Aileden gelmediği ya da  insanın içinde olmadığı sürece gelişemeyecek insanlık hali midir?
   Beden Eğitimi dersine gelen müdür yardımcısı hocamız, sınıfa girer girmez kara tahtaya geçip "BEDEN EĞİTİMİ" diye  yazıverdi kocaman. Bizleri selamladıktan sonra yine tebeşirle "BEDEN" sözcüğünün altını çizdi. Bunun ne demek olduğunu bize sordu sanki kendisi ne demek olduğunu bilmiyormuş gibi! Sınıfta herkes parmak kaldırarak bir şeyler söyledi. Sonunda "beden"in insanın kol, bacak, baş ve gövdeden oluşan vücut yapısı olduğunu anlatıverdik hocaya zor da olsa..
   Tatmin olan hoca bu defa "EĞİTİM" sözcüğünün altını çiziverdi kara tahta da. Bunu da bize soruverdi. Her kafadan değişik değişik söylemler:
   Okula gitmek.
   Okumak yazmak.
   Adam olmak.
   Üniversiteye gitmek.
   Ancak hiçbiri hocayı tatmin etmiyordu bir türlü! Daha önce bir yerde okuduğumdan mı yoksa ilham mı geldi neyse parmak kaldırdım ve "hocam eğitim terbiyedir" dedim. Hoca ilk defa doğru yanıt aldığını söyleyip beni tebrik etti. Vücudu terbiye etmek. Bu da ancak ufak yaştan, yılmadan sistemli bir şekilde çalışmayla mümkün olacağını ve bunun maalesef hayata bir türlü geçirilemediğini bizlere uzun uzun anlattı.
   Hani bir özdeyiş vardır: "Ağaç yaşken eğilir." Doğrudur, değildir. Beğenirsin, beğenmezsin. Başarının sırrı çalışmaktır. O da  küçük yaştan başlar. Doğru ve yerinde saptamalarla çocukların geleceklerini görmek, onların önünü tıkamak değil açmak gerekir. İlk terbiye aileden başlar. Salt iyi okullara çocuk göndermekle bu sağlanır mı? Bence yetmez. Ebeveynlere düşen büyük görevler var. En başta sahip çıkmak, çocukla ilgili olmak, çocuğa arkasından "anne baba terbiyesi yok" dedirtmemek.
   Ulu önder Atatürk, Terbiyeyi en önemli mesele olarak görmüştür. 22.9.1924 de aynen şöyle demiştir:
   -En önemli nokta "terbiye" meselesidir!.. Terbiye'dir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da bir milleti esarete ve sefalete terk eder!..
   Çok çok eski bir zamanda, daha ulu dedem dünyayı şereflendirmediği bir zamanda, dünya nüfusunun beşte birini oluşturan Çin'in bir kırsal kesiminde köylünün biri sabahın köründe tarlasına gitmiş. Çapasıyla çapalarken kulağına uzaklardan bir takım sesler gelmiş. Doğrulup şöyle etrafına bakınmış, biraz ilerisinde bir hareketlilik var. Meraktan yönelmiş seslerin geldiği yere...
   -Ne yapıyorsunuz burada?
   -Tren yolu yapıyoruz.
   -Tren nedir?
   -Yerleşim yerleri arasında insan ve  yük taşır.
   -Nasıl?
   Soruların ardı arkası kesilmiyor. Nasıl anlatacağını kestiremeyen mühendis, köylünün anlayacağı dilden anlatmak istemiş:                                                    
   -Otuz günde yaya gideceğin yere bir günde gideceksin bu trenle.
   Köylü kafasını kaşıyarak:
   -Peki! Geri kalan yirmi dokuz gün biz ne yapacağız?..
   Aynı Çin bugün her alanda (ekonomi, sosyal, kültür, spor vb.) büyük başarılar göstermekte ve ABD ve AB ülkeleriyle yarışır haldedir. Bunun sebebi-hikmeti nedir? Tek kelime: Terbiye.