Girdiğimiz seçim döneminde, parti programlarına, insanımızdaki beklentilere ve vaatlere bakınca inanın içim cız etmektedir. Günlük menfaatlerimizi ülke çıkarlarının önünde olduğunu görmek hazin bir tablodur. Batmakta olan gemide, güvertedekilerin güverteye daha suyun ulaşmamış olması kendini güvende bulması kadar acıklı bir durumdur. Bumudur Atatürk’ün önderliğinde kurduğumuz cumhuriyet demek- ten kendimi alamıyorum.
Çanakkale savaşıyla başlayan, istiklal savaşıyla son bulan özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizin sonucu olarak yeni demokratik bir cumhuriyete kavuşmuştur, Türk milleti. Verilen mücadelenin bir ruhu vardı. Karşılık beklemeden, kadınımız, yaşlımız, gen- cimiz, nene hatunlarımız 250 kg’lık top mermisini kaldıracak kadar iman ve yurt sevgisinin vermiş olduğu manevi duyguyu tadan seyit onbaşıyı, henüz bıyığı bile terlememiş 15’liklerimiz, ayağında bırakın botu veya ayakkabısı, çarığı bile olmadan cephede can veren şehitlerimiz. Mezun veremeyen tıp fakültesi örgencilerimiz, üç öğün yemek bulamadan bazen hoşaf, bazen bir kuru ekmekle öğünlerini geçiren üstte başta üniformasız,mermi yetersiz, uykusuz, parasız pulsuz, bazen aç geçen günler.
Bugün teröre, şiddete ve her türlü yolsuzluğa bulaşmayı imkânsızlıklara bağlayan güruhlar, yalın ayak savaşan nesillerin hiç mi aklına gelmedi böyle bir mazeret bulmak.
Bu kadar imkânsızlıklara rağmen, bu insanları ayakta tutan güç bir gazi torunu olarak dedemden çok daha fazlasını ve zorlu şartlarda nasıl mücadele ettiklerini, bizzat canlı şahidi olarak dinlediğim rahmetli dedemi ve tüm silah arkadaşlarını rahmetle anarken, dedem anılarını anlatırken, gözleri dolar sanki o günleri tekrar tekrar yaşarken, gözlerindeki ışıltıyı ve buğuyu gururu görebiliyordum. 
Ama hiçbir zaman pişmanlık duymadığı kesindi. Yıllarca cephede savaşarak geçirdiği yılları, bir kayıp yıl olarak andığını hatırlamıyorum. Onun dünyadaki en büyük serveti ve gurur kaynağı Türkiye Cumhuriyeti’nin vermiş olduğu, onun deyimiyle kafa koçanı (nüfus cüzdanı)  ve yakasından bir an düşürmediği istiklal madalyasıydı.  Tabi Atatürk sevgisi onun adının geçtiği her an heyecanlanır duygulanırdı. Tüm şehitlerimiz rahmetle anarken, bize bu cennet vatanı bırakmak için canlarını, uzuvlarını ve yıllarını veren tümüne şükranlarımı sunarken, özgürlüğümüzü, dinimizi ve dilimizi konuşuyor gönderde bayrağımızı minarede ezan sesi duyabiliyorsak onların sayesindedir.
Günümüzde imkânlarımızgenişlemiş, daha refah içerisinde yaşarkeneskiye göre, lakin tüm bunlara rağmen daha mutsuz manevi duygularımız, vatan aşkımız, birlik beraberliğimiz, özgürlük sevdamız, topyekûn kalkınma ülkümüz, milli duygularımız, biz biz yapan tüm değerlerimiz kendi ellerimizle yok etmekteyiz. Türk kelimesine yabancılaşmışız, nerdeyse söylenmesi suç sayılacak andımızı okumayı bile demode bulanlara karşı destek verecek kadar kendi benliğimize ters düşerek yaşamaktan üzüntü duyma- yacak kadar hissizleşmişsek, içimizdeki var olma ruhunu millet ruhumuzu kaybetmişiz demektir.
Ruhsuz bir bedenin varlığını idame ettirmesi nasıl mümkün değilse, millet olarak milli ruhumuzu koruyamadan nasıl var olacaktır, sorgulamak gerektiğidir acı gerçek.
Şatafat, saltanat, yolsuzluk, yalan, riya, gösteriş sonradan görme, devlet makamları hizmet yerine,ant elde etmek yeri olarak görme ve herkesin gücüne göre pastadan bir dilimde ben alayım mücadelesi yapılırken, sessiz ve tepkisiz kalabiliyorsak eğer. 
Yaşam mücadelemizi, benliğimizi, kimliğimizi, sevgimizi, aşkımızı, vatan sevgimizi, manevi duygumuzu, dilimizi ve dinimizi, her şeyden vatanımızı ve dahası adam olma vasfımızı kaybediyoruz demektir.
İstiklal savaşının hemen sonrasında girişilen kalkınma gelişim hamlesi dünyada eşine rastlanmayan bir kalkınma hamlesi olmuştur. Tüm yokluk imkânsızlıklara rağmen,  bugün hala ilk on yılın büyüme rakamlarına ulaşabilmiş değiliz maalesef. Eğitimdensanayiye, tarımdan insan haklarına Avrupa’nınbirçok gelişmiş sayılan ülkelerinde dahi bulunmayan kadına seçme hakkı gibi nice konuda devrimler yapılmıştır. 
Peki, bugün eksik olan nedir diye düşünürsek dinde, dilde, fikirde yozlaşma meydana gelmiştir.  Yap-boz tahtası haline getirdiğimiz eğitim sistemi sayesinde adının  (milli eğitim ve öğretim) olan ne yazık ki millive eğitim kelimelerini bir kenara bırakarak, gençlerimizi sadece belli bir konuda branşöğretisivermek ellerine tutuşturdu- ğumuz diploma vermek suretiyle, öğrenimli nesiller yetiştirdiğimiz sanmamızdır. 
İnsanımıza nedoğru dürüst dinini veeğitimi tam olarak verebilmişizdir.
Yeniden cumhuriyetimizin kuruluş özüne anlayabilmek, dünyadan insan onuruna yakışan, en ideal idare şekli kabul edilen, demokrasi ve hukukun üstün olduğu sistemde yürümek yeni maceralara atılmadan, her türlü totaliter ve diktatörlükheveslilerine pirim vermeden, Cumhuriyetin ilk heyecanını yaşayarak tüm toplum olarak kalkınma için önümüzdeki seçimler önem arz etmektedir.
Seçimimiz, seçtiklerimiz,geleceğimizin ne şekilde şekilleneceğini bizim seçimlerimiz etkileyecektir. 
İsabetli seçimlerimiz ülkemizin geleceğini üzerinde hayatî rol oynayacaktır.