ERMENİLERİN YAPTIĞI TÜRK SOYKIRIMI

Ermeniler târih boyunca en güvenli ve en huzurlu dönemlerini Osmanlı Cihan Devleti vatandaşı olduğu günlerde yaşamışlardır. Sultan Dördüncü Murad Han’ın imzaladığı iddia edilen bir ferman gereğince 1774 yılından itibâren devlete vergi ödemediler. Böyle bir fermanın olmadığı anlaşıldığında, 1780 yılında problemi çözmek için bölgeye gelen Maraş Valisi Ömer Paşa’yı katlettiler. Bu, Ermenilerin Osmanlı’ya yönelik ilk katliamıdır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşına kadar ‘Ermeni Meselesi’ olarak anılacak başka bir problem olmadı.

Rusya, Anadolu’yu işgal edebilmek için içeriden destek alabilmek maksadıyla Ermenilere Anadolu’dan toprak vaat etti. Bu vaade kanan Ermeniler, Fransa ve İngiltere’den de yardım alarak ayaklanmalar düzenlediler.

1890 yılında Erzurum, Kumkapı ve Sason’da Ermeni ayaklanmaları ile Türk-Ermeni ilişkileri bozuldu. 1892-1893 yıllarında; Merzifon, Kayseri ve Yozagat’a isyan ettiler. 1895 yılında Bab-ı Âli olayları cereyan etti.

26 Aralık 1896’da bir grup Ermeni, Osmanlı Bankası’nı bastı. İstihbarat ekipleri, baskını önceden haber aldıkları için, silahlarını ateşlemeye fırsat bulamadan âsilerin lideri dâhil 9 Ermeni öldürüldü. Rus elçisi devreye girdi ve sağ kalan isyancıların, ceza almadan yurt dışına çıkmalarını sağladı. Baskını düzenleyen Karekin Pastırmacıyan daha sonra Türkiye’ye döndü. 1908-1912 döneminde Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Erzurum Mebusu olarak bulundu. 1915 yılında Erzurum isyanını yönetti. 1918 yılında Ermenistan’ın ABD Elçisi oldu.

Ermeniler 1904 yılında İkinci Sason isyanını çıkardılar. 1905’de Sultan İkinci Abdülhamid Han’a suikast teşebbüsünde bulundular. 1909’da Adana’da, 1915’te Van’da katliam yaptılar. 27 Mayıs 1915’te tehcire tâbi tutuldular. Tehcir’den arta kalan Ermeniler 1918’de Bayburt’ta ve Kars’ta, 1920 ve 1921’de Antep’te katliam yaptılar. 1921’de Talat Paşa’yı Berlin’de, Sait Halim Paşa’yı Roma’da, Azerbaycan İçişleri Bakanı Cevanşir Han’ı, İstanbul’un Tepebaşı semtindeki Pera Palas Oteli’nde, 1922’de Cemal Paşa’yı Tiflis’te katlettiler. Bâzı kaynaklara göre aynı yıl Enver Paşa’yı Tacikistan’da, Rus ordusunda görevli bir Ermeni şehit etti.

Ermenilerin kalleşçe cinâyetlerle şehit ettikleri diplomatlarımız ve dışişleri mensuplarımız ile düzenledikleri terör eylemleri:

01-27 Ocak 1973: Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir

02-20 Şubat 1975: Beyrut'taki Türk Hava Yolları bürosu bombalandı

03-22 Ekim 1975: Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil

04-24 Ekim 1975: Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ve makam şoförü Talip Yener

05-16 Şubat 1976: Beyrut Büyükelçimiz Oktar Cirit

06-9 Haziran 1977: Vatikan Büyükelçimiz Taha Carım

07-2 Haziran 1978: Madrid Büyükelçimiz Zeki Kuneralp’in eşi Necla Kuneralp ve Emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu

08-12 Ekim 1979: Lahey Büyüelçimiz Ahmet Benler ve oğlu Necdet Benler

09-22 Aralık 1979: Paris’te Turizm Müşâvirimiz Yılmaz Çolpan

10-31 Temmuz 1980: Atina Büyükelçiliğimizde İdarî Ateşe Galip Özmen ile 14 yaşındaki kızı Neslihan Özmen

11-17 Aralık 1980: Sidney Başkonsolosumuz Şarık Arıyak ve koruma görevlisi Engin Sever

12-6 Şubat 1980: Bern Büyükelçimiz Doğan Türkmen’ saldırı düzenlendi. Türkmen yara almadan kurtuldu.

13-17 Nisan 1980: Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel'in makam aracına ateş açıldı. Türel ve koruma görevlisi Tahsin Güvenç saldırıdan yaralı olarak kurtuldular.

14-26 Eylül 1980: Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Danışmanı Selçuk Bakkalbaşı, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı.

15-4 Mart 1981: Paris Büyükelçiliğimizde Çalışma Ataşesi Reşat Moralı ve Din Görevlisi Tecelli Arı

16-9 Haziran 1981: Cenevre Başkonsolosluğumuzda Sözleşmesi Sekreter Mehmet Savaş Yergüz

17-24 Eylül 1981: Paris Başkonsolosluğumuzda Güvenlik Görevlisi Cemal Özen şehit edildi, Başkonsolos Kaya İnal yaralandı.

18-2 Nisan 1981: Türkiye'nin Kopenhag Çalışma Ataşesi Cavit Demir, oturduğu apartmanın asansöründe uğradığı silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtuldu.

19-25 Ekim'de Türkiye'nin Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi Gökberk Ergenekon, yolda yürürken saldırıya uğradı. Ergenekon, olaydan hafif yaralarla kurtuldu.

20-28 Ocak 1982: Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan

21-5 Mayıs 1982: Boston Fahri Başkonsolosu Orhan Gündüz

22-7 Haziran 1982: Lizbon Büyükelçiliğimiz İdarî Ataşesi Erkut Akbay ve eşi Nadide Akbay

23-27 Ağustos 1982: Ottawa Büyükelçiliğimizde Askerî Ataşe Atilla Altıkat

24-9 Eylül 1982: Burgaz Başkonsolosu Bora Süelkan

25-8 Nisan1982: Ottawa Büyükelçiliğimizde Ticaret Müşaviri Kani Güngör uğradığı saldırıda silahlı yaralandı.

26-21 Temmuz 1982: Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosu Kemal Demirer'e silahlı saldırı düzenlendi. Demirer, olaydan yara almadan kurtulurdu.

27-7 Ağustos 1982: Ermeni teröristlerin Ankara’da Esenboğa Havalimanı’nda düzenlediği silahlı baskında 8 kişi öldü, 72 kişi yaralandı.

28-9 Mart 1983: Belgrad Büyükelçimiz Galip Balkar

29-14 Temmuz 1983: Brüksel Büyükelçiliğimizde İdarî Ataşe Dursun Aksoy

30-27 Temmuz 1983: Lizbon Büyükelçiliğimizde Müsteşar Yurtsev Mıhçıoğlu’nen eşi Cahide Mıhçıoğlu

31-16 Haziran 1983: İstanbul’daki Kapalıçarşı'da Ermeni terörist tarafından halkın üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı.

32-15 Temmuz 1983: THY'nin Paris’in Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba patladı. Olayda, 2'si Türk, 4'ü Fransız,

1'i Amerikalı, 1'i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28'i Türk, 63 kişi de yaralandı.

33-28 Nisan 1984: Tahran Büyükelçiliğimiz Sekreteri Şâdiye Yönder ve eşi Işık Yönder

34-20 Haziran 1984: Viyana Büyükelçiliğimizde Çalışma Ataşesi Erdoğan Özen

35-19 Kasım 1984: Viyana’da Birleşmiş Milletler Teşkilatı Temsilciliği’nde görevli Evner Ergun

36-27 Mart 1984: Tahran Büyükelçiliğimizde Ticaret Müşavir Yardımcısı Işıl Ünel'in otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan bir terörist, bombanın elinde patlaması sonucu öldü.

37-28 Mart 1984: Tahran Büyükelçiliğimiz Başkâtibi Hasan Servet Öktem ve Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail Pamukçu, evlerinin önünde uğradıkları silahlı saldırıda yaralandılar.


ERMENİLERİN ÖZBEKİSTAN’DAYAPTIĞI KATLİAM

ÇAĞATAY KOÇAR

(Araştırmacı Yazar)

Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Ermenileri, Ruslara yardım etmişler, onlarla birlikte, eli silah tutan herkesin cephede olması sebebiyle savunma gücü olmayan köylere saldırıp Türklere avit evleri yakıp yıkmışlar, kadın, yaşlı ve çocuk ayırımı yapmadan ele geçirdikleri Türkleri vahşi ve kahpe işkencelerle öldürmüşlerdi. Moskova’da Komünist İhtilali olunca, Ruslar savaştan çekildiler. Kâzım Karabekir Paşa, Doğu Anadolu’daki vatan topraklarını Osmanlı hâkimiyeti altına aldı. Bunun üzerine Ermeniler, ihânetlerinin hesabının sorulacağından korkarak Ruslarla birlikte Anadolu topraklarını terk ettiler. Bu Ermenilerin bir bölümü, Özbekistan’a yerleştirildi.

Buradaki Ermeniler, Bolşeviklerle işbirliği yaparak Türkistan halkına karşı katliam yaptılar. Ermenilerin Türkistan'daki Bolşeviklerle işbirliği yaparak gerçekleştirdikleri katliamlar konusunda Sovyet devrinde yazılan tarihî eserlerde, bu konulara hiç değinilmemiştir. Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığa kavuştuktan bir süre sonra cumhuriyetlerin tarihi yeniden yazılmaya başlandı. Olayların şâhidi olan tarihçiler, Sovyet döneminde yazılamayanları gün ışığına çıkardılar. Bu bilgiler arasında Ermeni vahşetine büyük ölçüde yer verilmiştir.

Rusya'daki 1917 Ekim Devrimi'nden sonra işgal altındaki halklara bağımsızlık verileceği vaat edildi. Komünist yöneticilerin bu vaatlerine aldanan Türkistanlı aydınlar ve siyasîler, Hokant şehrinde, 12 Aralık 1917 tarihinde ‘Türkistan Millî Muhtar Hükümeti’nin kurulduğunu ilan ettiler. Türkistan halkı Hokant’ta kurulan bu hükümeti sevinçle karşıladı ve hükümet heyetine tebrik telgrafları gönderdi. Ülke genelinde esen sevinç ve mutlulukla karşılanan bu durumdan endişeye kapılan Bolşevikler, Türkistan Millî Muhtar Hükümeti’ni kendileri ve rejim için büyük tehlike olarak gördüler. Taşkent’te 19-26 Ocak 1918 tarihinde Türkistan'daki işçi, asker ve Hıristiyan vekillerinin dördüncü olağanüstü kurultayını toplantıya çağırdılar, Hokant’ta ilan edilen muhtariyet konusunu, gündemin birinci maddesi olarak müzakere ettiler. Kurultay, Türkistan Millî Muhtar Hükümeti ve onun üyelerini kanun dışı olarak kabul etti. Bakanlarının tutuklanması için karar alındı. Böylece Türkistan'daki Bolşevikler, Moskova'dan aldıkları emirle ve 30 Ocak 1918 tarihinde, bu hükümeti ortadan kaldırmak için askerî hazırlıklara başladılar.

Bu konuda Özbekistan'da 2000 yılında yayınlanan ‘Özbekistanning Yangı Tarihi- Yeni Özbekistan Tarihi’ adlı eserde belirtildiğine göre;’ 18 Şubat gecesi, Taşkent'ten Bolşevik komiseri E. Perfilyev komutasında toplanan silahlı askerler, Hokant şehrini kuşattılar. 19 Şubat günü Türkistan Millî Muhtar Hükümeti'nin komutanı Ergaş'a isteklerini bildirdiler. Perfilyev, hükümetin lağvedilmesini ve bakanların Rus askerlerine teslim edilmesini istiyordu. Ergaş, bu istekleri reddetti.

Adı geçen eserde; ‘İstediğinin kabul edilmediğini gören Perfilye’in, Hokant şehrini 12 topla bombalamaya başladığı, gündüz başlayan bomba yağmurunun akşama kadar devam ettiği’ belirtilmektedir. Top ateşleriyle şehir harabeye çevrildi. Buna rağmen muhtariyet taraftarları teslim olmayı kabul etmediler. Şehri kahramanca müdafaa etiler. Türkler şehri; Kızıl Ordu askerleri, Avusturya-Macaristan savaş esirleri ve Ermeni birlikleri Taşnaklar'dan oluşan orduya karşı 3 gün süre ile korudu. Hokant muhtariyetçileri iyi ve yeterli sayıda silahlara sahip değildi. Ellerlindeki silahlar; sopa, balta, kazma, kürek ve bıçaktan ibaretti. ‘Türkistan Türkistanlılar içindir!’ Sloganı ile harekete geçen muhtariyet taraftarları, Moskof ordusuna şiddetle karşılık verdi. Fakat yollar kesildiği için başka vilayetlerden yardım gelemedi. Silah gücü bakımından iyi donatılmış Sovyet askerlerinin, acımasız vahşice hücumu neticesinde Hokant’ta dehşet dolu bir manzara ortaya çıktı. Bu saldırılarda günahsız sivil ahali, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar acımasız bir şekilde katledildi. Türkler; Kızılordu askerleri ve bilhassa Ermeni Taşnak gönüllüleri tarafından acımasızca öldürüldüler. Türkistan halkının desteği ile kurulan Millî Hükümet Bolşevikler tarafından dağıtıldı.

Bolşevikler ve onun işbirlikçi yandaşları Ermeni Taşnakları yalnız Hokant şehrini değil, civardaki şehir ve köylere de hücum ederek sivil ahaliyi katlettiler. 28 Şubat 1918 günü Hokant yakınındaki Baçkır köyüne hücum ederek ahalisini hunharca öldürdüler. Yine aynı kitapta verilen bilgide Kızılordu askerlerinin ve Ermeni Taşnaklarının, Türkistan halkına karşı silahlı mücâdele ettiği ve sivil ahaliyi katlettiği belirtilerek Fergana’daki Bazarkorgan, Kokankışlak ve Sözek’te yaşayan Türkleri katlettiler.

Özbekistan'da 2002 yılında yayımlanan Özbekistan Millî Ansiklopedisi’nin 3. cildinin 216. sayfasında; Ermeniler tarafından kurulan terör örgütü Taşnak Partisi hakkında verilen bilgide şunlar yazılır: ‘Daşnak Sütyun Ermeni Milliyetçileri partisi 1890 yılında Tiflis'te kuruldu. Türkistan'da mahallî ahaliye karşı 1918-1919 yıllarında katliamlar yaptı. Üyeleri kendilerini ‘Taşnaklar’ diye kabul ederler. Taşnak tüzüğünde terör ve silah yolu ile Büyük Ermenistan Devleti'ni kurmaktan söz edilmektedir.

Aynı eserde Taşnakların Bolşeviklerle işbirliği yaparak Türkistan'da yaptıkları katliam açıkça anlatılarak şunlar yazılıyor: ‘Bolşevikler, Türkistan'da zorla Sovyet rejimini kurduktan sonra, Taşnak Partisi'nin silahlı gönüllülerinden ülkedeki millî kuvvetlere karşı mücadeleden faydalandılar. Taşnaklar 1918 yılı Şubat ayında kızıl ordu askerleriyle birlikte Hokant şehrinde toplu katliamlar yaptılar. Bilhassa 1918-1919 yıllarında Fergana Vadisi'nde Türkistan Millî Gücü ekibine karşı gerçekleştirilen saldırıda, sivil ahaliden 35.000 kişiyi hunharca öldürdüler. Onların mal mülkünü yağmaladılar.’

Özbekistan'da yayınlanan eserlerde ve arşiv belgelerinde, Özbeklerle Ermeniler arasında herhangi bir tarihî anlaşmazlığın bulunduğuna dair bilgiye rastlanmamaktadır. Buna rağmen Ermenilerin Bolşeviklerle işbirliği yaparak Özbek halkını neden kırdığını anlamak mümkün değildir. Hâlbuki Özbek halkı 1915 olaylarından sonra ülkesine sığınan Ermenilere bağrını açmıştır ve her yönden yardımda bulunmuştur. Ancak onlar, Türk ırkına karşı kinlerini kusmak için nerede bir Türk varsa düşman olarak görmüşlerdir. Hatta kendilerine bağrını açan, koruyuculuk yapana da ihanette gecikmemişlerdir. Bunu Özbek halkına karşı yaptıkları katliamlarda görmekteyiz. Ermenilerin yaptığı vahşet ve ihanet sadece Türkiye’de ve Azerbaycan toprağı Karabağ’da değil bir Türk yurdu olan Özbekistan'da da yaşanmıştır.

Çünkü Özbeklerin de suçu Türk olmak idi.

Tarih, elbette Ermenilerin suçsuz Özbek halkına karşı yaptığı katliamı, bir gün sorgulayacaktır.

Özbekistan Türklerinden Çağtay Koçar’ın makalesi, Oğuz Çetinoğlu tarafından yayına hazırlanmıştır.

Emenice ittifak demektir.


Kadıköy Surp Takavor Ermeni Kilisesi’nde İntihar Eden Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı ERMENİ ASILLI
SEVAN İNCE’NİN BIRAKTIĞI MEKTUP

Biz 4 Ermeni arkadaş, geçen akşam dernekten çıkmış, Galatasaray'da nargile keyfi yapıyorduk. Laf döndü dolaştı malum konuya geldi. Baktım, herkes aynı husustan dertli: Ermeni asıllı bir Türk ve sâde bir T.C. Vatandaşı olarak dünyaya sesimizi nasıl duyururuz?

Ünlü bir sanatkâr, politikacı veya bir dernek başkanı değilsin ki mikrofon uzatıp röportaj yapsınlar. Gazeteci değilsin ki fikirlerini köşenden dünyaya duyurabilesin.

İyi de, biz bu işten sıkıldık.

Bizim yerimize, bilir bilmez herkes konuşuyor.

Bir tarafta ‘Ermenilere soykırım yapılmıştır.’ Diyenler; diğer yanda ‘Soykırım yoktur.’ diyenler… Şimdiki moda ise; ‘Tarihçilere bırakalım.’ Diyenler…

Soykırım yapılmıştır diyenlere bakıyorum, hepsi ya kindar Ermeni diasporası mensubu veya bunlardan çıkarı olan siyaset erbabı…

Bizler Türk Ermenileriyiz.

Türk Ermenilerinin Harici Ermenilerden çok ciddî bir farkı vardır. Bizler, tehcir sırasında, ya Türkiye'de kalmışların veya tehcir bitiminde Türkiye’ye geri dönmüşlerin torunlarıyızdır. Bizler tek tip hikâye dinlememişizdir.

Diaspora Ermenisi sadece ölüm hikâyesi bilir.

Olaylardan sonra geri dönmemiş ve komşularının mahcup yüzlerine tanık olmamıştır. Onlar, bu ölümler için bütün Türkleri suçlarlar. Olayları sadece soykırım olarak nitelerler.

Anneannem, köydeki Ermeni delikanlıların nasıl silahlandırılıp çeteci yapıldıklarını anlatırdı. Üniformalarını yabancı lisan konuşanlar getirmiş.

Büyükbabam, Kayseri’de bütün sülalesini kurtarmak için, çırpınan Osmanlı Yüzbaşı'sı Sinan'ı ağlayarak anlatırdı. Sâyesinde o sülaleden kimsenin kılına zarar gelmemiş.

Bizler, katliam hikâyeleri dinlediğimiz gibi, bir Ermeni arkadaşı tehcire giderken askerin önüne yatan Türklerin veya yurtlarına geri döndüklerinde onlara tekrar kucak açan, Türk komşuların hikâyeleri ile de büyüdük. Onun için ‘Bize sorulsun’ diyorum. Kimse bizden daha objektif olamaz.

Bu hadisenin bir uzun anlatımı vardır bir de kısa anlatımı.

Kısası şudur: Tebaanın bir kısmı emperyalist güçlerin gazına gelip ayrılıkçılık yapmıştır. Buna kızan Osmanlı hükümeti bölgede tehcir kararı almıştır. Günün şartlarına göre tehcir (göç) zor şartlar altında gerçekleşmiştir. Sürgünler, çoluk çocuk muhtelif şekillerde kırılmış ve kıyıma uğramıştır. Bu kırılma hastalık ve açlık sebebiyledir. Kıyım ise Osmanlı askeri tarafından organize bir şekilde yapılmamıştır.

Hastalık dışındaki bu ölümler, münferit olaylardır ve sürgünlerin yanlarında götürdükleri altın paraları gasp etmeyi amaçlayan bölgenin eşkıyaları tarafından yapılmıştır.

Başka cephelerde de savaşmakta olan Osmanlı askerinin sürgün esnasındaki cinayet olaylarını önleyecek sayıda ve güçte olup olmadığı da bir tartışma konusudur.

Hal bu iken, o bölgede bu olayların cereyan ettiği esnada, ülkenin batı bölgelerinde yaşayan Ermenilerin aynı şekilde bir zulme uğramadığı göz önüne alınırsa, buna bir soykırım denemez.

Pek çok başka kelime söylenebilir; soykırım asla…

Biz Türk Ermenileri, iyi biliriz ki: Anadolu, bu olaylar esnasında veya sonrasında, Müslüman olmuş Ermenilerle doludur.

Bu kişiler, daha sonra serbest olmasına rağmen kendi dinlerine dönmemişler ve geçmişlerini gizledikleri için kayıp hânesine yazılmışlardır.

Sözün kısası budur.

Konuşmak gerekirse biz konuşur olayların uzun hikâyesini anlatırız. Bu konuda bizlerden daha iyi tarihçi de olmaz.

Fransızlara gelince; Onlara da küflü peynir yemek düşer.

Kalın sağlıcakla...

6 Ekim 2006

SEVAN İNCE KİMDİR?

Boğaziçi Üniversitesi mezunu İnce, önce şapka, ardından balıkadam elbiseleri, dalış ekipmanları üretti. 2000’li yıllardaki ekonomik krizde çalkantılı dönemlerden geçti. Ancak her olumsuzluğu da fırsata döndürmeye çalıştı. Yelken kıyafetleri ve aksesuarları, denizde koruyucu elbiseler, yangında kullanılacak solunum sistemleri üretti.

Hatta Çanakkale Savaşları’ndan kalan ve arazilerde gömülü top mermilerini toplayıp bunları çelikle eriterek ortaya çıkarttığı sertifikalı ‘Gelibolu 1915’ adı ile bıçaklar yapıp pazara sürdü. Üretmek adına her konuya el attı ve hiç vazgeçmedi…

Ta ki 21 Ocak 2009‘a kadar…

Sonunda belki bıktı, belki sıkıldı, belki de yoruldu… İşler beklediği gibi gelişmedi ve Sevan İnce’yi intihar etme noktasına getirdi.