“Bütün insanlık 21. Yüzyıl’ın küresel işbirliği yüzyılı olacağını ümit ediyordu. Fakat, günümüzde yaşanan gelişmeler, bu hayali süliete döndürme eğilimindedir. Dünyamızın üzerinde büyük bir tehlike dolaşıyor ve biz bu tehlikeyi dikkate almak zorundayız. Bu tehlike yeni bir dünya savaşıdır! İnsanlık tarihinde 15 binden fazla savaş yaşanmıştır, yani her yıl üç savaş yaşanmıştır. Bu savaşlarda yüzmilyonlarca insan hayatını kaybetmiş, şehirler ve halklar yeryüzünden silinmiş, kültürler ve uygarlıklar yokolmuştur.”

Nursultan Nazarbayev

Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev, uluslararası ilişkilerde izlediği çok vektörlü denge politikalarıyla, nükleer silahsızlanma konusunda gerçekleştirdiği uygulamalarla  ve dünya barışına yaptığı katkılarla küresel çapta saygınlık kazanmış, kördüğüm olmuş gelişmeler konusunda görüşü sorulan, sözü dinlenen bir bilge devlet adamı ve yaptığı yerinde müdahalerle tarihin akışına yön verebilen bir küresel liderdir.  

1991’de bağımsızlığını kazanan Kazakistan’ı, 26 yıl gibi çok kısa bir zaman diliminde ekonomi ve siyaset alanında, uluslararası ilişkilerde gerçekleştirdiği olağanüstü başarılarla bir “dünya markası”, genç Başkent Astana’yı “Barışın Başkenti” yapmayı başaran “Kazakistan’ın Efsanevi Önderi” Nursultan Nazarbayev, bugün, küresel çapta saygı gören “arabulucu”, “sorun çözücü” kimliği ile “Tarihin akışını değiştiren bilge lider” olarak saygıyla anılmayı haketmiş ve bu sıfatlarla tarihteki yerini almıştır. 

“ASTANA SÜRECİ”, BİR İNSANLIK DRAMNI DURDURMAK ÜZERE YAPILMIŞ BİLGECE BİR YÖNLENDİRMEDİR

Bugünlerde Suriye krizine yönelik bütün haber ve yorumlarda “Astana Süreci”nden ve “Astana Mutabakatı”ndan söz ediliyor. Fakat Astana Süreci’nin ne olduğu, mimarının kim olduğu, hangi koşullarda, nasıl hayata geçirildiği koşulmuyor. 

“Astana Süreci” ve “Astana Mutabakatı” yalnızca Türkiye, Rusya ve İran’ı ilgilendiren bir konu değildir. “Astan Süreci”, Ortadoğu’da yaşanmakta olan bir insanlık dramını sona erdirmek amacıyla, tarihin akışına bilinçli olarak yapılmış bir müdahale ve bilge yapılmış bir yönlendirmedir. İnsanlık, bu tarihi müdahalenin amacını ve sonuçlarını birgün mutlaka görecek ve anlayacaktır. O gün, Ortadoğu’da yaşanmakta olan bir insanlık dramını durdurabilmek amacıyla yapılan müdahalenin, “Astana Süreci”nin gerçek mimarını, insanlık tarihine yaptığı diğer katkılarıyla birlikte tanıyacak ve ayakta alkışlayacaktır. 

O, yalnızca, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında kurulan bir devletin başkanı değil, insanlığa pekçok değer kazandırmış olan bir engin kültürün yetiştirdiği bir bilge kişiydi.

O bilge, Kazakistan Cumhurbaşkanı olarak tanıdığımız Nursultan Nazarbayev’di. 

Bu yazımızda, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in engin devlet deneyimi ve uluslararası saygınlığı sayesinde, tarihin akışını ne yönde, ne ölçüde etkileyebildiğini, yansımaları günümüzde de sürmekte olan çok önemli, çok çarpıcı iki örnekle anlatmaya çalışacağız.    

Nursultan Nazarbayev’in ne ölçüde bir “küresel aktör” ve bir “bilge lider”  olduğunu, dolayısıyla tarihin akışını nasıl yönlendirebildiğini görebilmek açısından, değişik nedenlerle kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ve Fransa-Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecinde oynadığı rolü ve bu müdahalelerin günümüze uzanan yansımalarını anlatırken, dünyanın güvenini kazabilmiş bir tek devlet adamının insanlığın kaderini nasıl etkileyebildiğini gözler önüne sermiş olacağız. Bunları yaparken de, hem tarihe not düşmüş hem de 1991’de, sahip olduğu nükleer silah stoklarından kendi iradesiyle vazgeçmesinden bu yana, küresel barışa yaptığı, Nobel Barış Ödülü’yle taçlandırılması gereken katkılarından dolayı, insanlık adına bir kez daha teşekkür etmiş olacağız. 

NURSULTAN NAZABAYEV’İN TARİHİN AKIŞINI DEĞİŞTİREN İKİ MÜDAHALESİ

Nazarbayev’e, “tarihin akışını değiştiren küresel lider” sıfatını kazandıran bu olaylardan biri, 21 Ekim 2014 günü, Fransa-Rusya ilişkilerini dinamitlemek ve bu iki nükleer gücü karşı karşıya getirmek amacıyla Moskova/Mnukova Havaalanı’nda kurulan tuzağı boşa çıkarması, diğeri de, 24 Kasım 2015’te, “Türk hava sahasını ihlal etti” gerekçesiyle, bir Rus savaş  uçağının düşürülmesi sonrasında kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden normalleştirilmesi sürecinde gösterdiği olağanüstü çabalardır.

Bu iki tarihi örnek, Nazarbayev’in “arabulucu”, “çözüm üretici lider” kimliğini gösterdiği gibi, Ortadoğu’da, küresel güçler arasında, enerji merkezli olarak sürmekte olan paylaşım kavgasının, küçük bir tahrikle nasıl bir küresel çatışmaya dönüşebileceğini göstermesi açışından da çok önemlidir.  

Dünyayı yeni bir küresel çatışmanın eşiğinden döndüren bu iki müdahalesi bile,  Nazarbayev’in, engin bilgi birikimi ve devlet deneyimi ile Kazak Hanlığı’nın kültürel  mirasını harmanlayarak, tarihin akışını değiştirebilen bir bilge devlet adamı, bir küresel aktör  olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

“BİLGE LİDER”İ GÖREVE ÇAĞIRAN GELİŞMELER

Uluslararası ilişkilerin kördüğüm olduğu durumlarda, her iki tarafın da saygı duyduğu, sözüne ve tarafsızlığına güvenilir ve bir kılıç darbesiyle “Gordion Düğümü”nü çözebilen bilge kişilere ihtiyaç duyulur. Dünya barışını tehlikeye sokabilecek söz konusu iki önemli gelişmede, Fransa petrol devi Total’in CEO’sunun Moskova havalanında suikate kurban gitmesi sonucunda gerilen Fransa-Rusya ilişkilerini ve bir Rus savaş uçağının düşürülmesi sonrasında kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkilerini yeniden normalleşme sürecine sokabilecek tek isim, izlediği tutarlı politikalar sayesinde küresel çapta saygınlık kazanmış olan Kazakistan Cumhurbaşkanı, “Türk Dünyası’nın Aksakalı” Nursultan Nazarbayev’di.

Semey Nükleer Poligonu’nu kapatıp nükleer silah stokundan kendi iradesiyle vazgeçerek dünya barışı konusunda ne ölçüde duyarlı ve samimi olduğunu ortaya koyan ve bu davranışlarıyla tüm dünyanın güvenini ve saygısını kazanmış olan Nazarbayev’in bilge kişiliği, Ortadoğu’da vekalet savaşları şeklinde devam eden paylaşım kavgasının, bilinçli bir şekilde kurgulanmış bir uçak düşürme ya da bir suikast kriziyle bir dünya savaşına evrilmesine asla izin veremezdi.

FRANSA-RUSYA İLİŞKİLERİNE KURULAN TUZAĞI DA BOŞA ÇIKARMIŞTI

I.Körfez Savaşı’ndan bu yana, Ortadoğu’da, bölgesel ve küresel güçler arasında yaşanmakta olan ve giderek derinleşen enerji merkezli paylaşım çatışmalarının dünya barışını tehdit eden bir boyuta ulaşmasını önlemek amacıyla, perde arkasında olağanüstü çaba gösteren orkestra şeflerinden biri de, 1991’de bağımsızlığına kavuşan Kazakistan’ın Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’dir. 

Nazarbayev’in kendini küresel barışın korunmasından sorumlu tutan bilge kişiliğini, ABD’nin, Fransa-Rusya ilişkilerini dinamitlemek amacıyla kurduğu tuzağın boşa çıkarılması olayında ve Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecinde net olarak görebilmekteyiz.

NATO çatısı altında olmalarına rağmen, dış politikadaki amaç farklılıklarından dolayı ABD ile Fransa ilişkilerinin arka planında her zaman gerginlikler yaşanmıştır, yaşanmaktadır. İki ülke, Ortadoğu’da, Akdeniz’de ve Afrika’da sürekli çıkar çatışmaları yaşamaktadırlar. 

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, ABD’li ideologların hazırladıkları Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) I. Körfez Savaşı’yla (1991) uygulamaya koyan ABD, “Küresel Lider” sıfatını Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını kontrolü altına alarak  sürdürme, Kuzey Afrika’da Çin’e alternatif bir üretim merkezi oluşturma ve Akdeniz’i bir ABD gölüne dönüştürerek yeni  bir dünya düzeni kurma kararlılığındadır. O nedenle, ABD’nin, Ortadoğu’yu eski arka bahçesi olarak gören İngiltere ile Fransa’yı bölgeden uzak tutmak istemesinden dolayı, NATO üyesi olan bu ülkeler arasında, zaman zaman çok ciddi sürtüşmeler yaşanmaktadır. 

Son yıllarda Fransa, eski arka bahçesi saydığı Ortadoğu’ya ne zaman adım atsa, Afrika’daki etkinliğini artırmaya kalkışsa, Paris’te bombalar patlıyor, Charlie Hebdo benzeri katliamlar yaşanıyor. 

Büyük Ortadoğu Projesi’ni Afrika’yı da kapsayacak şekilde genişleten ABD, “Kara Kıta”nın Fransa’nın kontrolünde olan bölgelerinde, Fransız askerlerine defalarca saldırlar düzenlemişti. Fransa, 14 Şubat 2005’te, eski arka bahçelerinden olan Lübnan’da, Başbakan Refik Hariri’nin hayatını kaybetmesine neden olan suikastten de ABD’yi sorumlu tutmuştu. Fransa ile ABD arasında, Suriye’nin enerji kaynaklarını paylaşma konusunda da bombalı mesajlaşmalar yaşanmıştı. 

Anlaşılan o ki, Çin’in Yeni İpek Yolu’nu ekonomisi ve doların saygınlığı açısından büyük tehdit olarak gören ABD’nin, bir zamanlar Uzakdoğu’ya taşıdığı üretim merkezini, ucuz işgücü ve stratejik konumu nedeniyle  Kuzey Afrika’ya taşıma kararı alması, ABD ile Fransa arasındaki mücadelenin giderek derinleşmesine neden olacaktır.  

Nursultan Nazarbayev’in, Moskova/Mnukova havaalanında Total’in CEO’suna düzenlenen suikast sonrasında gerilen Fransa-Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesine yaptığı katkının önemi, giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Olayın ayrıntılarını kısaca hatırlayalım..

NAZARBAYEV’İN BİLGE KİŞLİĞİ DEVREYE GİRİNCE TUZAK BOŞA ÇIKMIŞTI

ABD’nin, İngiltere ve Fransa’yı eski arka bahçeleri saydıkları Ortadoğu’dan ve Afrika’dan uzak tutma çabaları, Fransa’nın Rusya’ya, İngiltere’nin de Çin’e yakınlaşmalarına neden olmuştu.

ABD’nin, Suriye krizi sürecinde Fransa’nın, İran’la birlikte Esat’a destek veren Rusya’nın yanında yer almasından büyük rahatsızlık duyduğu ve bu iki nükleer gücün sıcak ilişkilerini torpillemek için fırsat kolladığı biliniyordu. O nedenle, 21 Ekim 2014 günü, Fransız petrol devi TOTAL’in Yönetim Kurulu Başkanı Christophe de Margerie’nin (Koca Bıyık), Moskova’nın Mnukova Havaalanı’nda, bir “kazaya” kurban gittiği duyulduğunda, ABD’yi de hedef alan bir “olası suçlular listesi” gündeme gelmişti.  

Havaalanı sözcüsü Elena Krylova’nın yaptığı açıklamaya göre, Margerie’nin uçağı “kar temizleme aracına çarparak” patlamıştı. 

Fransa, ilk anda bunun bir kaza değil, suikast olduğuna ve suikastin de Ruslar tarafından gerçekleştirildiğine inanmış ve çok sert tepki vermişti. Nükleer güce sahip iki ülke, hiç beklenmedik bir anda, hiç beklenmedik bir şekilde karşı karşıya gelmişlerdi. Bu süreçte, ABD medyasında bilinçli ve tahrik edici yayınlar yapılmıştı. Öfkenin biran olsun sağduyuya galip gelmesi, o güne kadar sıkı bir işbirliği içinde olan iki ülke arasındaki ilişkilerin kopmasına neden olabilirdi. Arzulanan da buydu..

Fakat, binlerce kilometre ötelerden, bir bilge aklın devreye girmesiyle korkulan olmadı. İki ülkeyi çatışmanın eşiğine getiren bu “kurgulanmış kaza” sırasında, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın, Nursultan Nazarbayev’in konuğu olarak Astana’da bulunması, dünya barışı açısından bir şans olmuştu. 

Kazakistan’ın deneyimli, bilge devletadamı Nursultan Nazarbayev,  dünya barışı açısından çok tehlikeli sonuçlar üretebilecek bu “kaza” ile yakından ilgilendiğini ve konuk Cumhurbaşkanı Hollande ile durum değerlendirmesi yapmış olduğunu tahmin etmek zor değildir. 

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in yönlendirmesi ve Fransız Cumhurbaşkanı Hollande’ın önermesiyle biraraya gelen Fransız ve Rus yetkililer, öncelikle bu suikastten kimin ya da kimlerin ne fayda sağlayabileceklerini değerlendirmekle işe başladılar.  Fransız ve Rus istihbaratının yaptıkları ortak çalışmalar sonucunda, TOTAL’in Yönetim Kurulu Başkanı Christophe de Margerie’i hedef alan suikastin  Pentagon, CIA ve NATO’nun bu konuda eğitilmiş adamları tarafından gerçekleştirilmiş olduğuna karar verildi. 

HOLLANDE, ASTANA DÖNÜŞÜ NEDEN MNUKOVA HAVAALANINA İNMİŞTİ?

2015’te yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasında, Türkiye ile Rusya arasında yaşanan uçak krizi nedeniyle kopma nokta gelen ilişkilerini ortak komisyonlar kurarak normalleştirmelerini öneren Nazarbayev, Fransa-Rusya krizinin çözülmesinde de benzer yöntemler önermiş olmalı ki, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, Kazakistan dönüşünde doğrudan Paris’e uçmamış, uçağını, suikastin yapıldığı Moskova/Mnukova havalanına indirmiş ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile buluşmuştu. 

Mnukova havaalanından küresel medyaya yansıyan samimi pozlar, suikastçilere, “Oyuna gelmedik, suikasti kimin, niçin yaptığını biliyoruz” mesajı veriyordu.

Fransa ile Rusya’nın arasını açmayı hedefleyen Moskova/Mnukova suikasti, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın Kazakistan’da, saygınlığı tüm dünyada tartışmasız kabul görmüş bir bilge liderin yanında bulunmuş olmasından dolayı soğukkanlı değerlendirilmiş, iki ülkenin istihbarat birimleri işbirliği yapabilmiş ve suikastin gerisindeki dinamikler, ortak çalışmalar sonrasında gün yüzüne çıkarılabilmişti. 

Bu sayede kurulan tuzak boşa çıkarılmış, iki nükleer gücün karşı karşıya gelmesi önlenmişti. Nazarbayev’in itidal çağırısı kabul görmeseydi, elbette  Rusya ile Fransa birbirlerine nükleer silahlarla saldırmayacaklardı, ama Ortadoğu’yu Cehennem’e çeviren ABD’nin emperyalist politikalarına karşı duran cephede büyük bir gedik açılmış olacaktı. Moskova/Mnukova suikastinin, ABD’nin Ortadoğu politikalarına karşı olan iki güçlü ülke arasında bir kriz yaratmasına izin vermeyen “üst akıl”ın bu tarihi müdahalesinin yankıları günümüzdeki gelişmelerde de görülmektedir. 

Nazarbayev’in, Fransa’nın petrol devi TOTAL’in CEO’sunun Moskova’da bir suikaste kurban gittiği olayla ne ölçüde ilgilendiğini tarihler elbette yazacaktır, ama Hollande’ın Kazakistan dönüşünde, Paris’ten önce, ülkesinin petrol devine suikast yapılan Moskova/Mnukova Havaalanı’na inmesi ve Rusya Devlet Başkanı Putin’le buluşması, bu “tarihin akışını değiştiren” başarının arka planındaki gerçek aktörün kimliğini açıkça ortaya koymaktadır. 

Bir suikast nedeniyle buzlanan Fransa- Rusya ilişkilerinin, Nursultan Nazarbayev’in girişimiyle iki tarafı da memnun edecek şekilde çözüme kavuşturulmuş olması, yine bir uçak kriziyle gerilen, kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkilerini normalleştirme girişiminde, Nazarbayev’in elini ve etkisini güçlendiren bir başarı olmuştu.  

 “Bilge Lider”in aynı sessizlikte ve aynı ölçüde etkili olan ve tarihin akışına yön veren müdahalesini, 24 Kasım 2015’te bir Rus savaş uçağının düşürülmeyle buzlanan Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleştirilme sürecinde daha net olarak görmekteyiz.

24 KASIM 2015’TE ORTADOĞU, “TANRILARI SAVAŞA ZORLAYAN” BİR KABUS TABLOSUYDU

Bir Rus savaş uçağının “Türk hava sahasını ihlal etti” gerekçesiyle düşürüldüğü 24 Kasım 2015 sabahındaki Ortadoğu tablosu, tam bir “Tanrıları savaşa zorlayan”  kabus tablosuydu. 

Nazarbayev, küresel güçlerin enerji merkezli bir paylaşım kavgasına tutuştukları bu kaos tablosunun, küresel barış açısından büyük tehdit ve tehlikeler barındırdığını görüyor ve saygın bir devlet adamı kimliğinden önce, barışsever bir aydın olarak kaygılanıyordu. Nitekim, 30 Kasım 2015’te yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasında bu konuda duyduğu kaygıları dile getiriyor ve “Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizinin daha fazla büyümemesi için, olayın aydınlatılmasını sağlamak üzere acilen bir komisyon kurmaları gerektiğini”  belirterek, “Kurulacak ortak komisyonun, bu olayın faillerini cezalandırmasını ve iki komşu ülkenin ilişkilerini yeniden canlandırmasını” öneriyordu. 

Kurulması uzun yıllar süren iyi komşuluk ilişkilerinin korunması gerektiğine dikkat çeken Nazarbayev, iki ülke arasında yaşanan krizin biran önce çözüme kavuşturulması için, diplomatik kanalların açık tutulmasının önemli olduğunu özellikle vurguluyordu. ABD’nin, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak bir “Terör Koridoru” oluşturmasına kesinlikle karşı olan iki komşu ülkenin bir uçak kriziyle karşı karşıya gelmesinin/getirilmesinin nedenleri, öncelikli olarak sorgulanmalıydı.

Kazakistan’ın bağımsızlığına kavuşmasından başlayarak çok vektörlü bir dış politika izleyen Nazarbayev’in amacı, Ortadoğu’da, vekalet savaşları şeklinde de olsa, kıyasıya çarpışan bölgesel ve küresel güçlerin dengelenmesiydi. Sovyetler Birliği’nin  dağılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda, Batılı emperyalistlerin enerji kaynaklarını kontrolleri altına almak için Cehennem’e çevirdikleri Ortadoğu’ya barış başka türlü gelemezdi. Batılı emperyalistlerin yaptıkları demografik “temizlik” operasyonlarının, giderek kutsanan bir katliama dönüşüyor olması, dünya barışı açısından büyük bir tehlikeydi. 

Nazarbayev, ulusa sesleniş konuşmalarından birinde bu tehlikeye dikkat çekerek şöyle diyordu: 

“Bütün insanlık 21. Yüzyıl’ın küresel işbirliği yüzyılı olacağını ümit ediyordu. Fakat, günümüzde yaşanan gelişmeler, bu hayali süliete döndürme eğilimindedir. Dünyamızın üzerinde büyük bir tehlike dolaşıyor ve biz bu tehlikeyi dikkate almak zorundayız. Bu tehlike yeni bir dünya savaşıdır! İnsanlık tarihinde 15 binden fazla savaş yaşanmıştır, yani her yıl üç savaş yaşanmıştır. Bu savaşlarda yüzmilyonlarca insan hayatını kaybetmiş, şehirler ve halklar yeryüzünden silinmiş, kültürler ve uygarlıklar yokolmuştur.”

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: “PUTİN İLE GÖRÜŞEBİLİRİM” DİYOR VE…

Nursultan Nazarbayev, Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzeltilmesini, hem iki ülke ile olan yakın ilişkileri hem de dünya barışı açısından gerekli görüyordu. Çünkü, enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü Ortadoğu coğrafyasından sağlayan küresel güçlerle,  Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda “Küresel Lider” sıfatını bölgenin enerji kaynakları üzerinden sürdürmek isteyen ABD arasında sürmekte olan paylaşım kavgası, I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, küçük bir kıvılcımla yeni bir küresel çatışmaya dönüşebilirdi. 

24 Kasım 2015’te bir Rus savaş uçağının Türkiye sınırları içinde düşürülmesi, 21 Ekim 2014 günü Fransız petrol devi Total’in CEO’sunun Moskova/Mnukova havaalanında öldürülmesi, I. Dünya Savaşı’nı tetikleyen Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi Franz Ferdinand’ın Saraybosna’na bir Sırp milliyetçisi tarafından katledilmesini anımsatan çok tehlikeli kıvılcımlardı. Bunun yanı sıra, 2008 ekonomik krizinin olumsuz etkilerini bir türlü gideremeyen küresel ekonomi de, I. ve II. dünya savaşları öncesindekine benzer şekilde “tanrıları savaşa davet eden” bir tablo oluşturuyordu

GECE YARISI ANKARA-TAŞKENT ARASINDA KURULAN HAVA KÖPRÜSÜ

Anadolu Türkleri olarak, insanlık olarak, yaptığı kritik müdahalelerle ile tarihin akışını değiştirerek dünya barışını belli bir süre için kurtaran Nazarbayev’e olan borcumuzun büyüklüğünü anlayabilmek açısından, Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecinde, Ankara-Taşkent hattında yaşanan ve en heyecanlı aksiyon filmlerine taş çıkartan mektup trafiğinin ayrıntılarını bilmemiz gerekir. 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Nursultan Nazarbayev’le yaptığı bir telefon konuşmasında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmeye hazır olduğunu söylemesi, iki ülke ilişkilerinin normalleştirme sürecinin başlatılmasında bir dayanak noktası olmuştu.

Nazarbayev’in 23 Haziran 2016’da Şanghay İşbirliği Örgütü Devlet Başkanları Zirvesi’ne katılmak için gittiği Özbekistan’ın Başkenti Taşkent’te, diğer devlet başkanlarının istirahate çekildikleri saatlerde, beraberindeki Kazak heyetiyle birlikte sabahlara kadar çalışarak, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yazacağı mektubu, iki başkent arasında kurulan hava köprüsü üzerinden, Zirve dolayısıyla Taşkent’te bulunan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e ulaştırma çabası, Türkiye-Kazakistan ilişkileri açısından minnetle anılması gereken bir kardeşlik dayanışmasıdır. 

“Türk Dünyası’nın Aksakalı”nın Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesinde üstlendiği rol bir kardeşlik dayanışması örneğidir, ama Nursultan Nazarbayev’in bu süreçte gösterdiği olağanüstü çabalar, dünya tarihi ve dünya barışı açısından değerlendirildiğinde oluşan tablo, kendini küresel barışın korunmasından sorumlu tutan bir bilge devlet adamının sergilediği destansı bir insanlık örneğidir. 

“TEŞEKKÜRLER SAYIN NAZARBAYEV”

Hem iki kardeş ülkenin dayanışması açısından, hem de dünya barışı açısından çok önemli sonuçlar üreten bu olayın ayrıntılarını, Türk basınında, Önce VATAN gazetesinde peşpeşe yazdığımız yazılarla ilk duyuran biz olmuştuk. Bu yazılarımız, Kazakistan televizyonlarında ve Kazakistan basınında yankı yapmıştı:

(Teşekkürler Sayın Nazarbayev: 04.07. 2016 http://www.oncevatan.com.tr/tesekkurler-sayin-nazarbayev-makale,36149.html , 

İki Kardeş Ülke Her Zaman Elele: 05.07. 2016  http://www.oncevatan.com.tr/guncel/bir-kez-daha-tesekkurler-sayin-nazarbayev-h97463.html ,  

 Nazarbayev’i Unutamayız: 07.11.2017 http://www.oncevatan.com.tr/gundem/nazarbayevi-unutamayiz-h116247.html, 

Bir Kez Daha Teşekkürler Nazarbayev: 11.08.2016

http://www.oncevatan.com.tr/guncel/bir-kez-daha-tesekkurler-sayin-nazarbayev-h97463.html)

“FIRAT KALKANI” SONRASINDA ASTANA SÜRECİ,  “ZEYTİN DALI” SONRASINDA MENBİÇ MUTABAKATI

Türkiye, Nazarbayev’in sergilediği bu kardeşlik dayanışması sonucunda, Rusya’nın Suriye hava sahasını açmasıyla,  güney sınırlarımızdan ülkemize yönelik terör saldırılarına karşılık verebilmiş, önce Fırat Kalkanı sonra da Zeytin Dalı operasyonlarını gerçekleştirmişti.

Türkiye, Nazarbayev’in girişim sayesinde, Rusya ile olan ilişkilerinin yeniden normalleşmesini sağladıktan sonra, 15 Temmuz savrulmasına rağmen gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı operasyonu sonrasında Rusya, İran ve Suriye ile Astana’da, Zeytin Dalı operasyonu sonrasında da ABD ile Washington’da masaya oturmuş; birincide Astana Süreci’ne katılmış, ikincide de Münbiç Mutabakatı’nı imzalamıştır.

Bu operasyonlar sayesinde Türkiye, amaçları farklı olsa da, Rusya ve İran ile birlikte, kendisini güney sınırları boyunca kuşatacak “Terör Koridoru”nun Akdeniz’e uzatılmasının önüne geçmişti.  

Nazarbayev’in, Fransa-Rusya ve Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzeltilmesini sağlayan müdahaleleri olmaması durumunda nelerin olabileceğini bilemesek de, Türkiye’nin, sınır ötesinden gelen terör saldırıları karşısında çaresiz kalabileceğini, Ortadoğu merkezli bir küresel kapışmanın çoktan başlamış olacağını görmek için kahin olmaya gerek yoktur.

Bugün Suriye, İdlib krizi gündeme geldiğinde mutlaka sözü edilen “Astana Süreci”nin, “Astana Mutabakatı”nın Türkiye açısından ne anlam ifade ettiğini ve bu sürecin gerçek mimarının Kazakistan’ın “Efsanevi Önderi” Nursultan Nazarbayev olduğunu bilmek ve unutmamak, bir vefa borcudur

Bütün bunları dikkate aldığımızda, Nursultan Nazarbayev’in Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesinde gösterdiği çabaları minnet ve şükranla anmamız gerekir. 3 Temmuz 2016 tarihli gazetemizde tam sayfa olarak seslenmiştik; yineliyoruz: “TEŞEKKÜRLER NAZARBAYEV!”

NAZARBAYEV VE MAĞCAN CUMABAYEV

1922’de, “Türk’ün Ateşle İmtihanı” olarak anılan Kurtuluş Savaşı’nın en ateşli günlerinde, onbinlerce kilometre ötelerden bir kardeş sesi duyulmuştu: Kazak şairi Mağcan Cumabayev, Anadolu’daki kardeşlerine “UZAKTAKİ KARDEŞİME” diye sesleniyor, Kurtuluş Savaşı’nda yalnız olmadığımızı hatırlatıyordu. Biz o sesi hiç bir zaman unutmadık; yıllar yılı yüreğimizin derinliklerinde yankılandı o kardeş seslenişi.. 

Biz “Anadolu Kazakları”, bize binlerce kilometre ötelerden “kardeşim” diye seslenen Mağcan Ata’yı nasıl unutmuyorsak, Nursultan Nazarbayev’in ülkemizin çok kritik bir sürecinde el uzatmasını da hiçbir zaman unutmayacağız. “TEŞEKKÜRLER NAZARBAYEV” seslenişimiz, yüreğimizin derinliklerinden yükselen bir kardeş teşekkürüdür.

TARİHİN AKIŞINI DEĞİŞTİREN BİLGE LİDER

Bugün Ortadoğu’da, bölgesel ve küresel güçler arasında sürekli değişen cepheleşmeler yaşanmaktadır. Çıkar ilişkilerinin yönettiği bu cepheleşmeler ve olası sonuçları dikkate alındığında, Nursultan Nazarbayev’in, engin devlet deneyimi ve küresel çapta saygınlığı ile çok yönlü diplomasiyi önde tutan Kazak Hanlığı’nın  kültürel mirasından kaynaklanan bilge kişiliği sayesinde, kopma noktasına gelen Fransa-Rusya ve Türkiye- Rusya ilişkilerini normalleştirmeye yönelik müdahalelerinin zamanlaması, gerçekten tarihin akışını değiştiren yönlendirmeler olmuştur. 

Nazarbayev’in, Kazakistan Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığı 1991’den bu yana dünya barışını koruma konusunda bilinen ve bilinmeyen pekçok katkısı olmuştur. Onları tarih elbette yazacaktır, ama yalnızca Türkiye-Rusya ve Fransa-Rusya ilişkilerini dinamitleme girişimlerini boşa çıkarma konusundaki başarıları bile O’nun “Tarihin akışını değiştiren bilge lider” olarak anılması için yeterlidir. 

Nursultan Nazarbayev, ülkesinin bağımsızlığına kavuştuğu 1991 yılından bu yana, 26 yıl gibi kısa bir zaman diliminde, Kazakistan Cumhurbaşkanı olarak gerçekleştirdiği başarılar dizisiyle, uluslararası arenada kazandığı saygınlıkla, sergilediği “bilge kişi” duruşuyla “Tarihin akışını değiştiren bilge lider” olarak anılmayı elbette haketmiştir.

Nazarbayev’in Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzeltilmesi konusunda gösterdiği olağanüstü çaba ve sonrasında başlattığı Astana Süreci sayesinde Türkiye’nin yeniden Ortadoğu denklemine katılmasını sağlaması, ilk bakışta bir kardeşlik dayanışması gibi görünse de, küresel çapta ürettiği sonuçlar açısından değerlendirildiğinde, dünya barışını koruma kaygısı ağır basan bilgece yapılmış bir müdahale olarak öne çıkmaktadır. 

Görüldüğü gibi, Nursultan Nazarbayev’in Türkiye-Rusya ve Fransa-Rusya ilişkilerinin normalleşmesini sağlayan müdahaleleri, bölgesel ve küresel çapta sonuçlar üreten, dünya barışına katkıda bulunan ve tarihin akışına yön veren bilgece dokunuşlardır. O zaman hakkını teslim edelim: Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, engin bilgi ve birikimleri, küresel çapta saygın kişiliği sayesinde tarihin akışını değiştirebilen bir bilge liderdir.  

Türk Dünyası’nın da, insanlığın da en büyük talihsizliği, tarihin, Nursultan Nazarbayev gibi barışsever bilgeler yetiştirme konusunda yeterince cömert olmamasıdır. Hem Türk Dünyası’nın hem de insanlığın Nursultan Nazarbayev gibi değerlerin kıymetini bilmesi gerekir.