Son günlerde ülkemizin terör belası ve vahşice suç işleyen insanlar tarafından rahatsız edilmesi hepimizin sorunu haline gelmiştir. Bu duruma duyarsız kalmak mümkün değildir. Bu nedenle çok ciddi olarak, bu vahşi davranışı yapanlara karşı devlet, hükümet ve millet olarak kısa zamanda tedbirler almak zorundayız. Dahası insanları suça yönelmede uzak tutmak ve yaşanılır bir dünya kurmak hepimizin görevi olmalıdır. Bilinen gerçek şudur ki; suç ve suç kavramı insanlık tarihi kadar eskidir. Yani suç insanlık var olduğu sürece devam edecek bir toplumsal olgudur. Öyleyse toplumlar suç önleme çalışmalarında geçmişi hatırlatıp iyi ve kötü olayların karşılaştırmasını yaptıracak olan eğitime önem vermelidir.

Bu öğreti de en çok “tarih” bilimini çocuklarımıza öğretmekle sağlanır. Tarihte ibretler alınırsa; çocuklarımız gelecekte kendi evlatları ve torunlarına güzel örnek olur ve güzel hasletler bırakırlar. Bu öğretinin en önemli ayağından biri de “Peygamber Kıssaları’dır.” Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi üç semavi dinin ortak anlatımına göre, peygamberlerin Tanrı tarafından gönderilme sebepleri suçu önlemek ve güzel yaşamı gerçekleştirmektir. En önemlisi ise Tanrının yarattığı ve canlılar içerisinde en kutsal varlık olan insanı; iyiye, güzel ve doğruya yönlendirmektir. Başka bir deyimle eşref-i mahlûkat olarak yaratılmış insanların birbirlerinin haklarına zarar vermeden yaşamlarını sürdürürken tanrıya ibadetten de geri kalmamaktır.

Kısacası; dinler insanlığın “günah” işlemesini önlemek için inançsal kurallar koymuş; hukuk ise “suç işlemesini” önlemek için bir dizi hukuksal yaptırımlar getirmiştir. Peki, “günah” işlemenin veya suç işlemenin önüne tamamen geçile bilinmiş midir? Bu soruya yüzde hesabı ile cevap vermek çok zordur. Övünçle söylemek gerekirse uygar toplumlar gerek devlet olarak gerekse hükümetler olarak suç işlenmesini önlemek için büyük çabalar sarf etmişlerdir. Dünya da suç-günah işlememesi için uyarılan ilk insan Âdem Peygamberin oğlu Kabil'dir. Tarihte ilk cinayet günahını işlemiş insan, kardeşi Habil’i büyük bir kıskançlık içinde kalıp öldüren Kabil’dir. Gerek Hıristiyanlık, gerek Musevilik gerekse İslam’da hikâyelerin anlatımında bazı küçük farklılıklar olsa da temelde olay aynıdır; ilk günah kıskançlık ve daha büyük olma isteği, daha doğrusu sevgi(aşk) hırs yüzünden işlenmiştir. İşte bu kardeş cinayetinin yanlışlığını tüm insanlığa öğretilmesi bile birlikte yaşamak için örnek olabilirdi. Ama acıdır ki; bu ve benzeri olaylar milyarlar defa devam etmiştir. Aşk olsun bu olay da ibret almayan insanlığa!..

Gerek hukuk gerekse semavi dillere göre Âdem’in oğulları arasında yaşanan bu olay günahtır, yazıktır, suçtur. Peki, suç nedir? Suç, genel olarak “yasaklanan” veya “cezalandırılan” davranışlara denir. Hukuki açıdan ise, hukuk düzeni tarafından ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımına bağlanmış fiildir.

Yeni suçların oluşumunun engellenmesi, suça karışan şahısların ıslah edilmesi ve topluma kazandırılması toplum güvenliği açısından çok önemlidir. Gelişen teknoloji ve hayat standartlarının yükselmesiyle gerek yaşamını suçtan elde ettiği para ile idame ettirenler gerekse suça meyilli kimseler suç işleme yöntemlerini ve suç araçlarını değiştirmişler ve yenilemişlerdir. Zamanla bu yenilik de devam etmektedir. Sosyal güvenliğe önem veren ülkeler yeni nesil suçlar ve bu suçların yöntemleri ile mücadelede etkin ve uygulanabilir yöntemler geliştirmekte ve bu yollarla suç ve suçluların önüne geçmektedirler. Meydana gelen suçların aydınlatılmasından fazla güvenli bir toplumun asıl ihtiyacı ise suçun işlenmeden önlenmesidir. Çünkü işlenen suçtan mağdur olan bir kimse o suç aydınlatılıp faili yakalansa bile kendisinin mağduriyetinin giderildiği konusunda geçirdiği travma nedeniyle yine de mutlu değildir. Yani bu suçun failinin yakalanması toplum vicdanın rahatlaması açısında elbette önemlidir. Ama en önemlisi hiç kimsenin mağdur olmaması için önlemlerin alınmasıdır. Eğer suç işlenmemesi için bu önlemler tüm dünya toplularının ortak kararı ile alınırsa dünya çapında dünya da insanların rahat ve huzurlu yaşamı güzel bir durum arz eder.

Toplum huzuru için suç önleme çalışmalarında devletin veya sivil toplum kuruluşlarının çok sıkı bir şekilde işbirliği yapmaları gerekmektedir. Ama gözden kaçırmamamız gereken en önemli faktör ise bireylerin suç önlemede duyarlı olmaları gereklidir ve de çok çok önemlidir. Unutmayalım ki, şahsi disiplin toplumsal disiplini getirir. Suçu önlemek sadece devletin ve hükümetlerin görevidir diyerek işin içinde sıyrılamayız. Sorunun üstesinde gelmek için, milletçe devlete ve hükümete yardımcı olmak gerekir. Bu bağlamda suç önleme programları ve evlatlarımıza sahip çıkama önerilerimin en önemli şunlardır:

  • Sokak çocuklarının suç işlemelerinin önlenmesi için 18 yaşında küçük çocukların velilerini de kanunen sorumlu tutmak.

  • Suça itilmiş ve ceza almış mahkûmları açık ceza evlerinde tutularak üretime yönelik çalışmaları ciddi bir şekilde desteklemek.

  • Hapishanelerde “Bizim Okul” sistemi ile genel branşlar da çok ciddi bir şekilde eğitim yaparak diploma vermek.

  • Evlilik yapacak çiftlere evlilik öncesinde çocuk yetiştirme sorumlulukları hakkında belediyeler tarafından uzmanlar eşliğinde kesin bir şekilde iki saat bile olsa eğitim verilmek.

  • Çocuk Esirgeme Kurumları’nı devletin kolluk kuvvetleri ve psikoloji uzmanları ile birlikte kesintisiz bir şekilde her ay denetlemek.

  • Sabıkalı suçluları, topluma kazandıracak ve ekonomik yönden rahatlatacak, mesleki eğitim vermek.

  • Suça itilen çocuklara yönelik yoğun gözetim ve takip faaliyetleri ve eğitim vermek.

  • Çocuklarımızı, şiddet içeren filmlerden uzak tutmak.

  • Aile içi şiddete son vermek.

  • Çocuklarımıza kötü örnek olacak davranışlardan kaçınmak.

  • En önemlisi, “eğiticileri” çok iyi bir şekilde eğitmek.

  • Suç ve cezayı orantılı olarak uygulayıp, asla tavizler vermemek.

  • Ekonomik doygunluğa ulaşmak için; devlet, hükümet ve millet olarak hızlı bir şekilde, sabırlı-kanaatkâr bir anlayışla tüketim toplumundan, üretim toplumuna geçiş planlarını yapmak.

  • Evsiz, kimsesiz ve uyuşturucu bağımlısı herkesi, kontrol ve tedavi edecek sistemi acilen kurmak.

  • Kesici, yaralayıcı ve öldürücü silah taşıma yasağı kanunlarının uygulanmasını sağlayacak yasaları çıkarmak.

  • Suç ve suç işleme önlemede en önemli merkez olan yargıyı (Avrupa Birliği uyarıları dinlenmeden çünkü bu devletler her türlü kalkınma ve eğitimlerini tamamlamış ülkelerdir. Bizleri anlayamaz durumdadırlar.) güçlendirecek kanunlar çıkarmak.

  • Suç önleme çalışmalarının en önemli ayağı olan güvenlik güçlerini yetkilerini yasa ile güçlendirmek.

  • Kız çocuklarımızı yüzde yüz eğiterek aile kurumunu anne şefkati kutsallığı ile güçlendirerek temiz toplum yetiştiren anlayışı yerleştirmek.

  • Ülke gençlerini mesleki eğitime yönlendirerek kısa zamanda meslek sahibi yaparak; doğal kaynaklarımızı işleten, üreten ve ekonomide güçlenen ülke konumuna getirmelerini sağlayarak maddi doyumsuzluğu yok etmek için uzun vadeli planlar yapmak.

  • Kim ne derse desin ülke insanına dini ve milli eğitim-öğretim-verilerek; manevi ve milli değerlerine ve de insan haklarına; saygılı, saygın ve sahip çıkan vatandaş yetiştirmek.

  • Sosyal medyayı dinlenir ve izlenir duruma getirecek yasal düzenlemeleri yapmak.

    Çocuklarımızın kimlerle oturup kalktığını ve de hangi gruplarla sosyal ilişik de olduklarını bilmek.

  • Asla ve vazgeçilmez öğreti olarak: Erkek çocuklarına; kadınlarımıza kızlarımıza, ahlaksızca değil de; saygın ve saygılı davranmalarını öğretmek.

Günümüz dünyasında tüketim toplumuna damgasını vuran doyumsuzluk ve her şeyi elde etme arzusu insanları sınır tanımaz bireyler haline getirmektedir. Gençlerin çalışmadan ve kısa yoldan zengin olma arzusu suç önlemede zaman zaman ailelerle birlikte devleti de zorladığı gözden kaçmamalıdır.

Suç önleme için bütün anlattıklarımızı özetlersek; sevindirici olan, bin yıllardır, insanın insana işkence, tecavüz, hakaret ve ölümcül saldırı yapamaması, insanın doğaya ve hayvana zarar vermemesi için çalışmalar yapılmıştır. Dünya devletleri katrilyonlar tutarında bütçeler harcayarak güvenlik önlemleri almak için kurum ve kuruluşlar oluşturmuşlardır. Buna rağmen tam başarı elde edilememiş olsa bile; bu güzel çalışmalar sonucu, inancım şudur ki; aile, millet, devlet ve hükümetler suç önlemede işbirliği yapar ise; büyük bir yüzde oranı ile suç önleme de başarıya ulaşmış olur. Yani; çocuklarımıza, merhamet ve şefkat verirsek, işte o zaman; cinayet, felaket, cehalet ve rezalet son bulur barış içinde yaşarız inancındayım.

Not: 13 Ekim 1923’de Ankara Başkent ilan edildi; 92. Yılı kutlu olsun. Ankara Cumhuriyet’in başkenti olarak rastgele seçilmemiştir. 1290 yıllarında kurulup 1354 yılında Osmanlı topraklarına katılan, Ahi Cumhuriyeti’nin de başkentliğini yapmıştır.