İdlib/Han Şeyhun katliamını ve bu katliam gerekçe yapılarak Esat’ın Humus/Şayrat’taki kimyasal silah deposunun vurulması operasyonunu doğru okuyabilirsek, bundan sonra Suriye’de neler yaşanabileceğini öngörebilmek hiç de zor olmayacaktır. 

Yazının devamını okumadan önce, bir önceki yazımızdaki “11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler’in vurulması nasıl Irak’ın işgaline gerekçe yapıldıysa, İdlib/Han Şeyhun katliamı da Suriye’nin işgali için gerekçe olarak kullanılacaktır” değerlendirmemizi bir kenara not edin.. 

İki küresel aktör arasındaki kırıcı olmamaya özen gösterilen sürtüşmelerden anlaşılıyor ki, Ortadoğu’nun kaderi ABD ile Rusya arasında varılan yeni bir Yalta Anlaşması’yla “(1945) çizilmiş gibidir. ABD ve Rusya’nın, “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız” söylemi, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü garanti eden 1995 Budapeşte Anlaşması’nda olduğu gibi, her iki tarafın çıkarları çerçevesinde geçerlidir. Bilindiği gibi, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü garanti eden Budapeşte Anlaşması’nın altında ABD, İngiltere ve Rusya’nın imzaları vardır. Fakat bu imzalar, Putin’in bir referandum oyunuyla Kırım’ı Ukrayna’dan koparıp almasına engel olamamıştı.

Trump’ın İdlib’te (Han Şeyhun’da)  sarin gazıyla katliam yaptığı söylenen Esat’ı Kızılderili baltalarıyla (Tomahawk füzeleriyle) vurmadan önce Rusya’yı haberdar etmesi, Suriye’nin, yeni bir Yalta ruhuyla parsellenmekte olduğunun delilidir. Putin’in “düzmece” olarak nitelediği İdlib/Han Şeyhun katliamı sonrasında Esat’ın Şayrat’taki kimyasal silah deposuna füze saldırısı düzenleyen ABD, Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana Suriye savaşına ilk kez doğrudan katılmış oldu. Bu gelişme, ‘Trump Ortadoğusu’nun  ‘Obama Ortadoğusu’ndan çok daha hareketli ve sonuç alıcı çatışmalara sahne olacağını gösteriyor. Esat’ın kimyasal silah deposunun bulunduğu Şayrat Hava Üssü’nün füzelerle vurulması Suriye denkleminde köklü değişiklikler yapmadı, ama büyük bir hareketliliğin başlangıcı oldu. Putin, “Duyumlarımıza göre, Şam yönetimini suçlamak amacıyla, düzmece kimyasal saldırılar hazırlanıyor. Bunlardan birinin Başkent Şam’ın güneyine yapılması büyük olasılık” diyor ki, ciddiye alınması gereken önemli bir uyarıdır. 

SURİYE KRİZİ NASIL ÇÖZÜLECEK?

“Suriye krizi nasıl çözülecek?” sorusuna yanıt ararken, ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın kartvizitine dikkat çekmek isteriz. Tillerson’ın “ExxonMobil eski CEO’su” kimliği, “ABD Dışişleri Bakanı” kimliğinin önündedir ve çok daha önemlidir. ExxonMobil’ı yönettiği dönemde, Çin’in egemenlik alanı olan Çin Güney Denizi’nde petrol aramaları yapabilmiş ve buradaki adacıklarda depolar, rafineriler kurabilmiş olan Tillerson’ın Suriye krizine dayatacağı çözüm, petrol tabanlı bir çözüm olacaktır. Bu nedenle, Tillerson’ın “Kürt Koridoru”na baştan beri karşı duran Rusya, İran ve Türkiye için ayrı ayrı çözümler önermesi/üretmesi gerekiyor. 

Bu çözümler eler olabilir?..

Batı’nın Ortadoğu’ya ilişkin planları, her zaman, Türkiye ve İran’ın kontrol altına alınması ve Rusya’nın bir şekilde pasifize edilmesi temeline dayanır. 

Ukrayna’da önü kesildiği için AB ülkelerine petrol ve doğalgaz ulaştırmada zorlanan Rusya, Türk Akımı Anlaşması’yla bu sorununa çözüm bulduğu için, “Kürt Koridoru”na karşı çıkma konusunda eskisi kadar ısrarcı olmayabilir. Afrin’de ve Münbiç’te kollarında YPG armalarıyla dolaşan ABD ve Rus askerlerini bir hatırlayalım.. Bu hafta Moskova’yı ziyaret edecek olan ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, Putin’i, Esat’sız bir Suriye’de de üslerini ve kazanımlarını elde tutabileceğine inandırırsa, Rusya’nın Esat’a ve İran’a bakış açısı değişebilir. 

İRAN’A MESAJLAR

Tillerson’ın ilk yurtdışı ziyaretlerini Ankara ve Moskova’ya yapmış olması, öncelikle İran’a verilmiş bir mesajdır. ABD, Rusya ile birlikte Esat’a destek veren İran’ın bölgede, özellikle de Irak ve Suriye’de geniş nüfuz alanları elde etmesinden rahatsızdı. İran da bunun farkındaydı; Bağdat yönetimiyle Kerkük petrollerini Basra’ya akıtmayı hedefleyen boru hattı anlaşmasını imzalamasının arkasında bu kaygılar rol oynamıştı. Çin’in en önemli petrol tedarikçisi olan İran, bu anlaşmayla Pekin’in desteğini hedeflemişti. İran, güçlü bir petrol tedarikçisi olarak Çin’e göz kırpıyor, ama dünyanın en büyük dört bankasının sahibi olan Çinli Li ailesi ile bir dünya devleti peşinde olan ABD ve İngiliz merkez bankalarının sahibi ünlü Rothschild ailesi arasındaki girift ilişkileri gözardı ediyor olmalı.. 

Hatırlanacağı gibi, Fırat Kalkanı operasyonundan büyük rahatsızlık duyan İran, Türkiye’yi “Suriye’deki davetsiz misafir” ilan etmiş ve “Ya çıkar ya da çıkarılır” demişti. Rusya, Suriye’deki kazanımları konusunda ABD’den yeterli garantiler alabilirse, bu defa da İran, “Suriye’deki davetsiz misafir” konumuna kendi düşebilir ve “Bugüne kadar gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederiz, ülkenize dönebilirsiniz” denilebilir. İran, Rusya açısından bölgesel bir rakip olduğundan, Suriye krizinin su yüzüne çıktığı 2011’den bu yana Esat’a destek konusunda elele yürüyen Moskova ile Tahran’ın Esat’ın geleceği konusundaki bakış açıları değişebilir. Moskova ve Tahran’ın, petrol ve doğalgaz tedarikçisi olarak da, birbirlerinin rakibi konumunda oldukları unutulmamalıdır. 

TRUMP KİMİN ADAMI?

Trump’ın olası Ortadoğu politikasını irdelerken İsrail’i gözardı edemeyiz. Bu konuda en önemli soru şu: Trump kendisini başkanlığa taşıyan ABD derin kurumlarıyla mı yoksa ABD’yi yöneten siyasi kadroların oluşumunda, dolayısıyla Ameika’nın dış politikasının oluşumunda önemli rolleri olan Rothschild ailesiyle mi elele yürüyecektir? 

ABD’nin Ortadoğu petrol zenginliğinden ve dağıtım yollarının kontrolünden vazgeçmesi mümkün değildir. Trump, Ortadoğu petrol ve doğalgaz rezervlerine el koyarken, ABD derin kurumları, Rothschild ailesi ve petrol sektörü arasında nasıl bir denge kuracaktır? 

Esat’ın kimyasal depolarının Kızılderili baltalarıyla vurulmasında, Çin için de mesajlar vardı. İran’ın Kerkük petrollerinin Basra’ya yönlendirilmesi çabalarına destek vermemesi istenmektedir. Trump’ın saldırı emrini, Çin liderini ağırladığı Florida’daki malikanesinden vermesi çok anlamlıdır. ABD, Ortadoğu’daki “işlerini” toparlayıp, biran önce Uzakdoğu’ya yönelme kararlılığındadır. 

TRUMP AMERİKASI VE TÜRKİYE

Trump’ın, rengi hala belli olmayan dı politikası nedeniyle, dünyanın çeşitli bölgelerinde, uzun vadeli hesaplara bağlı olarak, çok ciddi sürprizler yaşanabilir. Trump, her şeyden önce bir işadamı. Öngörülemeyen zamanlarda oluşturduğu şoklarla rakiplerinin başını döndürmek, her zaman başvurduğu ve sonuç aldığı taktiklerdir. 

Trumplı ABD ile Türkiye ilişkileri de referandum sonrasında netleşecektir. 

Tillerson’ın dışişleri bakanı olduğu bir ABD, Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrolde ısrarcı olacaktır. Türkiye’nin “Kürt Koridoru”nu ne ölçüde tolore edebileceği test edilecektir. ABD’nin Trump’lı döneminde hem Suriye’de hem de dünyada öngörülemeyen sürprizlere hazırlıklı olalım.