğu’da yaşanmakta olan kıyasıya paylaşım savaşında, Osmanlı’nın varisi olarak Ankara’yı bir takım oldu-bittileri kabule zorlayan eylemler olduğu kolayca görülebilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da vurguladığı gibi, terör ve terör örgütü tanımlamasında dost ve müttefikleriyle görüş ayrılıkları yaşayan Türkiye, terörle mücadele konusunda yalnız kalmaktadır.

19 Şubat tarihli “Bombacı Yabancı Değil” başlıklı yazımızda şöyle demişiz:

Ankara’daki araçlı canlı bombanın kimliğinden çok, arkasındaki dinamikleri ve kuklacıyı görebilmek gerekir. Böylesine ses getirmek üzere planlanmış terör olayları, birkaç kişinin bir araya gelerek gerçekleştirebilecekleri eylemler değildir.

Bombacının kimliğini saptamak o kadar zor değil, Güneydoğu’muzdaki kalkışma provası yalnızca PKK’nın işi olmadığı gibi, Ankara’daki bombalı araç saldırısı da yalnızca PKK/PYD’nin, yalnızca IŞD/DEAŞ’ın işi değildir. Türkiye’de gerçekleştirilen terör olaylarının hemen hepsinin arkasında dış mihrakların parmak izi vardır. Böylesine stratejik noktada, böylesine profesyonelce gerçekleştirilen bir bombalı araç saldırısı, profesyonelce kurgulanmış bir koordinasyon gerektirir.”

Ankara’da peşpeşe gerçekleştirilen terör eylemleri gösteriyor ki, ülkemiz, organize bir terör sarmalı içindedir. 10 Ekim 2015 günü Ankara Garı önünde, 17 Şubat’ta Merasim Sokak’ta ve 13 Mart’ta Kızılay’da gerçekleştirilen yeni nesil terör eylemleri üzerinden Türkiye’ye verilmek istenen mesajlar var. Önemli olan, verilen mesajı doğru okuyabilmek ve milletçe elele vererek, terör örgütü ile arkasındakilerin anlayabileceği netlikte bir yanıt verebilmektir.

Bombalı terör eylemleri üzerinden verilmek istenilen mesajın içeriği belli; ülkemizin istikrarı, birliği ve bütünlüğü hedefleniyor. Bu noktada, terörü bitirecek olan, bizim bombacıya milletçe vereceğimiz yanıtın caydırıcı gücüdür.

Batı başkentlerinde, Madrit’te, Paris’te toplumu derinden sarsan terör saldırıları sonrasında milletçe sergilenen kararlı duruş örneklerini gördük. Ülkelerinin istikrarını hedefleyen terör eylemleri karşısında milyonlar elele vererek meydanları doldurdular ve “Ülkemiz sahipsiz değildir!” diye haykırdılar. Aynı duruşu aynı kararlılıkla sergilemek durumundayız.

Terörün ana amacı, dehşet duygusu yaratarak insanları paniğe sürüklemek ve zihinsel haritalarını altüst ederek, duygusal merkezleri akılsal merkezlerin önüne geçirmektir.

Ankara’da peşpeşe gerçekleştirilen üç arabalı bomba saldırısıyla kimin ne mesaj vermek istediğini görebiliyorsak, bombacıyı da, bombacının arkasındakileri de biliyoruz, tanıyoruz demektir. Ankara’da gerçekleştirilen bir dizi yeni nesil terör saldırısıyla terörün gerçek yüzünü görmüş olduk. Asıl görülmesi, bilinmesi gereken şey terörü besleyen dinamiklerin kimliğidir.

Terörün bilimsel tanımlamaları, kurgulanmaları, geçmişteki uygulamaları da önemlidir. Terör kuramlarına dikkat çeken uzmanlar, “Kontrolden çıkan terörün frekansı kısalarak, sıklığı artarak devam edeceği” konusunda uyarıda bulunuyorlar. Bu, dikkate alınması gereken çok önemli bir uyarıdır.

MOBİLİZE BOMBALI SALDIRLAR YENİ NESİL TERÖR OLAYLARIDIR

Bomba yüklü araçlarla saldırı düzenlemek yeni nesil bir terör eylemidir. Irak’ın işgali sonrasında, özellikle IŞİD/DEAŞ’ın ortaya çıkmasından bu yana görülmeye başlandı. Bu önemli ayrıntıyı vurgularken, amacımız, ‘Ankara’daki mobilize bombalı terör eylemlerini bir örgütün sırtına yüklemek değildir. Her taşeron örgüt bu yeni nesil terör saldırısını gerçekleştirmiş olabilir. Bizim unutmamamız gereken gerçek şudur: ülkemizin istikrarını, birliğini, bütünlüğünü hedef alan terör eylemleri, Ortadoğu’da, Irak ve Suriye’de yerel ve küresel aktörler arasında yaşanmakta olan paylaşım savaşıyla, yeni dünya düzeniyle, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonlarıyla yakından ilgilidir.

BOP’un en önemli hedeflerinden bir olan Kürt Koridoru’nu Akdeniz’e bağlama çalışmaları, Rusya ve İran’ın Esad’a destek vermeleri nedeniyle, Suriye’de büyük bir dirençle karşılaştı. Yerel ve küresel güçlerin bir süre terör örgütleri üzerinden yürüttükleri vekalet savaşları, Suriye’de sonu gelmez bir kaos ortamının doğmasına neden oldu. Bir aşamadan sonra, küresel güçlerin de alana inmeleri sonucunda, tarihi kentler harabeye, Suriye de terör üreten bir bataklığa dönüştü. Bu arada yüzbinlerce masum insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan yerini yurdunu terk ederek komşu ülkelere göç etmek durumunda kaldı. Türkiye de milyonlarca Suriyeli mülteciye kucak açtı. Konuyla bağlantılı olduğu için not düşelim; CIA bunların 36 bininin terörist örgütlerle ilişkili olabileceğini savunuyor. Ciddiye alınması gereken bir iddia..

TERÖRLE BİRLİKTE YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLİZ

Terör saldırıları, bölgede etnik ve mezhepsel görünümlü vekalet savaşları şeklinde yaşanmakta olan paylaşım kavgasının sonuçlarıdır. Zaman zaman Batılı ülkelerin başkentleri de kanlı terör saldırılarının hedefi oldular. Devletler terörü amaçlarına ulaşabilmek için bir araç olarak kullandıkları sürece, terör olaylarının sonu gelmeyecektir.

Türkiye gibi belalı bir coğrafyada yaşan bir ülke, her zaman terör saldırılarının hedefi olacaktır. Irak ve Suriye’de devlet otoritesinin çökmesinden sonra, terörle mücadele konusunda, Türkiye’nin işi giderek zorlaşmaktadır. Suriye krizinin başlamasına kadar, terör deyince, Türkiye’nin önündeki sorun Irak sınırı kadardı. Fakat, 2011’den bu yana, 900 kilometrelik Suriye sınırının da eklenmesiyle, hiçbir devletin kolay kolay üstesinden gelemeyeceği 1200 kilometrelik bir sorunumuz oldu.

Sınırın karşı tarafında terörün önlenmesi konusunda konuşabileceğimiz, şikayet edebileceğimiz bir devlet yapılanmasının olmaması, sorunun katmerlenmesine neden oluyor, soruna çözüm bulma çalışmalarını zorlaştırıyor. İstihbarat örgütleri yalnızca karşı tarafın içine sızarak çalışamazlar; bu yolla alınan istihbaratla terör eylemlerinin önlenebilmesi mümkün değildir. İstihbarat örgütlerinin muhataplarıyla birlikte eşgüdümlü olarak yaptıkları operasyonlar vardır. Bu ortak operasyonlarda, sınırlarda süzgeç görevi yapacak bir otoriter güce, bir devlete ihtiyaç duyulur. Bugün Irak ve Suriye sınırının öte yakasında, istihbarat örgütlerimizin muhatap alabilecekleri bir devlet otoritesi yok. Tek taraflı sınır kontrollerinde başarı oranı yüzde 50’yi geçemez, geçemiyor.

Diğer taraftan, terör konusunda Türkiye’ye destek vermesi gereken dost ve müttefiklerimizden de beklediğimiz ilgiyi göremiyoruz.

TERÖRE BÜYÜK BEDELLER ÖDEDİK, ARTIK YETER!

Türkiye’nin ya da bir başka ülkenin terörle tek başına mücadele ederek sonuç alması mümkün olsa bile, ağır bedeller ödemek zorunda kalıyor. Bu gerçeği biz onyıllar boyunca yaşadık, gördük..

Gelinen noktada dost ve müttefiklerimizden beklediğimiz, umduğumuz desteği bulamıyorsak, yapılacak tek şey, milli mutabakatla teröre karşı durmaktır. Terörün yapmak istediği, sürekli bir korku ve panik iklimi oluşturmaktır. Hiçbir millet sürekli olarak korku ve panik ikliminde yaşayamaz.

Türkiye, onyıllar boyunca teröre büyük bir sabır gösterdi, büyük acılar yaşadı, büyük bedeller ödedi. İnsanlarımız terörün, terör örgütlerinin dış destekli olduğunu bugün, güneydoğumuzda yaşanan hendek savaşları dolayısıyla, daha net olarak gördü. Kürt vatandaşlarımızın, devleti yanında bulduğu sürece, ülkeyi parçalama niyetinde olan terör örgütlerine de, o örgütlerin maşası olan partilere de destek vermemekte kararlıdır.

Terör olaylarının giderek artmasının bir nedeni de, terör örgütlerinin, güneydoğuda yaşayan insanlarımıza korku salarak yeniden kendi saflarına çekme çabasıdır. Güneydoğu illerimizde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız, komşuluk ilişkileri ve akrabalık bağları nedeniyle, Irak ve Suriye’de yaşananları hepimizden daha net olarak görebiliyor. O nedenle devleti yanında gördüğü sürece, teröristlere destek vermiyor ve vermeyecektir.

Sykess-Picot’nun çağdaş versiyonu olan Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında bölgemiz yeniden parsellenirken, Türkiye de, terör eylemleri üzerinden bu parselasyona dahil edilmek istenmektedir.

Bu ülkeyi vatan bilen herkesin omuz omuza, gönül gönüle olması gereken bir süreci yaşamaktayız. Elbette bu oyunu da bozacağız terörü yenmek o kadar zor değil. Önemli olan, bu badireyi en az bedel ödeyerek atlatmaktır. Bombacının mesajı belli; önemli olan, bizim millet olarak, bombacının arkasındakilere vereceğimiz yanıttır.