Bir insanın  yaşamı boyunca başına belki bir, belki iki kez gelecek en güzel histir aşk. Kiminin kapısını üçüncü kez çalmış olabilir ancak aşk başkadır heves başka. Gönlün bolluğu nispetinde değişir sayılar, artar veya eksilir. Kişiye göre değişiklik gösterebilir ancak atalarımızın söylediği ‘’nerede çokluk’’ sözünü unutmamak gerekir..
Aşksız hayatın tadı tuzu yoktur. Yavandır. Eksiktir. Tamamlanmamıştır. Bir çift gözde kaybolmamış, ikilemler, tezatlar ve med –cezirler yaşamamış insanın ruhu biraz çiğ kalıyor .Aşk acısının  sebep olduğu haleti ruhiye kişinin iç dünyasında bir  yas süreci oluşturur. Varlığı ödül, yokluğu ceza. Uykusuz gecelerde, akla takılan kelimeler kördüğüm olur. Ne cennettesindir ne cehennemde. Araf da kalmış bir ruh ile  devam edersin yola. Aşk güzeldir. Ayrılık acı. Ana rahmindeki bir cenindir aşk. Bazen sabırsızdır tekmeler karnınızı . Bazen öyle hayal kırıklığı yaşatır ki  mideniz bulanır. Karşınızdaki insanının duygularından emin değilseniz ne vakit dile gelecek diyerek beklediğiniz o süreç , bir çeşit  doğum sancısıdır. Aşık bazen dile gelir. Aşk doğar, büyür ve  aşk ölür…
Birde teğet geçilen aşklar vardır.  Aşkın, liseli, üniversiteli, acemi, utangaç, erken  yaşlarında yaşadığınız hallerinden epey farklıdır. Kadın hayranlıkla izler adamı. Adam  tutkuyla bakar. Kadın neşe doludur. Adam tecrübe. Kadın Sevgi der. Adam düzen, töre. Her iki taraf açısından birbirlerine ergen çocuklar misali ‘’çıkma teklifi ‘’edilmesi filan söz konusu olamaz. Beden dilinizden, ses tonunuzdan jestlerinizden ortadadır zaten mutlak gerçek. Zaman içinde gelişen, birbirinizin ruhunu okuduğunuz, kendinizi iyi hissettiren ,yapmacıksız, sade, doğal, yalansız  paylaşımlar sonucu gelişmiştir. Kendinizi kaptırmayı çok arzu ettiğiniz  fakat gerçekleşmesi mümkün olmayan aşktır o. Bu sebepten teğet geçilmiştir. Yapılacak en doğru şey budur. Bir kaç adım ötede onarılamayacak yaralar açabilecek bir uçurum vardır. Farkındalığı  güçlü olan taraf derin bir nefes alır. Buzdan bir duvar örer ve daha mesafeli davranır. İlk saniyede mesaj alınır. Muhtemel söylemek istediklerini değil, söylemesi gerekenleri sıralar. Son sözler kağıt sıyrığı gibi içinizde kalır. Artık yara almayacak kadar güçlüsünüzdür. Kıymet verdiğiniz hiçbir şeyin zarar görmesini isteyemeyecek kadar da olgun. Yoğun hisler taşıyan iki farklı cinsin dost kalamayacağını bilecek kadar pişmiş.
Tüm nihavend makamı şarkılar sizindir artık. Biraz kül biraz duman o benim işte. Kerem misali yana o benim işte. İnanma gözlerine ben, ben değilim. Beni sevdiğin zaman o benim işte . Yalnızca kısa bir dörtlükten oluşan bir Ümit Yaşar Oğuzcan şiiri , bestekar Avni Anıl aracılığıyla  bir nihavend mucizeye dönüşmüştür. Güzel bir ayrılık şarkısıdır. Her yorumcu ayrı bir tat katar. Üstad Müzeyyen Senar ve Hüner Coşkuner hançerli, gamlı, nefesli  yorumlar. Her ah  deyişinde nefesini  soluğunu hissedersiniz . Bir kadının ‘’Kerem misali yanan o benim işte ’’ dediği kaç şarkı vardır kainatta ? Hem  sadece Kerem mi yanar?   
Ahmet Özhan, sakin, sade, duru, yorumlar. Figan etmez. Aşkına karşılık bulamamış, özlem dolu bir adamın duruşu ve asaleti saklıdır. Her dinleyişinizde  buruk bir tebessüm ile hatıralara dalarsınız. Aşığın  metanetli bir duruşu vardır. İkna edici, sitemsiz bir ses tonuyla seslenir aşkına Özhan. Giden gitmiştir yada hiç gelmemiştir. Kalan, acısına nihavent bir eseri katık etmiştir.
Teğet geçilmiş her  aşk  nihavent bir şarkıdır. Derin bir yara açmamıştır  ama  sıyırıp geçmiştir işte. Bu sebepten tüm nihavend bestelerin satır aralarında aşkın, ayrılık acısının, vakur ,demli ,kırgın ama iyi niyetli  temennilerle dolu şifresi saklıdır. O  bir  hicaz yada saba makamı değildir. (sabah ezanı: Saba makamının insanı derinden etkileyen, hüzünlendiren yansımasıdır . İyi bir müezzin sesinden dinlenirse şayet yaşattığı hisler karşısında kelimeler kifayetsiz kalır.)Tüm Türk müziği makamları göz nurudur. Ancak benim için  gözler kalbin aynasıdır, son mektup, yıldızların altında, biraz kül, biraz duman diyerek buruk bir tebessüm ettiren, acıtan ama asla arabesk bir dram, bencilce bir sahipleniş içermeyen nihavend  ayrı bir keyiftir. Yaşamımıza değer katan, anlamlandıran, ışıklandıran  tüm bestekarlar ve teğet geçilen aşklar hep yüzde  bir tebessüm ile hatırlansın…
Bu yazıyı Türk sanat müziği sevmeyen ve bu sebeple  bu müziği seven insanları, dostlarını, İngilizce tanımını kullanarak  kendini ’’ snobe’’ eden,  ‘’Old soul’’ yaşlı ruh yada modası geçmiş ‘’demode’’ anlamına gelen sözlerle onları  nitelendiren kişilere ithaf ediyorum…Türk sanat müziği çok kıymetli taşları olan bir yaka iğnesi  herkes takıp taşıyamaz. Derinliği olmayan ruhlar anlayamaz. Fakat iyi müzik dinleyicileri  Pavarotti’nin  Carusso aryasından, Charles Aznavour la boheme şanson’dan  yada Leonard Cohen‘in, Dance me to the end of love şarkısından aynı hazzı alabilir.