Bugüne kadar yalnızca Esad’a destek vermekle yetinen Putin Rusya’sının Suriye parselindeki çatışmalara doğrudan katılması, bölge ve dünya barışı açısından çok dikkatle izlenmesi gereken ve çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir gelişmedir. 

RUSYA’NIN ORTADOĞU SAVAŞINA KATILMASI ÇOK CİDDİ BİR GELİŞMEDİR

Bugüne kadar yalnızca Esad’a destek vermekle yetinen Putin Rusya’sının Suriye parselindeki çatışmalara doğrudan katılması, bölge ve dünya barışı açısından çok dikkatle izlenmesi gereken ve çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir gelişmedir. 

BM Genel Kurulu’nda Obama ve Putin’in yaptıkları konuşmaların rengi, Ortadoğu’da, ABD ve Rusya arasında sürmekte olan rekabetin yeni ve dünya barışı açısından çok tehlikeli bir aşamaya geldiğini gösteriyordu. Dünya medyalarında, Rusya’nın Suriye’deki savaşa silahlı kuvvetleriyle katılması, aktif bir aktör olarak ortaya çıkması, bazı hedeflere hava saldırıları düzenlemesi, yeni dünya düzenini hayata geçirme operasyonlarının kaygı verici bir aşamaya geldiği şeklinde değerlendiriliyor. 

Açıkça ortaya çıkmamış olsa da, dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü olan Çin’in Rusya üzerinden Suriye’de bayrak göstermesi dünya barışı konusunda duyulan kaygıların artmasına neden oluyor. Ayrı bir yazının konusu olmakla birlikte, Çin’in ekonomi politikalarında yaptığı köklü değişiklikler sonrasında ABD ile Çin arasında şekillenmeye başlayan dinamik, ekonomi uzmaları tarafından olduğu kadar, siyasi ve askeri uzmanlar tarafından da dikkatle izleniyor. 

RUSYA, KRİZE RAĞMEN “BEN DE VARIM” DİYOR

Nüfusu, ekonomik kapasitesi ve Kırım’ı ilhakı sonrasında ABD ve AB ülkelerinin uyguladıkları yaptırımlar nedeniyle içine sürüklendiği kriz dikkate alınarak, Rusya’nın artık küresel çapta bir oyuncu olmadığı söyleniyordu. Rusya’nın, bütün olummsuzluklara rağmen geliştirmeye devam ettiği askeri teknolojisinin üstünlüğü unutuluyordu. Rusya bugün, Suriye parselinde ABD önderliğindeki Batılı operasyonlara karşı çıkan hava saldırıları düzenleyebiliyor; “I. Dünya Savaşı sonrasında, Ekim Devrimi nedeniyle haritaların çizilmesinde rol alamadım, ama yeni Ortadoğu haritası çizilirken ben de masada olacağım” mesajı veriyor. 

Sözünü dinletebilir mi?

Rusya, Suriye’deki küresel paylaşım savaşına üstün teknolojiye dayalı silahlarıyla katıldıysa, “dikkate alınması gereken bir bir siyasi aktör” konumunu koruyor demektir. ABD önderliğindek Batılı koalisyonun, bazı Körfez ülkelerinin ve Türkiye’nin yıllar süren çabalarına rağmen Esad hala ayaktaysa, bu direnişte İran’dan çok Rusya’nın rolü vardır. 

ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında hayata geçirmeyi hedeflediği “Büyük Kürdistan” projesi, Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında Boğazlar yoluyla Akdeniz’e inme umudu kalmayan Rusya’nın Kafkaslar üzerinden Basra Körfezi’ne uzanmasını engellemek amacıyla dönemin süper güçlerinden İngiltere ile Fransa’nın kurguladıkları bir paravanaydı.

Konuyla ilgili yazılarımızda hep vurguladık, Kırım Savaşı nenüz noktalanmadı. 

Kafkasya ve Ortadoğu petrol kaynaklarının bulunmasından ve İsrail’in kurulmasından sonra, Batılı emperyalistler açısından, “Büyük Kürdistan” paravanasının önemi daha da arttı. 

İngiliz ideologları tarafından hazırlanan “Büyük Kürdistan” projesi, daha sonraları ABD tarafından devralındı.1991’deki I. Körfez Savaşı sonrasında 36.paralel boyunca bölünen Irak’ın kuzey parselinde, Çekiç Güç’ün kanatları altında, “Büyük Kürdistan”ın çekirdeğini oluşturacak tam teşekküllü bir devlet oluşturma çalışmaları başlatıldı. 

Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesi’nin Suriye’nin kuzeyindeki Cezire, Kobani ve Afrin kantonlarının  birleştirilerek Akdeniz’e bağlanması operasyonu, İran’ın ve Rusya’nın Esad’ı desteklemeleri ve Obama’nın Esad’ın vurulması konusunda ayak sürümesi nedeniyle başarıya ulaşamadı. 

BOP uygulamaları çerçevesinde “Büyük Kürdistan”ın hayata geçirilmesi çalışmaları Suriye parselinde tıkandı. 

Rusya Devlet Bakanı Putin devreye girerek Esad’ı kimyasallarını teslim etmeye ve muhalifleriyle Cenevre’de masaya oturmaya ikna ederek inisiyatifi ele aldı. 

Putin bununla da yetinmedi, eski arka bahçeleri olan Mısır ve Kıbrıs’a da el attı. Seçimle iktidara gelen Müslüman Kardeşler Lideri Mursi’yi bir askeri darbe ile deviren General Sissi ile iki milyar dolarlık silah anlaşması imzalayan Putin, Kıbrıs’ta, ABD’nin bastırmasıyla toplumlararası görüşmelerin başlatıldığı gün, iki savaş gemisiyle Limasol limanında bayrak göstererek, “Ada’nın güneyindeki doğalgaz rezerviyle ben de ilgileniyorum” mesajı verdi. 

RUSYA’NIN DERDİ YALNIZCA TARTUS ÜSSÜ DEĞİL

ABD, Rusya’nın bu ataklarına, çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir atakla yanıt verdi. ABD’nin Ukrayna’yı Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya alarak Rusya’dan koparabilmek amacıyla desteklediği hükümet darbesi, 2004’te Soros Vakfı’nın maddi desteğiyle gerçekleştirdiği ve Batı yanlısı Timoşenko’yu iktidara taşıdığı Turuncu Devrim’in günümüzdeki uygulamasıydı. 

ABD’nin Ukrayna atağı, Putin Rusyası’na karşı sürdürdüğü kuşatma planının bir aşamasıdır. ABD, bu tehlikeli atakla Rusya’yı, Akdeniz’deki en önemli üssü olan Tartus’tan, daha doğrusu Akdeniz’den uzaklaştırmayı, Kırım Savaşı öncesinde olduğu gibi, Karadeniz’in kuzeyine hapsetmeyi, Kıbrıs’ın güneyindeki 12. Afrodit parselinden NOBLE şirketi tarafından çıkaracağı doğalgazı Türkiye üzerinden Ukrayna ve Avrupa ülkelerine ulaştırmayı ve bu ülkeleri doğalgaz açısından Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarmayı hedefliyor. 

Putin Rusyası’nın, İran’la birlikte Esad’a güçlü destek vermesinin ve bugünlerde Suriye’deki paylaşım savaşına askeri gücüyle fiilen katılmasının nedeni, yalnızca, Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki Tartus askeri üssü değildir. Putin ABD’nin, Rusya ve Türkiye’yi saf dışı ederek Ortadoğu enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını tamamiyle kendi kontrolüne almak istemesinden, İsrail’i bölgenin en güvenli enerji terminali yapmak istemesinden, Akdeniz’i Batı Gölü’ne dönüştürme çalışmalarından, Ortadoğu petrol ve doğalgazını “Kürt Koridoru” içinden Akdeniz’e akıtma planından ve Kıbrıs’ın güneyinden çıkarılacak doğalgazı Doğu Avrupa ülkelerine pompalayarak Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarma çabalarından  büyük rahatsızlık duyuyordu.

UKRAYNA/KIRIM KRİZİNİN YEREL BİR SORUN OLARAK KALMASI MÜMKÜN DEĞİLDİ

Jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle, Ukrayna/Kırım krizinin yerel bir sorun olarak kalması mümkün değildi. Kırım/Ukrayna krizinin dinamikleri çok boyutluydu; Karadeniz coğrafyasıyla sınırlı değildi. Putin Osmanlı’nın Kırım’ı elde tutarak Çarlık Rusyası’nı Azak Denizi’ne hapsettiğini biliyordu. Putin Rusyası, Çarlık Rusyası’nın Akdeniz’e inme azmi ve kararlılığını da unutmuş değildi. 

Bu tarihi gerçekler ışığında, Ukrayna ve Kırım kadar, yüzyıllar süren kararlı bir politika sonrasında Akdeniz kıyısındaki Tartus’ta elde ettiği askeri üs nedeniyle Suriye, Rusya açısından çok önemli bir coğrafyadır. O nedenle Rusya, hem Ukrayna’da ve Kırım’da hem de Suriye’de, dünya barışını tehlikeye sokan siyasi ve askeri hamleler yapmaktadır. 

Ukrayna/Kırım ve Suriye konularında geri adım atmaları, hem ABD’nin hem de Rusya’nın imaj erozyonuna uğramasına neden olacağından, iki küresel aktör arasındaki gerginlik tehlikeli bir şekilde tırmanmaktadır. 

ULUSLAR ARASI HUKUKA SAYGI DUYAN YOK

Başta ABD olmak üzere pek çok ülke 16 Mart’ta Kırım’da yapılan referandum sonuçlarını tanımayacaklarını ilan ederken, Rusya Kırım Parlamentosu’nun kararını gerekçe göstererek, en büyük deniz üssünün bulunduğu Kırım’ı bir referandum oyunuyla ilhak etmişti. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü garanti eden 1995 Budapeşte Anlaşması’nın altında Rusya ile birlikte imzası bulunan ABD ve İngiltere’nin Kırım’ın Ukrayna’dan koparılması karşısında ekonomik yaptırımlarla yetinmesi, uluslararası hukukun iflas ettiğinin en çarpıcı göstergesiydi. 

BOP’u hayata geçirme bağlamında Irak’ta, Libya’da ve Suriye’de yaşanan insanlık dışı katliamlar, yağmalar, sürgünler dünyanın kurtlar sofrasına dönüştüğünün ibret verici tablolarıdır. 

Uluslararası hukuka saygı duyan yok; dünya kurtlar sofrasına dönüştü. Güçlü olan yasayı belirliyor. Bu sorumsuzluğun dünyayı bir kaosa sürüklemesi kaçınılmaz bir son gibi görünmektedir. 

UKRAYNA/KIRIM KRİZİ YENİ BİR DÜNYA SAVAŞINA NEDEN OLABİLİR Mİ?

Bugünlerde Ukrayna coğrafyasında, Suriye’de, küresel liderliğini Ortadoğu enerji kaynakları üzerinden sürdürmek isteyen ABD ile “Bu paylaşım savaşında ben de varım” diyen Rusya arasında, çok tehlikeli bir güç gösterisi yaşanmaktadır. Ukrayna ve Suriye krizlerine kısa zamanda bir çözüm bulunamaması halinde, iki  nükleer güç arasında tırmanacak tartışmalar, küresel bir çatışmanın fitilini ateşleyebilir. 

Günümüzde ABD ile Rusya arasında, Kırım’ın ilhakı sonrasında Ukrayna’da ve Suriye’de yaşanan gelişmeler nedeniyle ortaya çıkan krizin bir benzeri, 1962’de, Küba’ya yerleştirilen füzeler nedeniyle yaşanmış ve iki süper güç, dünyayı felakete sürükleyebilecek bir nükleer savaşın eşiğine gelmişlerdi. Sovyetler Birliği Lideri Kruşçev’in bastırması sonucunda kriz, ABD’nin Karadeniz kıyılarımıza konuşlandırdığı füzelerin sökülmesi ile son bulmuştu. 

Ukrayna/Kırım ve Suriye krizlerinin devamında da, başta “Suriye’nin yeni düzeni/Tartus Üssü”, “Büyük Kürdistan” projesi ve Kıbrıs olmak üzere, Türkiye’yi yakından ilgilendiren konular gündeme gelebilir.

Son zamanlarda Yemen’de, İran yanlısı Husiler bölgesinde, Suudi Arabistan’ın rezervleri kadar petrol bulunduğunun ortaya çıkmasından sonra ABD ile İran arasındaki yakınlaşmalar, Çin’in Esad’a destek vermeye devam eden Rusya ile birlikte Doğu Akdeniz’de ortak askeri tatbikat yapması, Suudi Arabistan ile Türkiye’nin Esad’a karşı, El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’ni de içeren Fetih Ordusu’na lojistik ve istihbarat desteği sağlamalarına ABD’nin şiddetle karşı çıkması, dünya barışını da Türkiye’nin güvenliğini de tehdit eden gelişmelerdir. 

Asla unutmayalım; Kırım ve Kıbrıs’taki gelişmeler, tarihin her döneminde, Anadolu’nun kaderinde belirleyici rol oynamıştır.  Kırım Savaşı bazı yeni aktörlerin de eklenmesiyle kaldığı yerden devam etmektedir.”