Roza KURBAN

Bir milletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa, kanunuesasîye ANAYASA denir. Tataristan Anayasası’nın hazırlanması ve kabulü belirli olayların yaşanmasından sonra ortaya çıkmıştır. Olaylar zinciri, 1980 yılının sonlarındaki değişimler ile başlamıştır. 1990 yılında esen demokrasi rüzgârlarından Tataristan da nasibini almıştır. 1990 yılının 30 Ağustos tarihinde Tataristan Parlamentosu Yüksek Şurası, Tataristan’ın Devlet Egemenliği Beyanatı’nı kabul etmiş ve Tataristan’ın bağımsızlığını ilan etmiştir. 1991 yılının sonunda Sovyetlerin çöküşünden sonra Tataristan’ın bağımsızlığı Rusya tarafından tanınmamış ve Tataristan referanduma gitme kararı almıştır. 21 Mart 1992 tarihinde gerçekleşen halkoylamasında halkın %61,4’ü Tataristan’ın bağımsızlığı yönünde oy kullanmıştır. 21 Mart tarihinde halktan gelen güvenoyuna dayanarak Tataristan kendi anayasasını hazırlamış ve anayasa Tataristan Parlamentosu’nda 6 Kasım 1992 tarihinde kabul edilmiştir. Tataristan Anayasası’nın giriş sayfasında şu satırlar yer almaktadır: “Bu anayasa, Tataristan Cumhuriyeti’nin devlet statüsü hakkındaki halk oylaması sonucuna göre kabul ve ilan edilmiştir.”(Tataristan Cumhuriyeti Anayasası 1995: 5). Tataristan Anayasası’nın 1 maddesinde Tataristan’ın egemen demokratik bir devlet olduğu belirtilmiştir. Tataristan Anayasasının 4.maddesinde resmi dil konusu şu şekilde ele alınmıştır: “Tataristan Cumhuriyeti’nde resmi diller – eşit haklara sahip Tatar ve Rus dilleridir.” (Tataristan Cumhuriyeti Anayasası 1995: 6). 

1992 yılında kabul edilen Tataristan Anayasası aradan geçen 25 yıl içerisinde 17 defa değiştirilmiş olup, birçok madde çıkartılmış, eklemeler yapılmıştır. Tataristan Anayasası’na en büyük darbe 2002 yılında yapılmıştır. 2002 yılında “yeni redaksiyon” bahanesiyle ikinci Tataristan Anayasası kabul edilmiştir. Bu bağlamda Tataristan Anayasası’nın içinden birçok önemli madde çıkartılıp içi boşaltılmıştır. 1992 yılında kabul edilen Tataristan Anayasası bir başarı mı, yoksa başarısızlık mıydı? Tataristan Anayasası hazırlık sıralarında başlayan tartışmalar, Anayasa’nın kabulünden sonra da devam etti. Bazılarına göre Tataristan Anayasası’nın kabulü büyük bir başarı, bazılarına göre ise Tatarları yok etmek için tasarlanan bir projeydi. Günümüzde gelinen noktaya bakıldığında, 1992 yılında Anayasa ile ilgili kaleme alınan yazıların, başımıza gelecekleri önceden görmüş insanlarca yazıldığını söylemek mümkündür. Özellikle yazarların “resmi dil” konusundaki endişelerinde ne kadar haklı olduklarını görmek üzücüdür. Zamanında yazılanlara kulak verilseydi, bugün dilimiz yok olma noktasına gelmezdi…  

6 Kasım 1992 tarihide Tataristan Anayasası’nın Tataristan Parlamentosu’nda kabulünden hemen sonra gazetelerde konuyla ilgili yazılar yazılmaya başlamıştır. Tarihçi, bibliyograf Ebrar Kerimullin’in (1925–2000) 18 Kasım 1992 tarihinde “Şehri Kazan” gazetesinde yayımlanan “Tataristan Anayasası ile İlgili Düşünceler”, aynı gazetenin 18 Kasım 1993 sayısında yayımlanan “ ‘Katran Kovası’ Nereye Götürüyor?” başlıklı yazıları Tataristan Anayasası’ndaki terslikleri ve bu tersliklerin ileride ne gibi sonuçlar getireceğini açıkça ortaya koymaktadır. Kerimullin bilhassa Tataristan Anayasası’ndaki “resmi dil” konusunun yanlış olduğunu dile getirmiştir. Kerimullin, 18 Kasım 1992’de kaleme aldığı yazısına şöyle bir giriş yapmıştır: “6 Kasım’da Tataristan Cumhuriyeti’nin Yeni Anayasası kabul edildi. Ondan sonra Yüksek Şura milletvekilleri, Tatar dilindeki yayınlar, duyguya kapılıp, anayasaya methiye düzmeye başladılar. O da yetmezmiş gibi, o günü Halk bayramı ilan ettiler.” (Kerimullin 1996: 347–348). Ebrar Kerimullin, Tataristan Anayasası’nda Tatar ve Rus dillerinin resmi dil olarak kabul edilmesinin Tatar diline ne getireceği konusunda şunları yazmıştır: “İlk olarak, kara dikta sisteminden azat olmayan, idarecilerin büyük çoğunluğu komünist ideolojinin temsilcileri, mankurtlar, Rus şovenleri üstünlük ettiğinde, Tataristan Anayasası’ndaki iki resmi dil maddesi milli dilimizi koruyabilecek mi? Ben buna inanmıyorum. 1921 yılında da Tatar Dili resmi dil olarak ilan edilmiş ve Anayasa’ya alınmıştı. Ve bu durum asla kullanımdan kaldırılmadı. Buna rağmen, neden milli dilimiz bazı ailelerde mutfak dili durumuna geldi? Milyonlarca insan ana dilinden vazgeçti, onu kaybetti, gereksiz duruma getirdi… Milli dil – milletin bağımsızlığının temelidir. Milli dilsiz milli bağımsız devlet olamaz… Tataristan’da Tatar Dili ile Rus Dili’nin resmi dil yapılması – Tatar Dili’ne karşı kabul edilen ölüm fermanıdır, demek ki, Tatar milletini yok etmenin yoludur. (Kerimullin 1996: 348–349).  Kerimullin yazısında Tataristan Anayasası’nın birçok maddesi ile ilgili fikirlerini beyan etmiş ve şu sonuca varmıştır: “Özetle, 6 Kasım’da kabul edilen Tataristan Anayasası az çok var olan Tatar milletinin yok olmasına yol açmaktadır. Tataristan’ın dışında yaşayanlar artık millet olmaktan çıkmıştır. Tataristan’dakiler de şimdi uçurumun kenarına yaklaşıyor, Kazan’dakilerin mutlak çoğunluğu ise mankurtlaşmıştır… Ben bu Anayasa’yı bizim bağımsızlığımıza değil de, Rusya kölesi olmaya yönlendirilmiş bir Anayasa, olarak görüyorum. Kendini bağımsız olarak görmek isteyen ülkenin Anayasası’nda kendi ordusu, kendi parası, kendi gümrüğü gibi şeyleri olması gerek. Onlar – yoktur. Tatar milli bağımsızlığı için mücadele veren birçok kişinin, yalakaları ayakta alkışlayıp kabul ettikleri belgeleri, onların aslını tez zamandan anlamaya başlarız. Ancak o zaman geç olabilir. Korkuyorum, biz bu sefer kendimiz parmak kaldırarak, 1552 yılının 15 Ekim’ini geri döndürmedik mi?” (Kerimullin 1996: 354–355).  

Ebrar Kerimullin ileriki yıllarda da Tataristan Anayasası ile ilgili fikirlerini yazıp paylaşmaya devam etmiştir. 8 Mayıs 1993 tarihinde “Şehri Kazan” gazetesinde kaleme aldığı “İçtihat Etmenin Zamanı” yazısına Kerimullin şu sözlerle başlamıştır: “Bugün bizim kendi Anayasamız var. İyi mi o, yarım-yamalak mı, biz ona itaat etmeli, ona göre yaşamalıyız.” (Kerimullin 1996: 361). Bu aşamada Kerimullin Anayasa’ya uyulması gerektiğinin farkındalığıyla Tatar ve Rus Dillerinin eşit olması gerektiğinin altını çizmişti. Tatar ve Rus Dillerinin Tataristan Anayasası’nda resmi dil olarak kabul edilmesini Ebrar Kerimullin “milletimizi zavallılığa mahkûm ediyor” demiş ve Yüksek Şura toplantılarında yapılan konuşmaların Rus dilinde yapılmasına isyan emiştir: “Yüksek Şura oturumlarının sırf Rusça gerçekleşmesinden bıktık usandık artık. Bunun sorumlusu kim? Sorumlu biziz! Eğer toplantılarda Tatarca konuşmalarını istiyorsak, iki resmi dili de bilmeyen insanı – Rus mu o, Tatar veya Yahudi mi – ileride milletvekili olarak seçmemeliyiz. Bu bizim ihtiyarımızdadır. Oysa Rus dilini bilmeyen, ya da az bilen insan halen ikinci sınıf insan olarak kalıyor.” (Kerimullin 1996: 364). Kerimullin, “Tatar Dili sadece Tataristan’da sağ-salim kalabilir. Zira başka yerde Tatar Dilli bir devlet yoktur”, demiş ve yazısını şöyle sonlandırmıştır: “Ben Anayasa’mızın milletimizi uçuruma götüren maddelerinin üzerinde durdum. Eğer aklımız başımıza gelip, neyin ne olduğunu anlarsak, bizi uçuruma sürükleyen söz konusu maddelerin de gücünü zayıflatabiliriz, diye düşünüyorum. Önümüze hangi bir karşılıklar çıkarsa çıksın, bizim geleceğimiz ümitsiz değil, geleceğimiz bizim ellerimizde.”  (Kerimullin 1996: 366–367). 

Ebrar Kerimullin “ ‘Katran Kovası’ Nereye Götürüyor?” (1993) başlıklı yazısında, 1992 Tataristan Anayasası’nın kabulünden sonra geçen süreç içerisinde yaşananlara özet niteliğindedir. Kerimullin, “Yüksek daireler, onun çalışanları, hatta mankurtların dahi her fırsatta övdükleri Tataristan Anayasası milletimizi uçuruma götürmesine “hukuki” yolu açan, Rusların at arabasına takılan katran kovası olduğunu günümüzde anlayanların sayısının arttığında şüphe yoktur.”, diyerek 1 yıl önce yazdıklarının arkasında durmuştur. (Kerimullin 1996: 397). Kerimullin bu yazısında 11–12 Aralık 1993 tarihinde gerçekleşecek olan Rusya seçimlerine katılmanın yanlış olduğunu vurgulamış ve kendinin de kesinlikle bu seçimlere katılmayacağını söylemiştir. Kerimullin yazısını şu uyarılarla sonlandırmıştır: “Günümüz şartlarında bizim temel, en kutsal görevimiz: Rus Emperyalizmi’nin kurduğu korkunç oyuna, siyasi tuzağa düşmemek, onu ifşa etmektir. Rusya hâkimiyeti asla adalet, dürüstlük ile iş yapmayı bilmedi ve bilmiyor da. Biz seçimleri boykot etmeli, ona katılmamalıyız. Ben bunu sizden, millettaşlarım, tüm bilincim, hayat tecrübem, Rus ideolojisinin ve siyasetinin iki yüzlüğünü derinden anladığımdan yola çıkarak, tüm canı gönlümden, tüm varlığımla rica ediyorum.”   (Kerimullin 1996: 401).         

Vaktizamanında Tataristan Anayasası ile ilgili hem olumlu hem de olumsuz yorumlar yapıldı. Yukarıda tarihçi Ebrar Kerimullin Anayasa’nın çeşitli maddeleri ile ilgili endişelerini dile getirmiştir. Bunun dışında Tataristan Anayasası’na olumlu taraftan bakanlar da vardı. “Anayasa’yı Tataristan’ın bağımsızlığına atılan bir adım” olarak değerlendiren tarihçi ve siyasetçi İndus Tahirov (1936) “Anayasamızı Savunmalıyız” başlıklı yazısında: “Anayasa – ülkenin Ana Kanunu’dur… Böylelikle, biz de kendi Anayasamızı yaşama şeklimizi belirleyen temel belge olarak kabul etmeliyiz. Bizim durumumuz diğer ülkelerle kıyasla çok daha karışık. Tataristan henüz tam anlamıyla bağımsız bir devlet değildir. Tataristan bağımsızlığa doğru ilk adımlarını atıyor.” (Tahirov 1994: 194). Tataristan Anayasası’nın Emperyalizm taleplerine zıt düştüğünün altını çizen İndus Tahirov, emperyalistlerin Tataristan Anayasası’na karşı çıktıklarını vurgulamıştır. Tahirov, aynı zamanda Anayasa ile ilgili medyada yer alan yazılara da değinmiş ve “Tataristan’ın Yeni Anayasası’na Dair” başlıklı yazısında Ebrar Kerimullin’in yorumlarını değerlendirmiştir: “Akademisyen Ebrar Kerimullin “Tataristan Anayasası veya Emperyalizm’in At Arabasına Takılan Katran Kovası’na Dair Düşünceler” başlıklı yazısının yararlı ve tam zamanında yazıldığını belirtmek isterim. O bizim hepimizi de uyanık olmaya davet ediyor. Emperyalizm hâkimiyetinden kurtulduk artık, bağımsız devlet elde ettik, artık iş bitti gibi yanılsamalara verilmemeye çağırıyor. Gerçekten de emperyalizmin bitmediğini, onun sadece gömlek değiştirdiğini biz asla unutmamalıyız. Amacımızın tam bağımsızlığa ulaşmak olduğunu unutmamalıyız. Ona ulaşmak için her şeye hazırlıklı olmamız gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.” (Tahirov 1994: 188). Her Kazan Tatar aydını gibi İndus Tahirov da Rus işgal siyasetinin sona ermediğinin farkında olduğunu açıkça dile getirmiş, ancak elde olan olanakları Kazan Tatarları yararına çevirmek gerektiğinin altını çizmiştir: “Bizim mücadele teçhizatımız günbegün zenginleşiyor. İlk önce Egemenlik Beyanatı’nı kabul ettik, ondan sonra Referandum yaptık, kazandık. Şimdi artık Anayasamız da var. Bunların hepsinden de bağımsızlık için mücadelede olabildiğince etkin bir şekilde yararlanmalıyız. Bunu yapabiliriz. Sadece kendi aramızda anlaşmak, var olan aklımızı, cesaretimizi verimli bir şekilde faaliyete geçirmek gerek.” (Tahirov 1994: 202). 

Tataristan Anayasası kabul edilmesinin ardından 25 yıl geçti. Çeyrek asır içerisinde Anayasa gereği yerine getirildi mi? Getirilmedi. Tam aksine Tataristan Anayasası’nın içeriği defalarca değiştirildi. 1992 yılında elde edilenler, özellikle 2000 yılında Putin iktidara geldikten sonra teker teker elimizden alındı. Önce Latin alfabesine geçiş yasaklandı, sonra Rusya Anayasası’ndan “milli komponent” çıkartılması sonucu Tatar dilinde eğitim yasaklandı, akabinde lise mezuniyet ve üniversite giriş sınavları Rus dilinde yapılmaya başlandı. Atılan her geri adım, verilen her taviz milletin aleyhine oldu. Gelinen son noktada Tataristan Anayasası’nda resmi dillerden birisi olarak belirtilen ve okullarda zorunlu olarak okutulan Tatar Dili derslerinin sayısı azaltıldı. 20 Temmuz 2017 tarihinde Yoşkar-Ola şehrinde gerçekleşen Uluslararası İlişkiler Şura’sında Putin “Rus dili dışındaki başka dilleri zorunlu okutmak – yaramaz bir durumdur” şeklinde bir konuşmasından sonra gelişen olaylar Tatar Dili’ni yok olma noktasına getirmiştir. Tataristan Savcılığı okullarda incelemeler yapmış ve bu incelemeler sonucunda “Tataristan eğitim programı, Rusya eğitim programına uygun hale getirilmelidir” şeklinde bir karar almıştır. Savcılıktan çıkan karardan sonra Tataristan Parlamentosu’nda “Tatar Dili” konusu ele alınmış ve “1.-9. sınıflarda Rus Dili ve Edebiyatı’nın haftada 11 saat, Tatar Dili ve Edebiyatı’nın haftada 2 saat okutulmasına, 10. ve 11. sınıflarda Tatar Dili ve Edebiyatı dersleri isteğe bağlı, seçmeli olmasına” karar verilmiştir. Tataristan Anayasası’nda yazılı olan Tatar ve Rus Dillerinin “eşitliği” maddesi ders saatlerine bakıldığında da görüldüğü üzere hiçe sayılmıştır. Tataristan Parlamentosu’nun aldığı bu karar Tatar Diline ve aynı zamanda millete yapılan ihanettir. 

Günümüzde Kazan Tatar Dili, savcılıklarda kovuşturulmakta-soruşturulmakta, mahkemelerde yargılanmaktadır. Savcılıkların okullarda inceleme yapması ve okul müdürlerine baskı uygulaması yetmiyormuş gibi durumdan vazife çıkaran velilere de rastlamak mümkündür. Kazan’da bir Rus kadın “Tatar Dili çocuğuma zarar verdi”(!) gerekçesiyle milyonluk tazminat davası açmıştır. Dil, çocuğa nasıl zarar verebilir? Aksine her dil, insana farklı kültürlerin kapılarını açar, manevi dünyasını zenginleştirir, güçlendirir. Mahkemenin dava dilekçesini işleme alması ayrı bir tartışma konusudur. Bu üzücü olaylar dışında Rusların “Tataristan’da Rus Dili’nin Savunulması” isteğiyle Putin’e mektup yollamaları, olayın hangi boyutlara ulaştığının bir göstergesidir. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” atasözü utanmaz Rusların haksızlıklarını haklı çıkarma çabasıdır ki, mağdur edebiyatı yaparak, yaptıkları kötülükleri, işledikleri suçları örtbas etmek, gündem değiştirmek istemelerinden ileri gelmektedir. Her taraftan saldıran Ruslar, Kazan Tatarlarını yıldırmaya çalışmaktadır. Rusların amacı ezelden beri bellidir, Rus olmayan milletleri yok etme, burada ilk sırada köklü bir geçmişi, zengin kültürü olan Kazan Tatarlarıdır. 

1992 yılında kaleme alınan yazılar ve gelinen son noktaya baktığımızda 25 yıl önce yazılanların ne kadar doğru olduğunu, yazarların endişelerinde ne kadar haklı olduklarını söylemek mümkündür. “Gömlek değiştiren” Rus Emperyalizmi’nin kafa yapısının hiç değişmediği, Rus zulmünün halen sürdüğü yaşananlardan anlaşılmaktadır. Gidişat Tatar Dili’ni uçurumun kenarına getirmiştir, eğer böyle devam ederse yakında Tatar Dili’nde konuşmak dahi yasaklanacaktır. Günümüzde, Tataristan’ın resmi dillerinden birisi olan Kazan Tatar Dili’nin bu duruma gelmesi 1992 Anayasası’ndaki yanlışlardan, yanlışların zamanında düzeltilmemesinden ileri gelmektedir. Tataristan yöneticilerinin Ruslara yaranmak ve “kültürlü” görünmek için her fırsatta Rusça konuşması, Tatar Dili’ni geri plana itmiş, işlevsiz duruma getirmiştir. 

Zorla Hıristiyanlaştırma yoluyla Ruslaştırma siyaseti yürütülen dönemlerde de yok olmayan, varlığını sürdüren Kazan Tatar Dili’nin geleceği büyük tehlike altındadır. Bu gidişle Tatar Dili birkaç yıla “yok olma tehlikesi altındaki diller” listesine girmeye adaydır. Millet diline sahip çıkmazsa, yöneticilerden dil konusunda medet ummak kadar yanlış bir şey yoktur. Zaten Tatar Dili konusunda çıkardıkları son karar bunun bir göstergesidir. Yöneticilerin derdi ne dil, ne de millettir. Onların tek derdi vardır, o da ceplerini olabildiğince doldurmaktır. Menfaat güden satılık insanlar dilin, milletin değerini nereden bilsin ki? Zira “dil” para ile ölçülen ve değerlendirilen bir şey değildir. Onun için Kazan Tatarları artık uykusundan uyanmalı ve dil uğruna mücadele etmelidir. Uyan, TATAR!   

Kaynakça:

İsenbet, Nekıy Tatar Teleneñ Frazeologik Süzlege (Tatar Dili’nin Deyimler Sözlüğü), 1.Cilt, Kazan 1989. 

Kerimullin, Ebrar, Yazmış, Yazmış… (Kader, Kader…), Kazan 1996.

Kurban, Roza. 21 Mart 1992 Tarihinde Tataristan’da Yapılan Referandum ve Sonrası, Önce Vatan Gazetesi, İstanbul, 21 Mart 2012 sayısı, s: 9. 

Kurban, Roza, Dil Yarası…, Önce Vatan Gazetesi, İstanbul, 16.11.17 sayısı, s:11. 

Tahirov, İndus, Beysezlek Baskıçları (Bağımsızlığın Basamakları), Kazan 1994.

Tatarstan Respublikası Konstitutsiyase (Tataristan Cumhuriyeti Anayasası), Kazan 1995.

Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 10.Baskı Ankara 2005.