Dünya da tarihin oluşumunda insanın rolü elbette ki tartışılmaz. Ama tarihte rol oynamış at, köpek, aslan, kedi, deve güvercin ve benzeri gibi pek meşhur bir hayvanlardan da bahsedilmiştir. Ama biri var ki hiç kimsenin aklının ucunda bile geçmeyecek hayvandır. O da “bittir.” Bu “bit” de Türk tarihinde yerini almıştır. Gözle zor görülen zeki ve muktedir olan “şanlı bit”; ikiyüzlü acımasız ve de önemsiz bir adamı, Kanunî Sultan Süleyman'ın damadı ve hatta Vezir-i Azam mertebesine çıkarmış olmakla ünlü bir hayvancağızdır. Kanunî'nin birkaç oğluna karşılık bir tek kızı vardır. Yine bu Bit’in önemli rolünün Mihrimah Sultan denilen bu güzel kızın evlenmesinde gösterilir.
Sultan Süleyman kendisine damat olarak askerî iktidarını takdir ettiği Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa'yı seçmiştir. Çirkinliği ve cehaletiyle tanınan bu entrikacı devşirme bir Hırvat dönmesidir. Ünlü Osmanlı tarihçilerinden Peçevî’nin deyimiyle “kul cinsinden Hırvat-ı asıl” bir devşirmedir. Çirkinliği ile cehaletinden başka “mucid-i bün-yan-ı rüşvet” yani Osmanlı tarihinde ilk rüşvet icat edip-alan- devlet adamı olmakla da ün yapan bu herifin İstanbul'da birçok nüfuzlu düşmanları vardır. Bunlar havadisi duyar duymaz hemen harekete geçip Rüstem Paşa'yı gözden düşürecek birçok kusurlarından söz etmeğe başlamışlar ve hatta cüzamlı olduğunu bile ileri sürmüşlerdir. Diğer suçlamalara kulak asmayan Kanunî'nin işte bu iftira karşısında şaşaladığından söz edilir. Nihayet iş Hekimbaşı'ya intikal etmiş ve o da cüzamlılarda “bit” bulunmayacağını, kimde “bit“ bulunursa onun cüzamlı olamayacağını tıbbî bir esas olarak ortaya atıvermiştir. İşte bunun üzerine saray hekimlerinden Mehmet Ağa Padişahın fermanıyla hemen Diyarbakır'a gönderilip Rüstem Paşa birdenbire muayene ettirilmiştir.
Meşhur “bitin” işte bu muayene sırasında paşanın gömleğinde görüldüğünden bahsedilir. Rüstem Paşa'nın cüzamlı olmadığı nihayet o uğurlu “bit” sayesinde anlaşılmış ve damatlığına artık hiç bir engel kalmamıştır. Bununla beraber. Paşa’nın gömleğinde bulunduğundan bahsedilen hayvancağız, kendisini bulup çıkaran bahtiyar hekimi servetlere boğmuş olduğu için, hakiki olmaktan çok, hayalî bir “bit” olmak ihtimalide vardır. İşte bundan dolayı Paşa'ya (Kehle-i ikbal) lâkabı takılmıştır. Acemce bir terkip şeklinde tertip edilen bu lakaptaki “ikbal” kelimesinin çeşitli manaları vardır. Burada kastedilen mana “iktidar” yani “mevki-i iktidardır.” Bu duruma göre “kehle-i ikbal” demek, “iktidar biti” demektir! Osmanlı Devlet adamlarından birçoklarına halk tarafından böyle birtakım küçültücü unvanlar takılmış ve bunlar herkes tarafından kullanıldığı için, âdeta birer isim haline gelip tarihe de geçmiştir. Bu tuhaf lâkabın Divan Edebiyatı’nda da bazı izlerine rastlanır. Meselâ şu beyit o “bit” hikâyesine aittir:
Olacak bir kişinin bahtı kavî talihi yâr.
Kehlesi dahi mahalinde anın işe yarar.
(Ballı bir kişinin bahtı açık talihi iyi olacaksa
Yeri gelir bir “bit” bile onun işine yarar)
Bütün geleceği bir bite borçlu olan Kehle-i ikbal Rüstem Paşa’nın resmen “yazılan” terekesi içindeki kıymetli şeyler söyle sıralanır: 800 Yazma murassa Kur'an-ı Kerim, 500 Yazma Kitap, 170 Köle, 2900 At, 1160 Deve, 80.000 Tülbent, 780.000 Altın, 500 Hil'at, 1100 Altın üsküf. 2009 Yün keçe, 2000 Zırh, 600 Gümüş eğer. 500 Murassa altın eğer, 130 Çift altın üzengi. 800 Murassa kılıç. 1500 Gümüş miğfer, 1000 Gümüş şeşper, 33 Kıymetli taş. 1000 Yük gümüş külçesi. İktidarı sırasında Osmanlı Hanedanı’nı birbirine düşüren sen Rüstem Paşa! Peki, bütün bunları bıraktın da nereye gittin bee adam derken, tarihte ibret almamız gerekmez mi? Bakî bu hırslı insanlar için ne güzel söylemiş:
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal,
Bakî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş...
(Âlemde sesin Davut gibi çınlasın!.. Gökkubbede baki kalan sadece hoş bir sedadır; kalıcı olan sadece odur.) Ya Rabim! Sen nelere kadirsin.