Sessiz kalan çığlıklarımı boğmak istiyorum bugünlerde.
Sesini duyuramamak, duyursanda o çığlığın kaale alınmayacağını bilmek çok acı. 
Tüm Türkiye nin gözleri önünde 12 can cayır cayır yanıp kül oldu. Parmağının ucu yansa kıyametleri kopartan  biz, televizyon ekranından donuk bakışlarla izlemekle yetindik sadece. 
Kİm bilir? belki de kaçmaya çalısıyorlardı o sırada.
Yaraları ağırdı hem de çok ağır, canları acıyordu. Birileri oraya gitse, onları fark etse ayağa kalkabilirlerdi, ama kimse yoktu. Kahretsin ki yoktu. Azrail:in dışında. 
Hepsi kendi iç acısıyla ve korkuyla ölmek istemiyorum daha çok yolum var diyordu. Ve Birbirlerine sarılarak, korkarak, acı içinde gözümüzün önünde öldüler. 
Hadi yaz yazabilirsen, kalem tutsun ellerin. 
Alın size önü arkası kesilmeyen ve kesilmeyecek olan bir toplu ölüm haberi daha. 
Sanki toplu ölümlerin organize halini yaşıyoruz. Geçtiğimiz hafta Siirt'in Şirvan ilçesinde ki maden kazası. Bu hafta Adana yangını. Dile getirmeye korkuyorum ama; Peki ya yarın? (Allah korusun)
Önü kesilemeyen ihmaller, adam akıllı denetilmeyen okullar, yurtlar, işyerleri. Ve tüm bunların bedelini canıyla ödeyen yurdum insanı. 
Toprak bile utanır iken o gencecik bedenleri bağrına basmayı, sen uzat ayaklarını rahat uyu.
Ama sakın ola dolama diline Allah kelamını, yazma gencecik çocukların cesedine nağme. 
Doğrulara kör, adalete sağır, haklıya dilsiz olanlaradır sitemim. 
Her defasında dilimizi yutmuşcasına susuyoruz. Yaşanan acıya değil kimliğine bakıyoruz. Görüşüne, ırkına, soyuna sopuna  bakıyoruz işimize geldiği oranda konuşuyor veya susuyoruz. 
Her gün Halep'te  savaşın gölgesinde, ateşin çemberinde öldürülen yüzlerce çocuğun görüntüleri düşüyor medyaya. 
Parça parça oluyoruz. Minik  bedenine dokunmak, vurulduğu yerden öpmek istiyoruz. 
İnsan olduğumuzu anımsıyoruz. Tüm kirlerimizden arınmışcasına insan oluyoruz. 
Ama birkaç günlüğüne,
Birkaç saatliğine. 
Birkaç dakikalığına. 
Sonra bir ölen çocuklara bakıyoruz bir de kendi evladımıza.
Henüz başımıza yıkılmamış evimize, yuvamıza. 
Sokağa çıkıyoruz. Hayat devam ediyor. Hayat'ın içinde başka bir savaş var.
Ekmek kavgası var.  İnsanlar yine agrasif, yine kavgacı, yine anlayışsız.
Sonra ne mi oluyor? Once ibretlik ölümlerden ders çıkartmak yerine avazımızın çıktığı kadar susuyoruz. 
Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz'ki ülkemiz de herkesin başına her şey gelebilir.
Ama bunu gören yok. Tecavüze uğrayan çocukların yaşadığı travmaları, onlar için neler yapılması gerektiğini konuşan, tartışan yok.
Mahkemeler susuyor:
Barolar susuyor;
Çocuk hakları savunucuları susuyor; 
Hepsinden daha da kötüsü bizler de susuyoruz!
Ne diyeyim. Suskunluğunuza Allah zeval vermesin!