İlişkilerde ‘ayna’ etkisi

Aynaya baktığımız zaman kendimizle yüzleşir ve o ana dek düşünmekten ya da yapmaktan kaçındığımız her şeyle bir kez daha yüz yüze geliriz. İlişkilerimizde de benzer bir konsept vardır. Beraber olduğumuz insan bizim aynamız gibidir. Ona ne verirsek onu alırız.

Deneyimlerimiz ve yaşadığımız olaylar kişiliğimizin oluşmasına yön verirken biz sorumluluklarımızın bilincinde yetişkinler olarak kendi kişiliğimizin yansımasını, bize en yakın olan kişilerin, yani sevgililerimizin yüzlerinde görürüz. Karşı cinsten biriyle bir ilişki yaşamaya başladığımızda bilinçaltımızda o kişinin bizim aynamız olmasını isteriz aslında.

O kişiyi tanıdıkça ve ona güvendikçe savunma mekanizmalarımızdan sıyrılmak ve onun yansımasında sağlıklı ve sevgi dolu bir ‘ben’ görmek isteriz.

Komedi dizileri!

Televizyonda tiryakisi olduğunuz komedi dizilerini bir düşünün. Orada resmedilen karakterler aslında hepimizin günlük yaşamda yaptığı hataları, bunun da ötesinde içinde yaşadığımız toplumun çarpık yönlerini yansıtırlar. Biz aslında bu dizilerin bize tuttuğu aynada kendimizi görüp, kendimize güleriz.

Ayrılan çiftlerin birçoğu ayrılıklarının sebebi olarak ‘zamanla birbirimizden uzaklaştık’ cümlesini kurar. Acaba onlar başından beri hiç ‘bir arada’ olamadıklarını düşünmüşler midir? Her iki taraf da duygusal dünyalarında birtakım gelişmeler ve değişiklikler yaşarken birbirleriyle çok fazla ilgilenmemiş ve aralarındaki iletişim kopukluğu yüzünden de birbirilerinin aynası olamadıkları için beraber büyümeyi beceremeyerek zamanla birbirlerinden uzaklaşmış olabilirler.

Partnerinizin aynası olduğunuzu, onun da sizin için bir ayna görevi gördüğünü kabul edip aranızda gelişen olaylara bu açıdan bakmayı denerseniz o zaman birbirinize nasıl davranması gerektiğini bilen ve empati kurabilen insanlar olarak sağlıklı bir İlişki yürütebilirsiniz.

Gerçekten nasıl biri olduğunuzu bilmiyorsanız hayattan ve ilişkinizden ne beklediğinizi anlamanız çok uzun zaman alır. Kalbinizden geçenlerle yüzleştiğiniz zaman içinizde ve kafanızda kendinizle ilgili düşüncelere daha rahat ulaşabilir, kalbinizin gizemli kıvrımlarında olup biten her şeyi daha kolay görebilirsiniz. Kendinizi tanıdıktan sonra sevgilinizden ve ilişkinizden neler beklediğinizi düşünebilir ve beraberliğiniz konusunda sağlıklı kararlar alabilirsiniz.

Kendimizi sorguluyor muyuz?

Bu konuda kendinize sormanız ve cevaplarıyla yüzleşmeniz gereken bazı sorular var. Bunlardan bazılarını sizinle paylaşmak istiyoruz, hazır mısınız?

- Kendimi seviyor muyum?

- Bazen başkaları bizi, bizim düşündüğümüzden çok faklı bir şekilde görür. Dolayısıyla bu noktada kendimize sormamız gereken soru: ‘Ben kendim ve etrafımdaki insanlar hakkında ne düşünüyorum?’ olmalıdır.

- Yaşadığımız hayat biçimi bizim hayata karşı bakış açımızı ortaya çıkarır. Bu noktada kendimize ‘Hayat hakkındaki düşüncelerim nedir?’ sorusunu yöneltmeliyiz.

- Kendimiz hakkında daha çok şey öğrenmek için kendimize ‘İnsanlarda hoşuma gitmeyen şeyler neler? İnsanların hangi huylan bana batıyor?’ sorusunu sormalıyız.

Kendine güvenen çocuk nasıl yetişir?

Tutkulu aşk yaşamayan, ama birbirini kabullenen, katlanan, sevgiyi karşılıksız paylaşanların saadet içinde olduklarını müşahede ederiz. Nice kalem sahibi kıymetli insanlar, toplum dışına kaçmayı yeğleyerek fikirlerini hapsederken; belki onlar kadar edebiyatı, birikimi olmayan ama okur dili ile yazanlar bir mektep gibi insan yetiştirir, fikir geliştirir, hatta akım oluştururlar. Savaşların gidişatını değiştirenler silahı çok olanlar değil, düşman taktiklerini iyi okuyanlardır.

Özetle; başarının, mutluluğun sırrı önce kendini iyi okumak, ardından muhatabını anlamakta saklı. Yani anlaşılmanın şifresi; anlamakta gizli. Anlaşılmadığını düşünenlere son söz:

Anlamayı ilke edinin; göreceksiniz o zaman anlaşılmama diye bir probleminiz kalmayacak!...

Çocuk ve sevgi

Sevgi boşluğu yaşayan çocuklar suç işlemeye daha yatkın oluyor. Ebeveyninden yeterli ilgiyi göremeyen küçükler, bilgisayar oyunları ve televizyondaki şiddet unsurlarını da örnek alıyor. Uzmanlar, çocukların ruhsal ve kişisel yönden sağlıklı gelişebilmesi için ailelere çocukları ile sıcak ilişkiler kurmalarını öneriyor. Cezaevleri Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre ıslahevlerinde 11-15 yaş grubu 247, 15-18 yaş grubu 2 bin 51 çocuk kalıyor.

Hacettepe Üniversitesi Çocuk Hakları Merkezi Müdürü Psikolog Prof. Dr. Sevil Atauz, sevgi yoksunluğu ve ilgisizlik içinde büyüyen küçüklerin suç işlemeye daha yatkın olduğunu söylüyor, “Özellikle hızlı bedensel ve psikolojik gelişimin görüldüğü ergenlik döneminde çocuklar suça daha meyilli oluyor. Yanlış arkadaşlık ve ortamlar onları suçun içine çekebiliyor.” diyen Atauz, ailelere çocuklarını bir dost ve arkadaş gibi dinlemelerini tavsiye ediyor.

Prof. DT. Atauz, 15-17 yaş grubunun başıboş bırakılmaması gerektiğini vurgulayarak, “Çocuklara belli sınırlamalar getirilmeli. Ancak kural ve özgürlük arasındaki denge iyi korunmalıdır.” dedi. Bilgisayar oyunları ile televizyondaki şiddet unsurlarının çocukları yakından etkilediğini ifade eden Atauz: “Medyadaki şiddet çocukların konuşmalarına yansıyor. Masum oyunlar yok artık. Bağırıp çağırmalar var. Böyle bir ortamda çocuğun suça yönelmemesi için ailelere büyük sorumluluk düşüyor. Ellerinden geldiğince şiddet içeren program ve oyunlardan uzak tutmaları gerekiyor.”

Özellikle 0-3 yaş grubundaki çocukların televizyonda saatlerce müzik ve reklam izlemesi de belli sakıncaları beraberinde getiriyor. Bu yaşlarda çok fazla televizyon izleyen çocuklarda dış dünyadan kopma, kendi halinde olma eğilimi, insanlardan ve insanlar arası ilişkilerden uzaklaşma, nesneler ile daha fazla ilgilenme, duygusal alışverişten vazgeçme, konuşmama, yaşıtları ile ilgilenmeme, seslenince bakmama gibi durumların olduğu psikiyatrik bir tablo gelişebilir. Buna bağlı olarak çocukların konuşması gelişmez veya geliştikten sonra gerileyebilir. Bu durum geç fark edildiği zaman konuşma sorununun yanı sıra bir çok sorunun eşlik ettiği lisan ve sosyal gelişiminde bozulmaların olduğu psikiyatrik bir durum gelişebilir.