1910’lu yıllarda, yani ordumuzun en kritik komutanlıklarında Alman generallerin olduğu yıllarda, Liman Von Sanders Türk ordularının durumu hakkındaki raporunu Almanya’ya bildirmişti. Özet ile şunlardan bahsediyordu.

1914 Aralık’ta Enver paşa komutasında 90 bin Türk askeri Kafkas seferine çıktı. Sarıkamış’ta karlı dağları aşabilseler dahi kuşatma topları bile yoktur. Giden askerlerin 12 bini geri dönebilmiştir. Askerler çatışmadan çok açlık, hastalık ve soğuğa yenilmiştir. 1916’da üçüncü ordu Ruslar’a tekrar saldırmıştır. Yine soğuk, hastalık ve açlıktan 60 binden fazla kayıp verilmiştir.

Bu rapor dramatik askeri yapılanmamızı anlatır. Ama maalesef bununla bitmez…

1917 yılında Yıldırım orduları kurulur. Başında yine Alman komutanlar vardır. Bu ordu Filistin, Irak, Suriye’de savaşacaktır. 40 bin asker ile İngiliz yönetimindeki 191 bin kişilik bir orduya saldırılır ve kaybedilir. 

Sanki Almanların oyuncağı olmuşuz. Almanlar, ortadoğuyu İngilizlere kaptırmamak için bizi olabildiğince kullanmışlar. Ve hızla zayıflamışız.

Savaşa girmeden önce Atatürk’ün “Bu savaşa girmemeliyiz. Anadolu’yu korumalıyız, o coğrafyaya savaş yorgunu askerlerimizi göndermeyiniz” uyarıları haklı çıkmıştı. Ve ağır bir yenilgi aldık. Çok fazla şehit verdik. Yıldırım orduları yok oldu. İngiliz’lerle Mondros mütarekesi imzalandı. İngilizler, Alman komutanların gitmesini istedi. Ayrıca başka tavizlerde verildi. Mütareke’nin ardından Mustafa Kemal Paşa Yıldırım Orduları Komutanı yapıldı. Ama böyle bir ordu kalmamıştı.

Türk askeri üstlerine karşı her zaman saygılıydı. Üstlerine güven duyardı. Lâkin bu güven, bunca hatalı muharebeler sinsilesinin ardından kaybolmuştu. Halk Alman komutanlara güvenmiyordu. İnançlarını yitirmişlerdi. Birçok gencimiz bir vesile ile askerden uzaklaşıyor, memleketlerine dönüyordu. 

Liman Von Sanders, aynı raporda yaklaşık 300 bin askerin kaçak olduğunu da belirtti.

Asker bir milletiz ona şüphe yok… Yüzyıllarca savaşmışız. Bu genlerimize kazılmış. Ve buna her defasında şahit oluyoruz. Mesela 15 Temmuz’da yaşananlar gibi…

Fakat şu sıralar askere gitmek istemiyoruz. Birçok platformda “Paralı askerlik çıkacak mı? çıkmayacak mı?” soruları ön plana çıkartılıyor. Gazetelerin haber servislerine, köşe yazarlarına konu hakkında çok fazla e-mail geliyor. Vatandaşlar para vermek ve askere gitmemek istiyor.

Son yıllarda yaşanan Ergenekon ve Balyoz davaları, 15 Temmuz, çözüm sürecinde askerlerin elinin kolunun bağlanması, kendilerine atılan taşa bile cevap verememesi, kışlalardan Türk bayrağının indirilmesi, boynunun bükülmesi, 15 Temmuz’da boğaz köprüsündeki görüntüler, askeriyenin ve devletin içinde cemaat yapılanmaları, askeri liselerin kaybedilmesi ve kapatılması… Maalesef güven endekslerinde askere güvenin %97’lerden %60’lara düşmesine sebep oldu.

Milletimiz de askerden ve askerlikten çekinir oldu. Belli ki kendisine de kumpas kurulabilir kaygısı taşıyor. 

Bu sebeplerle aileler hükümeti paralı askerlik çıkması için mesaj yağmuruna tutuyor. 

Ve bu mesajları ordu komutanına değil, genel kurmaya değil, savunma ya da iç işleri bakanlığına değil, Milli Güvenlik Kuruluna değil sadece ve sadece Cumhurbaşkanımıza gönderiyor. Olabilirliği varsa sadece oranın yapabileceğini düşünüyor.

Askerliğin paralı yapılması için genel ifadeleri ise şöyle; 

Ailenin tek çocuğu olduğu, işini, yuvasını kurduğu, çoluk çocuğa karıştığı, yıllardır işsiz olduğu ve senelerce atama beklediği ama atanamadığı, zar zor iş bulabildiği, bir daha bulamayacağından korktuğu vs.

Yani tek çocuk olma söylemi hariç, diğerleri bir şekilde mevcut ülkemiz koşullarındaki yaşam kaygılarını anlatıyor. Çocuklarını kimseye emanet edemeyecek durumda olmaları, iş bulamama kaygıları aynı zamanda tehlikeli de… Çünkü işsiz, ailesine bakamayan, geçinemeyen insanın yapacaklarına akıl sır ermez… Bu duruma düşmüş kişiler daha önce büyük gördüğü, saygı duyduğu insanları artık küçücük görmeye başlar…

Bakın bugün Filistin topraklarının nerdeyse tamamı işgal edildi. Filistin’liler belli başlı köy ve kasabalarda ayrı ayrı yaşayabiliyorlar. Sınırları parçalı ve dar... Askeri gücü yok, birliği, dirliği iyice zayıfladı. Vatan toprakları neredeyse tamamen işgal edildi. 

Ah keşke vatansız kalmanın ne demek olduğunu onlardan dinleyebilsek… Ya da 1915’te İstanbul’da, ingiliz askerlerinin kimlik kontrolu yaptığı dedelerimizden dinleyebilsek…

Eskiden askerliğini yapmayana kız vermezdik… Şimdi aynı ebeveynler askere göndermek istemiyor. Kaygılarına rağmen, sahiplenmek, orada olmak istemiyor. 

Ancak yine tarihten biliyoruz ki! Osmanlı ordularına gitmek istemeyen ve raporda kaçak görünen o 300 bin asker, kurtuluş mücadelemizde de en önde savaştılar. Bu da gösteriyor ki bizde askerlik ya da savaş korkusu yok… Bizim saygıya, güvene, yönetime inanca ihtiyacımız var…