Bundan yaklaşık dört yıl evvel aynı başlıkla bir yazı kaleme almıştım.

Ve yazımda en insani duygularımla, en saf, en iyi niyetimle Suriyeli mültecileri savunmuş ve şöyle demiştim.

Hemen burnumuzun dibinde sınırın öteki tarafında, kirli siyasetin oyuncağı olmuş kadınlar, çocuklar, yaşılılar. Evlerinden kapıp kaçıra bildikleriyle, düşmüşlerdi yollara. Kiminin elinde bir kaç kapkacak, hemen yanlarında boyundan büyük bir yorganı taşımaya çalışan minicik bir beden. Ve arkadan onları takip eden, yüzlerce kalbi kırık mülteci. 

Hepsinin yüzünde korku dolu bir ifade. Kaçtıkları kıyametten nasıl bir cehenneme düşeceğiz endişesi. Ve yüreklerinde hayatın iç burkan ayrıntıları gizliydi. 

Onların, bu bilinmezliğe doğru gidişleri cesaretmiydi, yoksa kadere meydan okumakmıydı? bunu zaman gösterecekti. 

O günden, bugüne köprünün altından çok sular aktı. Onlar için üzülen ben ve pek tabii sizlerde olmak üzere hepimiz, tüm Suriyeli mültecilere kıl olmaya başladık. 

Haklımıyız?

Sonuna kadar haklıyız!

Neden haklıyız peki? Çünkü!

Derdimiz bir iken, bin oldu. Ne huzurumuz kaldı, ne düzenimiz.

Her gün Suriyelilerin çıkarttığı  kavgalara, taşkınlıklara maruz kalıyoruz.  Türk halkı bu konuda ciddi anlamda tedirgin. 

Daha bir kaç gün evvel Mersin'de eczaneye saldıranlar, yarın kim bilir hangi esnafımızın iş yerini basacaklar? 

Ve ben bugün tüm halkım adına Suriyelilere diyorum ki.

Bak Suriyeli kardeşim.

Kaç sene oldu buradasın. Türkçeyi söktün. Artık ne dediğimi çok iyi anlıyorsun. 

Biz Türkler dünyanın en merhametli, en asil milletiyiz. 

Bırak Batı'yı sana Arap ülkeleri bile kapılarını kapattı, bir tek Türkiye sahip çıktı.

Ülkemize ilk adım attığınız andan itibaren hepinize milletçe kucak açtık, bağrımıza bastık.

Haliniz gerçekten de içler acısıydı. İki göz odada 20'den fazla insandınız. Çocuklarınızın gözlerinde adeta bombalar patlıyordu. O masum çocukların hatırına ekmeğimizi bölüştük, eşyalarımızı bölüştük, dahası ülkemizi sokaklarımızı bölüştük.

Devletimiz alicenaplık gösterdi. 

Vergilerimiz sayesinde kısa sürede sağlık hizmetlerinden, sosyal yardımlardan ardına kadar yararlandınız. 

Çünkü zor durumdaydınız. 

Komşumuz, din kardeşimizsiniz.

Kendi adıma söylüyorum. Hepsi helali hoş olsun. 

İyilik yap denize at demişler. 

Elbette senden bir karşılık beklemiyoruz.

Fakat

Biraz kendine gel. 

Yüzlerceyken kısa sürede milyonlar oldunuz. 

Bu hengamenin ortasında bile 300 bin çocuk doğurdunuz. 

Mahalleler kurup, kendi dilinizden tabelalarla işyerleri açtınız.

Küçücük çocuklarınızı, namusunuz olan eşinizi benim sokaklarımda, benim caddelerimde dilendirdiniz.

Kaçak sigara, çay satıp size kol kanat geren devleti zarara uğrattınız.

Hatta milletvekili adayı dahi oldunuz!

Ülkenizde yaşanan felaketi çarçabuk unutup, zevk-i sefaya daldınız.

Kısa sürede biz misafir siz ev sahibi oldunuz.

Olmaz ama hadi diyelim ki bunların bir çoğuna eyvallah!

Amaaaa. 

Sığındığın limanda, gemi batırmaya çalışırsan işler değişir!  

Kaldığın ülkenin kırmızı çizgilerini aşmaya çalışma. 

Kendi ülkende gösteremediğin güç gösterisini milletimin üzerinde gösterme.

Sakın ola Kadınlarımızın, kızlarımızın  namusuna göz dikme.

Çalma, çırpma, benim gençlerime uyuşturucu satma.

Geçim sıkıntısımı çekiyorsun? Bak etrafına. Bu ülkenin fakir insanları, namusuyla nasıl para kazanıyorsa sen de öyle yap. Simit sat, hurda topla hatta hamallık yap. 

Adam gibi otur ve ülkemin huzurunu bozma.

Sana kollarını açan bu ülkeyi, yaptığı iyiliğe pişman etme.