Çok şey yazılıp çizildi bu kuşatmayla ilgili… 

Bir yanda Osmanlı’yı ecdat olarak kabul etmeyen Bizans soyu Batı yalakaları, diğer yanda tarihin arka yüzünden bîhaber ‘’kaba softa’’ Osmanlıcılar ve nihayet her tarafa çiçek böcek dağıtmayı seven dava yoksunu fikirsizler…

Bir iki haftadır anlattıkça anlattılar. Kimileri tarihsel realitenin önüne geçmeyerek konu hakkında bilgisi olmayanları aydınlattı kimileri de kronik bir şekilde sapkın ideolojilerine malzeme yaptılar bu savaşı.

Mevzunun kronolojik hamallığına soyunmayalım. O iş tarihçilerin. Fakat az çok tarihle ilgilenen birisi görecektir ki ‘’üzerine güneş batmayan imparatorluk’’, Çanakkale’den sonra Kût’da da hezimete uğramıştı. İngilizlere vurulan bu darbe; daha sonra sınırlarımızın çizilip, topraklarımızın bozuk para gibi dağıtılmasına engel olamasa da o dönemki ahvalimiz göz önünde bulundurulursa Devlet-i Âliyye’miz adına büyük bir moral kaynağı idi. 

Dönemin zorlu şartları, milletçe yapılan fedakarlıklar, sömürgelerden hammadde akışı sağlanamadığı için telef olmuş düşman birlikleri, her taşın altından çıkan İslam düşmanı İngilizlerin ayaklar altına alınan karizması, esirlerin yuvalarına dönmesini sağlayacak gemiler için petrol desteği yollamaktan bile aciz İtilaf generalleri… 

İnsanlara anlatılan bunlar değildi. Tarih; tarihimizi yazanlar, başka birçok tarihi trajedide olduğu gibi burada da rejimi ve rejimin mimarlarını yüceltmek adına ‘’yazdırılanları’’ yazmaya devam ediyordu.

Ruhları şehit kanında boğulmuş bu insafsızlar, seküler rejime hizmet etmeyen onca mücadeleyi yok sayıp, duygusuz ve ıstırapsız bir literatür ile koca bir nesli zehirleyeceklerdi.

 Hayali kutsalları destansı bir dille anlatacak, gerçek mücadeleleri 2 satırla geçiştireceklerdi.

Kurmaca kurtuluşları sahte kahramanlarla süsleyeceklerdi. 

Onlarca cephede onlarca başarısı olan millet fedailerini görmezden gelip, oturduğu yerden toprakların elden gidişini seyredenleri, işgaline tenezzül bile edilmeyen toprakları bizzat bu ‘’sınır çizicilere’’ hediye edenleri göklere çıkartacaklardı. 

Neyse.

Bu mesele ‘’2 satıra’’ sığmayacak kadar derin bir mesele. Bu bir dava. Bu, kökleri savunucu, hakikati kollayıcı, ‘’öz’’le aramıza çekilen demir perdeyi eritici bir mücadele. Yosunlaşmış kafalara dikilmesi gereken bir panzehir

Kûtülamâre de, içeriğinden öte aslında bir sembol. Milletçe(kısmi olarak) verdiğimiz benlik mücadelesinin yorgun çarklarından yalnızca biri. 

Anlatılması gereken o kadar çok ‘’hasır altı’’ var ki… Dönemimizdeki toplumsal tabular ve bağnaz zihniyet yüzünden maalesef tarihin arka yüzünü aktarabilmek zor. 

Tarihin 1919 itibariyle başladığını zannedenler hala bu ve bunun gibi şerefli mücadeleleri üstün bir cehaletle tartışadursunlar. Köklerini yok sayıp, yalnızca kendilerinin övündüğü fantezi bir tarih inşa etsinler. Rejime hizmet dalkavukluğuna soyunup beyin yıkasınlar.

Fakat asla, ‘’güneşi ceplerinde kaybetmiş’’ rejim budalalarının tohumları olduklarını ve hiçbir zaman yeşerip anlam kazanmakla müşerref olamayacaklarını unutmasınlar!