Herkesin bir hikayesi vardır. Sanatçıların hikayesi aslında halkın da, o gün ki yapının, düzenin, ağıdın, gülmenin, neşenin, sevincin yani bir milletin ya da  insanlığın hikayesidir.
Bir insanın hayatında yaşadığı kırılmalar, değişimler hayatının akışında dönüm noktaları olur. Bir zamanların en yakışıklı oyuncusu, kızların kalplerindeki gizli sevgilisi Tarık Akan, halktan biri Tarık Akan, hiç bir zaman umudunu yitirme diyen, filmleriyle bilinç altımıza kazınan Tarık Akan, doğrularından asla ödün vermeyen Atatürk'ten ilham alan Tarık Akan.
Hababam sınıfı olunca Ayşen Gruda unutulur mu? Ayşen ablamızı arıyorum. O da çok üzgün. Haberi duyduğundan beri yemek yememiş. Üzgün çünkü beyaz perdenin devlerinden birini yeni yolculadık. "Onu seviyordum, fakat bu kadar çok sevdiğimi bilmiyordum. İnsan olmak en zor meslek o insan olmayı en iyi şekilde başaranlardan biriydi.
Hani insanın içindeki iyilik yüzüne vurur ya bakışlarında kötülük göremezsin. Tertemiz duru bir insandı.
Film çekip cebine parayı doldurmadı. Bağış yaptı.
Daha sonra Eğitim kurumu "Taş Mektep" okuluna maddi manevi emek harcadı. Kemal Sunal'da öyledir. Biz o ekolden geliyoruz.
Ben de "Taş Mektep" ortaokulunu okudum.
Ondan objektife bakmayı öğrendim.
Tarık Akan komedyendi. İçini burkan filmlerde de her oynadığı filmin hakkını verdi.
İyilik yaptı. Bangır bangır söylemedi. Ben yaptım, ben ettim, demezdi. Demokrasiden yana Atatürkçü baba yiğit arkadaşlarımızdan biridir. Gençler onu örnek almalı. Önce salon filmleri oynadı. Sonra ben ne yaptım deyip Vasıf Öngören'in çizdiği yolu tutmuş gece gündüz onunla olarak oyunculuğunu ilerletmiştir. Böyle bir hayat bırakmak kolay değildir. Bu çok büyük zenginlik, Tarık'a sevgim ve saygım sonsuz.
Öldükten sonra bu övgüleri alıyor sanatçı niçin yaşarken sokaklara, parklara adları verilmedi. Bir sanatçı bu dünya da yaşarken onure edilmeyi ister. Telif hakları, sanatçının hakları bunları yeniden bir düşünelim.

*   *   *

Son filmi "Deli Deli Olma" yönetmenliğini Murat Saraçoğlu'nun yaptığı, yapımcısı Nur Aydın'la perde gerisindeki Tarık Akan'ı konuştuk.
Bu projenin ona yakışacağını düşündük. Senaryoyu kendisini gönderdiğimizde çok beğenmiş ve Bodrum'dan İstanbul'a gelmişti. Filme çok inandığını ve heyecanlandığını söyledi.
Çekim zamanı bir ay öncesinden Kars'a gittik. Yol filmini Ardahan'da çekmişti. Kıyafetlerine kadar kendisi seçti. İlk kez film çekiyormuş gibi heyecanlıydı.
Asla kapris yapmazdı. Gençliğini oğlu Barış Üregül oynadı. Barış'ı kendi çalıştırdı.
Çok dakikti. Sabah erkenden kalkardı. Halkla, köylüyle, kentliyle herkesle iletişimi ve ilişkisi çok iyiyiydi. Canlandırdığı karakter bir malakandı ve onları çok inceledi. Ona çok lüks bir otelden yer ayırtmıştım. Dedi ki; ekip nerdeyse ben de oradayım. Bavulumu lütfen indirin.
Bir tır dolusu kitap getirtti. Üşenmeden bütün okullara dağıttı.  Ve filmde küçücük bir dünya da kocaman yüreklerin hikayesini oynadılar" dedi.
 
Ülkede ve hayatta olup bitenlere çok öfkelenip üzülen, duyarlı ve inançlarına sadık kalan böyle bir sanatçıyı kaybettik. Bir 16 Eylül sabahı. Bir zamanlar gönüllere taht kuran bu gönlü güzel kendi güzel adamın filmlerini izlerken bu dünyadan ayrılışını yazacağım hiç aklıma gelmezdi.
Son sözleri onun ağzından olsun. " Bir sinema sanatçısı olarak her şeyi yaptım. Hesap soracağım bir şey yok kendime."
Ya sizin.