‘’ Savaş kaçınılmaz olmalıdır; bir ulusun hayatı söz konusu olmadıkça savaş bir cinayettir. ‘’
( Mustafa Kemal ATATÜRK )

1990’lı yıllardan bu yana Ortadoğu coğrafyası üzerini kaplayan emperyalist karabulutlar; ardımızda kalan uzun yılar içerisinde bu bölgede varlığını sürdüren krallıkların, dikta rejimlerinin üzerine, bu coğrafya’da yaşayanlara daha çok özgürlük ve demokrasi denerek ama aslında bölgenin petrol ve doğal gaz kaynaklarını yönetebilmek adına bomba ve ölüm yağdırmıştır.
Amerikan patentli türlü senaryoların uygulandığı bu bölge, coğrafi ve yönetimsel olarak, ‘Arap Baharının da’ etkisiyle günümüzün değişimine uğramıştır!
Artık bu coğrafyada yaşayan en önemli gerçek, Ortadoğu’da ki Amerika’nın fiili varlığı ve onun tercih etmeyeceği hiçbir uygulamanın kabul görmeyeceğidir!
Amerika Başkanı 2’nci Bush döneminin dışişleri bakanı Condoleeza Rice’ın göreve başladığı ilk günlerde vermiş olduğu mesaja uygun olarak, BOP çerçevesinde belirlemiş olduğu hedef neredeyse gerçekleşmek üzeredir!
Ne demişti Bayan Rice, 07.08.2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayımlanan yazısında:
‘’ Fas’tan- Basra Körfezine kadar Ortadoğu’da 22 ülkenin rejimi, sınır ve haritaları değişecek!’’
Günümüzde, 11 yıl öncesinin hedefleri neredeyse  bir, bir gerçekleşmiş; Ortadoğu ülkelerinin sınırları ve yönetimleri BOP’a uygun olarak yeniden belirlenmiş, bu ülkelerin yönetimlerine Amerika’ya biat etmiş yöneticiler getirilmiş, ülkemizi yönetenlerin de eş başkanı olduğu bu projenin hedefine ulaşmasına sadece birkaç adım kalmıştır..!
 Bu coğrafyanın Amerikan çıkarlarına uygun olarak yeniden yapılandırılması, bölgedeki ülke yönetimlerinin ‘Demokrasiye uyum -Arap Baharı’ adı altında yenilenmesinin temelinde; savaş ve bu savaşın yok etmiş olduğu milyonlarca insan ve sonrasında yaratılan insan sefilliği vardır!
 Yaşadığımız bu gezegene en büyük zararı bizler, insanoğlu; yaratmış ve yaşamış olduğu savaşlar sonucunda vermiştir, vermeye devam etmektedir.
 Savaş; insanlığın, insan onurunun yerle bir olduğu, sıfırla çarpıldığı acımasız bir felakettir. Bu felaketi geçmiş ve yakın tarihimizde yaşamış, en iyi bilen milletlerden birisi de Türk Milletidir.
 Atalarımızdan bize miras kalan bu son coğrafyada; misak-ı milli sınırlarımızın çizildiği istiklal savaşında; hürriyet ve bağımsızlık uğruna, bu aziz vatan topraklarını düşman işgalinden kurtarabilmek adına, neredeyse 3 nesil hayatlarını seve, seve feda etmiştir.
 Hala minarelerimizden yayılan ezan seslerini duyabiliyor, yüce dinimizi yaşayabiliyor, semalarımızı süsleyen nazlı, nazlı dalgalanan ay yıldızlı bayraklarımızı görebiliyorsak eğer; bu gerçeği bize böylesine güzel bir vatan armağan eden şehitlerimize, bize millet olmanın erdemini gösteren devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve dava arkadaşlarına borçlu olduğumuzu bir an dahi unutmamalıyız.
 Şu anda ülkemiz sınırlarının ötesinde Suriye’de bir iç savaş yaşanmakta, bu savaş haliyle bizi de etkilemekte, ilgilendirmektedir.
 Bu savaşın başlangıcından bugüne, ülkemize yaşamak adına gelip sığınan Suriyeli ve Irak’lı mültecilerin sayısı neredeyse 1,5 milyon kişiyi geçmiş, bu göç dalgası hala devam etmektedir. ( bu süreç 1991 yılında da yaşanmıştı. Bk. 10’ların İzleriyle Türkiye- Atilla ÇİLİNGİR )
 Ülkemizin bu kritik süreçte, başlangıçtan bu yana yaşadığı gerçekler hepimizin malumudur. Ama burada altının çizilmesi gereken en önemli husus;
 Büyük Türk Milletinin tarihsel özelliğinin bu önemli gelişmede de ortaya çıktığı, bu insanların yaşamış olduğu drama sahip çıkarak, onlara yapılabilecek tüm insani yardımları tek başına da olsa yaptığı ve yapmaya devam ettiğidir.
 Ancak 90’lı yıllardan beri bu coğrafyada yaşananları da unutmak mümkün değildir!
 Yıllardan beri Afganistan’da, Libya’da, Irak’ta, yaşanan insanlık dramını yaratan Amerikan silah sanayisinin o acımasız dişleri, ara vermeden çalışarak, milyonlarca masum Müslüman’ı çocuk, kadın, yaşlı demeden acımasızca öldürüp, öğütürken; ses çıkarmayanların!
 Bugün Suriye’de yaşananlara müdahale etmek amacıyla, Amerika ve oluşturulan koalisyon güçleri istedi diye katılarak; gerekirse Ortadoğu bataklığında kara harekâtı dahi yapabiliriz beyanları, hazırlıkları, bu dönemde atılan savaş çığlıkları nedendir?
 Filistin’de; camilerimizi bombalayan, masum çocukları, kadınları, yaşlıları sırf Müslüman oldukları için öldürmekten asla çekinmeyen İsrail’e karşı en sert söylemlerde bulunanların; BOP projesi çerçevesinde Amerikan askerlerince yerle bir edilen Irak ve Libya’daki insanlık dramında da böylesine yüksek tonda eleştirilerini duymak, benzer tavrı sergilemelerini görmek, o dönemde ne yazık ki mümkün olmamıştır!
 Bugün asla kabul edilmesi mümkün olmayan görüntülerin yaşandığı Suriye’de, insanlığa kast eden başta İŞİD terör örgütü olmak üzere; tüm terör örgütlerinin gerçekleştirdiği cinayetlerin önlenmesi için ülkemiz tabii ki her türlü desteği vermeli, önlemlerini almalıdır, bunun türlü yöntemleri de vardır, bunu belirlemek ülke yönetiminde olanların asli görevidir.
 Ama sınırlarımıza vaki bir saldırı olmadığı sürece, hiçbir şekilde Türkiye Ortadoğu’da yaşanan bu büyük kargaşanın içerisinde, sıcak savaşın tam ortasında; hele, hele kara savaşlarında asla olmamalıdır.
 Kaldı ki, bu savaş bizim savaşımız değildir. Ülkemizin sınırlarına yapılmış bir saldırı olmadığı gibi sıcak savaşta yer almak, ülkemizin milli menfaatlerinin de çok dışındadır.
 Yüce Atatürk’ün, ‘’ Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ tanımlamasıyla işaret buyurduğu dış ilişkiler hedefi;
 Günümüzde, ‘’ Türkiye artık soğuk savaşın kanat ülkesi değil, bölgenin merkez ve akil ülkesidir.’’ Söyleminin hala çok önünde, ülkemize bu süreçte ne yapılmasını öğütleyen tek gerçektir.
 Yine Büyük Önder Atatürk’ün ifade buyurduğu gibi:
 ‘’ Savaş kaçınılmaz olmalıdır. Bir ulusun hayatı söz konusu olmadıkça savaş bir cinayettir.’’ Tespiti, yaşadığımız coğrafyada sınır komşularımız ve dünya devletleriyle olan ilişkilerimiz için göz ardı edilmemesi gereken en doğru görüştür.
  Ortadoğu ülkelerindeki halk ayaklanmalarına karışmak, Suriye’de yaşanan iç savaşta ÖSO’nun (Özgür Suriye Ordusu) yanında yer alarak, Ortadoğu’nun bu dönüşüm sürecinden pay kapmak adına emperyalist ülkelerin oyuncağı olan bu sıcak savaşın içinde rol alan kimi radikal din gruplarıyla birlikte anılmak, dünya ülkelerinde böyle bir algının ortaya çıkmış olmasını /yaratılmasını, ülkemiz hiç de hak etmemektedir.
Irak’ın kuzeyinde sadece devlet olarak ilan edilmemiş bir Kürt yönetiminin varlığı, ülkemizin güneydoğusunda yapılandırılmaya çalışılan özerk bir bölgenin, Suriye’nin kuzeyinde, iç savaşın dağınıklığından istifade ile kurulması amaçlanan ‘Batı Kürdistan Özerk Bölgesi’’nden sonraki ana hedefin; Amerika’nın BOP’ne uygun olarak kurulması öngörülen yeni bir Kürt Devletinin açılım/dönüşüm planı olduğunu; eminim ki, ülkemizin yönetiminde olanlar bilmekte ve görmektedirler.
Suriye’de yaşanan iç savaş ve bölgedeki sıcak gelişmelere, BM zemininde oluşan ittifak/koalisyon güçleri içerisinde yer alan Türkiye’nin ne ölçüde destek sağlayacağının kararı henüz verilmiş değildir, önümüzdeki günlerde, T.B.M.M bu yönde belki de tarihi bir karar alacaktır.
 İşte tam bu noktada Kıbrıs’ta savaşan, savaşın şartlarını ve sonrasını bilen bir Kıbrıs Gazisi olarak benim tek bir temennim vardır!
 Türkiye Ortadoğu bataklığında süregelen kara savaşlarında olmamalıdır. Mehmetçik, bizim olmayan, milli menfaatlerimizi ilgilendirmeyen bu savaşın içinde bulunmamalıdır.
 Yakın savaş tarihimizde Kore’de Amerika’nın kendi çıkarları için savaşmış ülkemizin, hiçbir menfaati olmayan bu savaşta; sırf emperyal güçler istedi diye, ‘’Milletlerarası Barışı ve Güvenliği ‘’ geri getirmek adına, binlerce kilometre uzakta verilen yüzlerce şehit, kayıp, esaret ve binlerce savaş gazisi tarihimizde yerini almış, bu savaşın nedenleri unutulmuş değildir.( Bk. 10’ların İzleriyle Türkiye - Atilla ÇİLİNGİR.)
 Günümüzde de aynı çıkar güçlerinin talepleri bir kez daha karşımızdadır!
 Yıllardır, ülkemize kan kusturan P.K.K terör örgütünün özellikle yurt dışındaki destek ve güç odaklarına yönelik bu faaliyetlerin durması, bu terör örgütüne dış desteğin kesilmesi, yardım edilmemesi yönündeki ülkemizi yönetenlerin haklı taleplerine yanıt vermeyenlerin, bu konuda ülkemizle iş birliği yapmayanların; bugün Mehmetçik ön cephede, savaşın en sıcak bölgesinde kullanılsın görüşü, hiçbir şekilde kabul edilmemelidir.
 Bu arada, özellikle ülkemizi yönetenlerin; sırf analar ağlamasın diye başlatmış olduğu açılımlar ve dönüşümler sonucu, P.K.K terör örgütü yönetimi ile yapmış olduğu görüşmeler, bu süreçte yapılanlar ortada dururken; Suriye’de Mehmetçiğin katılacağı olası bir kara harekâtında, sıcak savaşta verilecek şehitlerin analarına ne cevap verilecektir?
 Unutulmasın ki savaş, en çok ve daima anaların yüreklerini dağlamıştır. Aslında hiçbir ana yüreği böylesi büyük acıya layık değildir.
 Ama yıllar boyunca Türk Milletinin anaları, babaları nice yiğitlerini savaş denen o canavarın dişleri arasında ve terör belasına kurban vermemiş midir?
 Ve ateş daima düştüğü yeri yakmıştır.
 Suriye’deki savaşın ateşi, ülkemize hiçbir neden uğruna; hele, hele bir başka ülkenin menfaati için düşmemelidir.