Sultan teyze Cam kenarındaki koltuğuna oturmuş gelen geçen insanları, azda olsa gören gözleriyle seçmeye çalışıyordu. Bir gözünü kataraktan dolayı kaybetmiş, diğer gözüne ise hafiften perde inmeye başlamıştı. Sultan teyze bunu çokta dert etmiyordu aslında. Kaybetiklerimin yanında iki gözümün lafı bile olmaz diye mırıldanıp duruyordu sürekli.

Az görmesine rağmen havanın karardığını anlamış büyük bir heyecanla yanındaki mumu yakmıştı. Dünyadaki tek dostu, ailesi yerine koyduğu tek arkadaşının gelme saati yaklaşmıştı.

Elindeki mumla etrafına bakındı önce kimsecikler yoktu. Birden panikledi yaşlı kadın. Odanın dört bir yanında koşuşturmaya başladı. Delirmiş gibiydi defalarca baktı etrafına ama göremedi. Sonra anladı bu karanlık yolda onu gölgesinin bile yalnız bırakarak terkettiğini.

Yavaşca koltuğunun üzerine oturdu, yıkılmış dağ gibiydi. Titreyen buruşmuş ellerine bakarak düşündü Neden yalnız kaldım dedi kendi, kendine. Çoçukluğunu anımsadı bir an. Ağlamaklı dudakları gülümser gibi oldu.

Annesini, Babasını hatırladı. Onu ne kadar çok sevdiklerini, nasıl ilgi gösterdiklerini düşündü, düşündü, düşündükçede mutlu oldu.

O anki mutluğu bitsin istemiyordu. Biraz daha büyümek istedi lise dönemindeydi şimdide. Yüzündeki tebessüm devam etti. Anıları onu bir nebzede olsa hayata bağlamıştı. Birden buruşmuş olan suratı hafif ekşidi. Çünkü İlk defa aşık olmuş,ilk defa ihanete uğramış ve ilk defa ailesine bu dönemde karşı gelmeye başlamıştı. Deli, dolu çağlarıydı gülüyordu, eğleniyordu, kırıyor, kırılıyor içi içine sığmıyordu. Ama çok mutluydu.

Çocuk gibi kendi,kendine hadi biraz daha ileriye, biraz daha büyü sultan diyordu. Ünüversite zamanına getirmişti onu yorgun beyni.

Dersleri yoğunlaşmıştı yeni okulunda .Hayatın ağırlığını, sorumluluklarını burada öğrenmişti. Ve ilk kez gerçekten aşık olduğunu burada anlamıştı, ilk sevmiş ve sevilmişti. Ömrünün sonuna kadar sevecekti her ne olursa olsun.

Yavaş, yavaş yüzündeki gülümsenin yerini acı bir iifade almaya başlamıştı. Çünkü orta yaşını çoktan geçmiş hatta evlenmiş anne bile olmuştu. 

Genç, dinamik bünyesinin yerini yorulmaya yüz tutmuş, hayatan belli darbeler almış bitkin bir kadın almıştı. Çok sevdiği anne, babasını toprağa bile vermişti. Zamanın hızla akıp gitmesi yetmezmiş gibi Zihnide zamana ayak uydurmuş kadına hayalerıni bir çırpıda anımsatıp kayboluyordu.

Birden gözlerinden bardaktan boşalırcasına yaşlar akmaya başlamıştı. Hayatın en hazin, en acımasız yıllarına gelmişti 60’lı yaşlarındaydı artık. Canından çok sevdiği eşini kaybetmişti. Gözünden sakındığı evlatları ona yüz çevirmiş torunlarını bile göstermez olmuşlardı. Ağladı, tekrar tekrar ağladı ve ağladı.

Gözleri tekrar gölgesini aramak istedi sadece bakındı ve aramaktan vazgeçti. Artık biliyordu bu dünyada bir başınaydı ne gölgesi, ne bir ses vardı etrafında. Son nefesını yalnız başına verecekti. 

Tüm bunları kendi kendine mırıldanırken gölgesinin onun yanı başında olduğundan habersizdi.

Gölgesi de ona diğer gözünüde kaybettin beni bu yüzden göremiyorsun diyemedi sadece yanında oturmaya devam ederek onunla beraber ağladı.

80 yaşında dilenerek hayatını idame ettiren yaşlı bir adama git çalış kazan denilen bir ülkede, benim ülkemde yaşlılar haftasını kutlamak ne denli yerinde olur bilmiyorum ama ben yinede kısacık bir yazıyla Yaşlılarımızı anmak ve saygıyla ellerinden öpmek istedim..

Tüm büyüklerimizin yaşlılar haftası kutlu olsun.