Aşksız hayatın tadı tuzu yoktur. Yavandır. Eksiktir. Tamamlanmamıştır. Bir çift gözde kaybolmamış, ikilemler, tezatlar ve med –cezirler yaşamamış insanın ruhu biraz çiğ kalıyor .Aşk acısının sebep olduğu haleti ruhiye kişinin iç dünyasında bir yas süreci oluşturur. Varlığı ödül, yokluğu ceza. Uykusuz gecelerde, akla takılan kelimeler kördüğüm olur. Ne cennettesindir ne cehennemde. Araf da kalmış bir ruh ile devam edersin yola. Aşk güzeldir. Ayrılık acı. Ana rahmindeki bir cenindir aşk. Bazen sabırsızdır tekmeler karnınızı . Bazen öyle hayal kırıklığı yaşatır ki mideniz bulanır. Karşınızdaki insanının duygularından emin değilseniz ne vakit dile gelecek diyerek beklediğiniz o süreç , bir çeşit doğum sancısıdır. Aşık bazen dile gelir. Aşk doğar, büyür ve aşk ölür…
Birde teğet geçilen aşklar vardır. Aşkın, liseli, üniversiteli, acemi, utangaç, erken yaşlarında yaşadığınız hallerinden epey farklıdır. Kadın hayranlıkla izler adamı. Adam tutkuyla bakar. Kadın neşe doludur. Adam tecrübe. Kadın Sevgi der. Adam düzen, töre. Her iki taraf açısından birbirlerine ergen çocuklar misali ‘’çıkma teklifi ‘’edilmesi filan söz konusu olamaz. Beden dilinizden, ses tonunuzdan jestlerinizden ortadadır zaten mutlak gerçek. Zaman içinde gelişen, birbirinizin ruhunu okuduğunuz, kendinizi iyi hissettiren ,yapmacıksız, sade, doğal, yalansız paylaşımlar sonucu gelişmiştir. Kendinizi kaptırmayı çok arzu ettiğiniz fakat gerçekleşmesi mümkün olmayan aşktır o. Bu sebepten teğet geçilmiştir. Yapılacak en doğru şey budur. Bir kaç adım ötede onarılamayacak yaralar açabilecek bir uçurum vardır. Farkındalığı güçlü olan taraf derin bir nefes alır. Buzdan bir duvar örer ve daha mesafeli davranır. İlk saniyede mesaj alınır. Muhtemel söylemek istediklerini değil, söylemesi gerekenleri sıralar. Son sözler kağıt sıyrığı gibi içinizde kalır. Artık yara almayacak kadar güçlüsünüzdür. Kıymet verdiğiniz hiçbir şeyin zarar görmesini isteyemeyecek kadar da olgun. Yoğun hisler taşıyan iki farklı cinsin dost kalamayacağını bilecek kadar pişmiş.
Tüm nihavend makamı şarkılar sizindir artık. Biraz kül biraz duman o benim işte. Kerem misali yana o benim işte. İnanma gözlerine ben, ben değilim. Beni sevdiğin zaman o benim işte . Yalnızca kısa bir dörtlükten oluşan bir Ümit Yaşar Oğuzcan şiiri , bestekar Avni Anıl aracılığıyla bir nihavend mucizeye dönüşmüştür. Güzel bir ayrılık şarkısıdır. Her yorumcu ayrı bir tat katar. Üstad Müzeyyen Senar ve Hüner Coşkuner hançerli, gamlı, nefesli yorumlar. Her ah deyişinde nefesini soluğunu hissedersiniz . Bir kadının ‘’Kerem misali yanan o benim işte ’’ dediği kaç şarkı vardır kainatta ? Hem sadece Kerem mi yanar?
Ahmet Özhan, sakin, sade, duru, yorumlar. Figan etmez. Aşkına karşılık bulamamış, özlem dolu bir adamın duruşu ve asaleti saklıdır. Her dinleyişinizde buruk bir tebessüm ile hatıralara dalarsınız. Aşığın metanetli bir duruşu vardır. İkna edici, sitemsiz bir ses tonuyla seslenir aşkına Özhan. Giden gitmiştir yada hiç gelmemiştir. Kalan, acısına nihavent bir eseri katık etmiştir.
Teğet geçilmiş her aşk nihavent bir şarkıdır. Derin bir yara açmamıştır ama sıyırıp geçmiştir işte. Bu sebepten tüm nihavend bestelerin satır aralarında aşkın, ayrılık acısının, vakur ,demli ,kırgın ama iyi niyetli temennilerle dolu şifresi saklıdır. O bir hicaz yada saba makamı değildir. (sabah ezanı: Saba makamının insanı derinden etkileyen, hüzünlendiren yansımasıdır . İyi bir müezzin sesinden dinlenirse şayet yaşattığı hisler karşısında kelimeler kifayetsiz kalır.)Tüm Türk müziği makamları göz nurudur. Ancak benim için gözler kalbin aynasıdır, son mektup, yıldızların altında, biraz kül, biraz duman diyerek buruk bir tebessüm ettiren, acıtan ama asla arabesk bir dram, bencilce bir sahipleniş içermeyen nihavend ayrı bir keyiftir. Yaşamımıza değer katan, anlamlandıran, ışıklandıran tüm bestekarlar ve teğet geçilen aşklar hep yüzde bir tebessüm ile hatırlansın…
Bu yazıyı Türk sanat müziği sevmeyen ve bu sebeple bu müziği seven insanları, dostlarını, İngilizce tanımını kullanarak kendini ’’ snobe’’ eden, ‘’Old soul’’ yaşlı ruh yada modası geçmiş ‘’demode’’ anlamına gelen sözlerle onları nitelendiren kişilere ithaf ediyorum…Türk sanat müziği çok kıymetli taşları olan bir yaka iğnesi herkes takıp taşıyamaz. Derinliği olmayan ruhlar anlayamaz. Fakat iyi müzik dinleyicileri Pavarotti’nin Carusso aryasından, Charles Aznavour la boheme şanson’dan yada Leonard Cohen‘in, Dance me to the end of love şarkısından aynı hazzı alabilir.