KEMAL TANER
Orta Asya Uzmanı, bağımsız gazetecı 
Tayland’da yaşanmakta olan kargaşalar Türk basını tarafından pek önemsenmiyor. Aslında bu olaylar Tayland’ın güneyinde ortaya çıkan yangınının devamıdır. Şimdiye kadar yüzlerce irili ufaklı olay cereyan etmiş durumda. Suikastın olmadığı bir gün geçmiyor gibi. Batı kaynaklı haber ajanslarına göre son bir buçuk yıl içinde 1000’den fazla kişi hayatını kaybetmiş durumda.
Türk okuyucusu tarafından az tanınan Tayland’ın güneyinde, dört vilayete yayılmış olan bölgede, yaklaşık 3 milyon Müslüman-Maley azınlık yaşamaktadır. Pattani, Yala ve Narathiwat eyaletleri halkının yüzde 80’inden fazlası, Songkhla eyaleti halkının da önemli bir kısmı Müslüman. Bu bölge 1902 yılında Siyam (Tayland’ın eski adı) tarafından ilhak edilinceye kadar yarı-bağımsız Müslüman Pattani Krallığı’nın parçası idi. Bölgede ayrılıkçı akımlar 1930’lardan beri, bazen artarak bazen azalarak sürüyor.
Çeşitli uzmanlara göre sorun iç sebeplerden kaynaklanıyor ve olayların bu derece büyümüş olmasında Tayland Hükümetinin gereğinden sert tavrı sorumlu. Ordu tarafından Müslüman köylerine yapılan gereksiz ve orantısız müdahaleler ve Tayland Hükümetinin sertlik yanlısı politikaları, Müslüman nüfus arasında saldırganlara karşı sempatiyi artırmakta. Tay güçlerinin yerel Müslümanların  kültürü ile ilgili anlayışlarının yetersiz olması ve Müslümanlara uygunsuz davranması bu sorunu daha büyütmekte olduğu söyleniyor.
Dünyada en çok yankı yaratan olay “Tak Bai” olayı oldu. Narathiwat vilayetinin Tak Bai şehrinde düzenlenen protesto göstergesinde çoğu genç erkek yüzlerce kişi, polis tarafından tutuklanıp elleri arkadan bağlanarak kamyonlara balık istifi şeklinde, altı-yedi kat üst üste bindirildi. Tropik sıcakta ve zorlu yol koşullarında bu şekilde üç saat taşınan göstericilerden 78’i boğularak ve ezilerek öldü. Bu korkunç olay bütün Tayland’da protestolara yol açtı. Tayland Hükümeti ise ölenlerin “Ramazanda tuttukları oruç yüzünden zayıf kalmış oldukları için” öldüklerini iddia etti, politikalarını ve uygulamalarını gözden geçirme gereğini duymadı. Olay ciddi şekilde soruşturulmadı ve sorumlular hakkında gereği yapılmadı. İnsan hakları örgütleri, keyfi tutuklamalar, kaybolma olayları ve polis gözetimi altında iken işkence yapıldığı iddiaları konusunda endişelerini dile getirmekte.
Maley Müslümanların Bangkok’un politikalarına karşı olan hoşnutsuzluklarının hem politik, hem kültürel, hem de ekonomik sebepleri var. Maleyler dillerinin ve dinlerinin ayrımcılığa uğradığından ve ekonomik marjinalleşmeden şikayetçi. Birleşmiş Miletlerin verilerine göre Narathiwat vilayetinde yoksulluk oranı Tay milli ortalamasının 2-3 katı. Geçmiş askeri rejimlerin ve seçilmiş hükümetlerin birleşik bir Tay kimliği yaratma amacıyla yerel kimlikleri ezme çabaları da halkı olumsuz erkilemekte. Zorla ve baskıyla eritme – yok etme politikasının yanı sıra kamu görevlerine yerel Müslümanlar yerine Budistlerin atanmaları da şikayet konusu. Bu konularla ilgilenmek için sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, saygın devlet adamları ve parlamenterlerden oluşan bağımsız bir Milli Uzlaşma Komisyonu (MUK) kurulmuş durumda. Fakat Tayland Hükümeti MUK’un önerileri yerine “güvenlik ağırlıklı” bir çözümü tercih etmiş gözüküyor. Sıkıyönetim kanunu ile geniş ve kontrolsüz yetkiler elde etmiş olan binlerce asker ve polis görevlisi bölgede faaliyet gösteriyor. Bangkok’ta hala “sert olağanüstü önlemler” fikrinin baskın olduğu bildiriliyor.
Bu sorun Malezya ve Tayland Hükümetleri arasında da diplomatik gerginliğe yol açtı. Malezya’da Tay Hükümeti aleyhine gösteriler yapılırken, Tay ürünlerinin boykotu için de kampanya başlatıldı. Malezya Hükümeti Tayland Hükümetin sert davranmakla eleştirirken, Tayland de Malezya’yı içişlerine karışmakla suçladı. Malezya Hükümeti kendi kamuoyu tarafından Tayland’daki Müslüman kardeşlerini desteklemek için baskı altında, ancak konuyu fazla büyütme taraftarı değil. Fakat Tayland Hükümetinin güneydeki soruna aşırı sert yaklaşımı Malezya’yı tam bir işbirliği önermek konusunda da çekingen kılıyor. Protestocuları Müslüman ayrılıkçılarla “aynı güruhtaki alçaklar” olarak nitelendirmesi durumu daha da kötüleştirdi. 
Bununla beraber, Tayland’ın Müslüman olan Uygur Türklerine karşı yürüttükleri politikayı da hatırlama yerinde olacaktır. Tayland’da bekletilen 200 Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin Çin’e iade edileceği gerekçesi ile 9 Temmuz 2015 tarihinde İstanbul’daki Tayland Krallığı konsolosluğu’na 200 kişilik bir grup ta saldırdı. Grup, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden kaçarak Tayland’a sığınan yaklaşık 200 Doğu Türkistanlının tekrar Çin’e iade edileceği iddiası üzerine, protesto gösterisi yaptı. Grup adına açıklama yapan Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan, “Doğu Türkistan’daki zulümden kaçarak Tayland’a sığınan 360 civarında insan için sürekli biz bu işi takip ediyorduk. Son zamanlarda 173 kişi Türkiye’ye getirildi. Bazılarının çocukları buraya gelmiş bazıların anneleri Tayland’da, Çin’e iade edilmiş ya da edilecek olan insanlar var. Bize bu konuda Tayland’dan telefon geldi. Orada bulunan Doğu Türkistanlı vatandaşlar beni arayarak Tayland’dan Çin’e götürüleceklerini söylediler. Bunun üzerine biz Türkiye’deki resmi makamlara müracaat ettik. Son bir saat içerisinde bize gelen haberler 67 Doğu Türkistanlı vatandaşların Çin’e gönderildiğini öğrendik. Bebekleri burada ağlayan anneleri Çin’e iade edildi ya da edilecek” dedi.
Sorunun bundan sonra ne hal alacağı belirsiz. Her ne kadar hükümet kontrol altında havası yaratmaya çalışıyorsa bile saldırılardaki artış devam ediyor. Tayland yöneticilerinin de itiraf ettiği gibi, saldırganların kim olduğu, arkasında kimlerin olduğu ve kamuya açıklanmamış olan politik hedeflerinin ne olduğu bilinmiyor. Sorunun çözümü için çok ihtiyaç duyulan şefkat ve merhameti de Tayland Hükümeti şimdiye kadar yerel halktan esirgemiş durumda. Bu da, aslında birbirine yakın olan ve bölgede bugüne kadar barış içinde yaşamış olan Budist ve Müslüman toplumları arasındaki ayrışmayı büyütmekte. Tropik birkiler, ormanlarla kaplı dağlar ve altın plajlarla süslü, dünyanın en güzel köşelerinden biri olan bu bölgede yangının daha ne kadar süreceğini bize zaman gösterecek.