Bütün dünyanın gözü kulağı İdlib’te. Bütün dünya İdlib kördüğümünün nasıl çözülebileceğine odaklanmış durumda. Soçi mutabakatına göre Türkiye’nin önüne çözülmesi çok zor bir sorun konulmuş ve 15 Ekim’e kadar, Esad rejiminin ülkenin güney ve batı bölgelerinden süpürüp İdlib’e yığdığı silahlı grupları “muhalifler” ve “terörist gruplar” olarak ayrıştırması ve ağır silahlardan arındırması bekleniyor. Türkiye zorlanacaktır, ama bu zor görevin de üstesinden gelecektir. 

Soçi mutabakatı çerçevesinde neler yaşanabilir? Bugün konuya içerden, Suriye Türkmenleri cephesinden bakacağız ve Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Abdurrahman Mustafa’nın Soçi mutabakatı öncesindeki ve sonrasındaki değerlendirmelerini aktaracağız. 

SMDK Başkanı Mustafa, olayların içinde yaşayan biri olarak, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı olarak, Tahran Zirvesi ve Soçi mutabakatı öncesinde yaptığı değerlendirmelerde, Esad rejiminin İdlib’e yönelik saldırılarını sürdürmesi halinde hezimete uğrayacağını söylüyordu. Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) bütün olası senaryolara hazır olduğunu, Türkiye’nin de, olası bir saldırıyı önlemek için önemli bir rol üstlendiğini vurguluyordu.  

Esad rejimi ve Rusya’nın tehditlerinin farkında olduklarını, İdlib’e yönelik tehlikelerin savuşturulması ve siyasi çözüm sürecinin yeniden işlerlik kazanmasını sağlamak için dost ülkelerle sürekli iletişim halinde olduklarına işaret eden SMDK Başkanı Mustafa, İdlib’e yönelik saldırıların ve daha önceki bütün askeri operasyonların temel hedefinin siyasi çözümü, uluslararası kararların uygulanmasını ve geçiş sürecini engellemek olduğunu savunuyordu.

İdlib’in güvenli bir yer olarak kalacağını ve ÖSO’nun uzun zamandır bunun için hazırlandığını belirten ve Esad rejiminin yalnızca kanlı askeri çözümü istediğine dikkat çeken SMDK Başkanı Mustafa, “Bu sebeple, siyasi çözüme uymakla birlikte, bütün senaryolara da hazırlanıyoruz. Esed rejimi ise, geçmişte katliam ve sürgünlerle elde ettiği her şeyi İdlib savaşıyla yitirecek. İdlib halkı ve buraya göç eden mülteciler hiçbir yere gitmeyecekler. Onlar kendi vatanlarında yaşayacaklar. Vatanlarına saldırmaya kalkan herkese karşı vatanlarını koruyacaklar” diyordu. 

SMDK Başkanı Mustafa, İdlib’e operasyon düzenlemesi halinde zararlı çıkacak tarafın rejim olacağına dikkat çekiyordu: 

(…)  ÖSO grupları çatışma istemiyor. Ancak saldırı halinde kendilerini koruma imkanları var. Bu sefer öncekinden farklı olacak. Rejim destekçileri de bunun farkında. (…) Suriyeliler, Türkiye’nin faaliyetlerine umutla bakıyorlar. Bu faaliyetlerin gerginliğin azaltılmasına ve ciddi bir siyasi çözüm sürecinin önünü açacağına inanıyorlar.”

 (SMDK) Başkanı Mustafa, İdlib’e yönelik askeri operasyonun engellenmesinin, bölgedeki terör örgütlerinin ayrıştırılmasının uluslararası toplumun da sorumluluğunda olduğuna işaret ederek, Birleşmiş Milletler’i (BM) sivilleri korumaya davet ediyordu:  “Bütün tarafların Esed rejimi ve müttefiklerine başta Cenevre bildirgesi ve 2254 sayılı karar olmak üzere uluslararası kararları uygulaması için baskı kurması gerekmektedir.” 

“DERA TEHCİRİ VE ABD”

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Abdurrahman Mustafa, geçtiğimiz Temmuz’da yaptığı değerlendirmede, Esad rejiminin, Rusya Hava Kuvvetleri’nin desteğinde, Suriye’nin güney ve batı bölgelerinde başlattığı saldırılara dikkat çekmiş ve Doğu Guta, Rakka ve Humus'ta yaşanan tehcir olaylarına benzer bir olayın İdlib'de de yaşanabileceğinden endişe duyduklarını söylemişti. 

Esad rejiminin Suriye’nin güney ve batı bölgelerinde yoğunlaşan saldırıların hedefini  değerlendiren SMDK Başkanı Abdurrahman Mustafa, İran desteği ile Esad rejimi tarafından Dera'da gerçekleştirilen tehcir olayının demografik yapıyı değiştirmeye yönelik olduğunu savunmuş ve şöyle demişti:  

"ABD'nin garantör olarak bulunduğu bölgeleri terk etmesi ile bölge yüz üstü bırakıldı. Esed rejimi İran'ın da desteğini alarak Dera'da tehcir olayına başladı. 

Daha önce Doğu Guta'da, Humus'ta buna benzer olaylar yaşandı. Dera'dan tehcir edilen insanlar, İdlib'e doğru ve Fırat Kalkanı bölgesine zorunlu göç ettiler. Bu tehcir politikası nedeniyle İdlib'de şu anda büyük bir nüfus yoğunluğu yaşanmaktadır. İnşallah, İdlib'de de Dera'ya benzer bir olay tekrarlanmaz.

 Rusya ve İran'ın İdlib'e yönelik tehditlerinden dolayı endişeliyiz. Bunun tek çözümü, Türkiye'nin İdlib'de garantör olarak bulunması ki, Türkiye fiilen Suriye topraklarında güvenliği sağlamak amacıyla zaten bulunuyor. Türkiye, devrimin başından beri Suriye halkının yanında durmuştur ve bütün sorumluluklarını, uluslararası anlaşmalara uygun bir şekilde yerine getirmiştir. 

Eğer Türkiye İdlib'de garantör olarak kalırsa, Dera ve benzeri bölgelerde yaşanan tehcir olayları burada gerçekleşmez. Türkiye'ye baskı uygulamaya kalkacaklardır, ama Türkiye bunun önüne geçer. "

(SMDK) Başkanı Abdurrahman Mustafa, Esad rejiminin ülkenin güney batı bölgelerindeki silahlı grupları bir süpürme operasyonuyla İdlib’e yığması sonrasında yaşanabilecek olası gelişmeler konusundaki görüşlerini de şöyle anlatmıştı: 

"İdlib'de Dera benzeri bir olay yaşanırsa bu insanları nereye göç ettirecekler? Gidecek yerleri kalmadı ve bu büyük bir insani drama neden olur"

 “FİTNE PEŞİNDELER”

"Esad saldırıları öncesinde DEAŞ Suriye'de katliam yaptı. 300'e yakın insan hayatını kaybetti. Bunların birçoğu Irak'tan. Dolayısıyla rejimin mezhepsel fitne peşinde olduğunu görüyoruz. Çünkü aldığımız bilgilere göre, olayların meydana geldiği bölgelerde rejim iki ay öncesinden kendi birliklerini çekmiş. Kalan insanlar ise silahsızlandırılarak savunmasız hale getirilmiş, akabinde bu saldırı gerçekleştirilmiş. 

Olayın arkasında Dürzi milisler olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla kartları tekrar tekrar karıştırıyorlar, çünkü fitne peşindeler. Ama biz şuna inanıyoruz; Suriye'de çözüm sadece siyasi çözüm olabilir. Rejim belki yer, toprak kazanıyor, ama asla Suriye halkını kazanamayacaktır. Çünkü, özgürlük ve demokrasi için devrim için yola çıkan Suriye halkı ve muhalefetini bu yoldan ayıramayacaklar. 

Suriye halkı istekleri kabul edilene kadar mücadelesine devam edecek. 2014'ten 2018'e geldiğimizde Suriye'de askeri dengelerin çok değiştiğini görüyoruz. Bu, rejimin kazandığı anlamına gelmez. Sadece Suriye rejimi İran ve Rusya'nın desteğiyle işgal ettiği toprakları genişletti."

“TÜRKİYE İSTİKRAR GETİRDİ” 

PYD/PKK'dan temizlenen Rakka'dan, Guta'dan ve Humus'tan gelen insanların yerleştiği Fırat Kalkanı ve Afrin bölgesini ziyaret ettiklerini, Türkiye'nin kontrolünde olan bu bölgelerde durumun çok değiştiğini gözlemlediklerini belirten SMDK Başkanı Abdurrahman Mustafa, Türkiye'nin kontrol altına aldığı bölgelerde huzur ve istikrarı sağladığını vurgulayarak şunları anlatmıştı: 

 "Sağlık, eğitim hizmetleri veriliyor. Asayiş ve huzur tam anlamıyla sağlanmış durumda. Mesela Çobanbey'de büyük bir Adliye Sarayı yapılmış, ama tam faaliyete geçmemiş. Türk Kızılayı, AFAD çalışmalarına devam ediyor. Ticari faaliyetler devam ediyor, şehirdeki dükkan ve mağazalar açılmış durumda. Yerel meclisler hizmet vermeye başlamış. Türkiye'nin bu bölgede sağladığı istikrarı baltalamaya yönelik bir saldırılar yapılıyor. Türkiye'nin buradaki varlığından rahatsızlar. Ama asla amaçlarına ulaşamayacaklardır.”

“SURİYE’NİN TEK DOSTU TÜRKİYE’DİR”

Türkiye'nin uluslararası tüm gerekçeleri kullanarak Suriye'nin yanında durmaya çalıştığını ifade eden SMDK Başkanı Abdurrahman Mustafa, ABD ve BM üyesi ülkelerin Suriye'yi tek başına bıraktıklarını, Türkiye'nin ise başından beri Suriye'nin toprak bütünlüğü için çaba gösterdiğini anlatmıştı: 

Anlaşmaya zarar gelmemesi için her türlü provokasyona karşı önlem alıyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla, Türkiye, hem kendi sınır güvenliğini sağladı hem de Suriye'de halka güvenli bir bölge oluşturdu. Bunlar müşterek çıkarlardı. 

Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması için bize destek olmuştur. Biz de Türkiye koordineli bir şekilde çalıştık. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu olarak, şu aşamada da, Özgür Suriye Ordusu ile planlar, politikalar üretmeye çalışıyoruz. 

Biliyorsunuz, Afrin kurtarıldıktan sonra Afrin'de oluşturulan 7 yerel meclis, Suriye Ulusal Koalisyonu ile Suriye Geçici Hükümeti’nin denetiminde oluşturuldu. Aynı şeyi biz, inşallah Münbiç'te de yapacağız. Eğer Münbiç konusunda Türkiye ile ABD arasında varılan anlaşma hayata geçirilirse, aynı şekilde, Suriye Ulusal Koalisyonu, Türkiye ile birlikte hareket edecektir. Bölgede, yerel yönetimler oluşturulmasına da destek olacaktır. Aynen Afrin'de olduğu gibi."

SOÇİ SONRASINDA İDLİB VE SURİYE

Tahran Zirvesi ve Soçi mutabakatı sonrasında bölgede endişeli bir bekleyiş olduğunu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında varılan 10 maddelik mutabakata tüm muhalif güçlerin uymasının şart olduğunu, HTŞ’nin ağır silahlarını teslim edip ılımlı muhaliflere katılması gerektiğini belirten SMDK Başkanı Abdurrahman Mustafa’nın, İdlib ve Suriye’nin geleceği konusundaki görüş ve değerlendirmelerini şöyle özetleyebiliriz: 

 “Herşeyden önce, yerlerinden yurtlarından edilmiş, İdlib’e sığınmaktan başka çaresi kalmamış milyonlarca insanın hayatı önemliydi. Soçi’de sağlanan uzlaşma bu insanların yaşamlarını bir anlamda koruma altına aldı. Bu nedenle Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a müteşekkiriz. 

Bu yıl Suriye’de silahların susmasını, önümüzdeki yıl da siyasi çözüme varılmasını umuyoruz. Bu, tüm bölgenin yeniden huzur ve istikrara kavuşması için çok önemli. Bunu Batılı ülkelere de net şekilde iletiyoruz. Tahran ve Soçi öncesi birçok Batılı ülke yetkilileriyle görüştük. İdlib’e yönelik topyekûn bir harekatın felakete yol açacağını, Türkiye’nin tek başına bunun altından kalkmasının mümkün olmadığını, yaşanacak kitlesel göçten Batı’nın da olumsuz etkileneceğini anlattık.”

“ARZUMUZ SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ”

 “ …Türkiye sayesinde hem sahada, hem de masada güçlü konuma geldik. Rusya ve rejim güçleri ılımlı muhalif gerçeğini anlamak zorunda. Bizim görüşlerimiz Türkiye ile tam örtüşmektedir.  Arzumuz, bölgenin huzura kavuşması, insanların yerlerinden yurtlarından edilmemesi, her şeyden önemlisi de Suriye’nin birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasıdır.”

Soçi’de varılan mutabakata tüm taraflar uymalı. Buna muhalif güçler de dahil. Çatımız altında topladığımız tüm güçlere bunu belirtiyoruz. (…) Aynı tutumu karşı taraftan da bekliyoruz. HTŞ’nin varlığı bir gerçek. Onlara verilen mesaj nettir: Ağır silahlarını teslim et ve ılımlı muhalif saflarına katıl. Buna uymayanlar elbette bir şekilde elimine edilecektir.”

 “SİYASİ ÇÖZÜMÜN ÖNÜ AÇILIYOR”

“Türkiye ve Rusya arasında, İdlib’deki milyonlarca sivilin ve Suriye’nin çeşitli bölgelerinden gelen mültecilerin güvenliğini ve yerlerinde kalmalarını garanti altına alan anlaşma gerekli ve önemli bir adımdır. Bu anlaşma, Suriye’de siyasi çözümün önünü açarken, katliam ve tehcir seçeneğinin kesin olarak başarısız bir seçenek olduğunu ortaya koymuştur.

Böyle bir anlaşmanın önü uzun zamandır açıktı. Kan akmasını engelleyecek bir çözüm her zaman mümkündü. Ancak Esed rejimi ve müttefikleri, ateşkes ve anlaşmaları siyasi çözümün önünü tıkamak için sürekli olarak manipüle etti. Suriyeli muhalif ve devrimci güçler ise bütün Suriyelilerin arzu ve taleplerini yerine getirecek tek seçenek olarak her zaman siyasi çözüm seçeneğine sarılmıştır.

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), kan akmasını engelleyecek ve siyasi çözüm sürecini uluslararası kararlara uygun olarak rayına sokacak her anlaşmaya uymuştur. SMDK olarak, Rusya ve Türkiye arasında varılan bu anlaşmayı Suriye halkının dik duruşu ve tehditlere karşı direnişinin yanı sıra, Türkiye’nin bölgeyi muhtemel insani krizden kurtaran ve gerilimi bitirerek, felaketi önleyen çabalarının meyvesi olarak gördüğümüz bu anlaşmaya da uyacağız. Türkiye’nin çabalarını takdir ve teşekkürle karşılıyoruz.”

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Abdurrahman Mustafa Avrasya Bir Vakfı’nda yaptığımız görüşmelerin, Suriye ve İdlib konusunda yaptığı çeşitli açıklamaların özeti bunlar.. Suriyeli bir Türkmen lider, yakılıp yıkılan ülkesi hakkındaki görüş ve düşüncelerini özetlerken, “Tek güvencemiz Türkiye’dir” diyor. 

Suriye dediğimiz, I. Dünya Savaşı sonrasında kağıt üzerinde oluşturulmuş ve 1936 yılında bağımsızlığını kazanmış bir ülke. Öncesinde Osmanlı’nın bir vilayeti. Büyük bir bölümü Mısak-ı Milli sınırları içinde bulunan bir coğrafya. Suriye’de Arap Baharı rüzgarları estirilmeden önce Halep’e gidenler Türkçe konuşarak alışveriş yapabiliyorlardı. Ortadoğu’daki tarihi ve kültürel bağlarımızın kazandırdığı derinlik,  düşmanlarımızı olduğu kadar “dostlarımızı” da rahatsız ediyor. 

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Abdurrahman Mustafa, “Tek güvencemiz Türkiye” diyor.