TÜRKLERİN ANADOLUYA HAKİMİYETİNİ SAĞLADIĞI SAVAŞ

MİRYOKEFALON SAVAŞI (17 EYLÜL, 1176)

Miryokefalon Savaşı, 17 Eylül 1176’da Anadolu Selçuklu Devleti İkinci Kılıç Arslan ile Bizans İmparatoru Emanuel I. Komnen arasında, Denizli’nin Düzbel mevkiinde yapılmıştır.

Bizanslılar, Miryaketalon Kalesi’nin bulunduğu bir geçitten geçmek zorunda bırakılmışlardı. Manuel’in ordusunda bulunan bazı subaylar bunun tehlikeli olacağını söylerken diğer subaylar Komnen orduya çok güveniyorlardı. İmparator geçide öncü kuvvetlerini göderdi. Onların ardından büyük kuvvetlerini de soktu, ağır ağır ilerlemye başladı. Öncü kuvvetleri Türklerle karşılaşmadıkları için memnundu. Kılıç Arslan kuvvetlerini geçidin iki yanındaki ve çıkışındaki dağların gerisinde gizlemişti. Bizans ordusunun arkasıdan gelen ve ağırlıklarını taşıyan çok sayıda araba da geçide girinceye kadar varlığını hiç belli etmedi. Kuşatma araçlarını, mancınıkları, çadırları, erzak ve çeşitli silahları taşıyan bu arabaların geçide girmesi, düşmanın geriye kaçmasını önleyecekti. Bizans ordusunun ağırlıklarını taşıyan arabalar geçide girer girmez, Türk atlıları yamaçlardan şimşek hızıyla inerek hücuma geçti. Türk süvarileriyle Bizans süvarileri arasında müthiş bir çarpışma oldu. Bizanslılar yanlara açılamıyor, öne ilerliyemiyorlardı (turan Taktiği). Gerilerini ise kendi arabalar kapatmıştı. Çaresiz savaşı orada kabul ettiler. Savaş bütün gün sürdü. Güneş batmak üzere iken, Bizans Ordusu perişan olmuş, o büyük geçit onların cesetleriyle dolmuştu. İmparator Manuel ve maiyeti esir alındı (17 Eylül Cuma, 1176). Bu savaş sonunda silâh, erzak ve çeşitli malzeme ele geçirildi, İmparator Manuel Komnenos canını kurtarmak için çok ağır bir fidye ödedi. Ve anlaşma ile savaş, Anadolu Selçuklu Türklerinin zaferi ile sonuçlandı.

Miryokefalon Savaşı ile Anadolu Selçuklu Türkleri Anadolu üzerindeki üstünlüğünü sağlamış. Bizans İmparatorluğu Anadolu üzerindeki üstünlüğünü sağlamış, Bizans İmparatorluğu Anadolu üzerindeki fiili emellerinden vazgeçmek zorunda kalmıştır.

ÖLÜM VAR ÖLÜM...

Herşey bir tarafa da, hakikaten bir şeyi merak ediyorum.Hani bu sırf çıkarları için üç maymunu oynayan bir kesim var ya... Hani şu hakikatın değil de günün adamı olanlar... Hani şu kapalı kapılar arkasında küfrettiklerine, yüze gelince düğme ilikleyenler var ya... İşte tam onlardan bahsediyorum. Acaba diyorum bunlar kendilerini çizgi filmlerde ki gibi ölümsüz falan mı zannediyorlar.

Hey..! Size diyorum size! Ölüm var ölüm..! “Bir de ne ile gelirseniz gelin karşıma kul hakkıyla gelmeyin diyen bir Rabbimiz var”  hatırladınız mı?

Hadi, şimdi bana müsade..!Sizleri vicdaninizla başbaşa bırakayım. (Varsa tabi...)

İÇİM ACIYOR

Az önce minik oğlumun okulundan geldim. Duyduklarım ve gördüklerim içimi acıtıyor, yetememezlik mi, çaresizlik mi hissettiklerim, adı ne bilmiyorum? 

Bildiğim... üzülen, mahçup olan çocuklar ve aileri var. Hüzünlü ve çaresiz insanlar var.

Benimde iki tane oĝlum var.Biliriz ki aileler yavruları için hep en iyisini isterler,evlatları mutlu olsun isterler lakin imkanlar elvermeyebiliyor.Hele ki eĝitim çaĝında birden fazla evlatları varsa durum daha da vahim.Şimdi okullar da kıyafet serbestliği de olması aileleri hepten zora soktu. (Bence güvenlik açısindan da sıkıntılı bir uygulama)

Hepimiz insan olarak komşularımızdan ve yakın çevremizden sorumluyuz. Durumu iyi olanlar çevresinde ki fakir fukarıyı kollasa bu tablolar biter, bitmeli de. Eşitlik işte bu deĝil mi?

Her öğrenci eşit şartlar da eğitim almalı.

(Özel okul, Devlet okulu meselesi de derin bir mevzu)

Mesela diyorum durumu iyi olan veliler bir öĝrencinin ihtiyaç listesini karşılayabilir, servis ücretini verebilir, cep harçlığını verebilir. İstesin yeter ki yürekler de sevinç, yüzler de gülümseme olabilir diye düşünüyorum.

Ve....ve... her zaman ki gibi herkesi empati yapmaya çağırıyorum.