Bugün bize çok büyük bir ada olarak görünen Kıbrıs; o gün sınırları 20 milyon kilometre kare olan Osmanlı İmparatorluğu yöneticileri için çok çok küçük bir yere olarak kabul ediliyordu, bu nedenle de elbette Osmanlı için “Kıbrısçık’tı!” “Şu Kıbrısçık adasının fethi gayri elzem oluptur,” sözü ise II. Selim’e ait bir sözdür. Peki II. Selim bu sözü niçin söylemiştir, derseniz eğer?

Çünkü; 1569 Haziran ayında İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs’ta satmaları olayına çok hiddetlenen II. Selim, derhal Venedik’e bir elçi göndererek Kıbrıs’ın Osmanlı Devleti’ne terkini istedi. Bu isteğin Venedik tarafından reddi üzerine sefer hazırlıklarına başlandı. Aslında Kıbrıs’ın Osmanlı Devletince fethini mecburi kılan birçok sebep vardı.

Osmanlı Devleti’ni, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık, Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak Kıbrıs’ın, büyük deniz gücüne sâhip Venedik Cumhuriyeti’nin elinde bulunması bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticaret ve hacıları taşıyan yolcu gemileri, Akdeniz’de Hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor, Venedik de bu korsanları himâye ediyordu. II. Selim Han, hazırlıkları bitirdikten sonra, divanı topladı ve divanda Kıbrıs’a yapılacak sefer masaya yatırıldı. II. Selim

Şu Kıbrısçık adasının fethi gayri elzem oluptur.”

Divan-ı Hümayun toplantı halindeydi. Fatih’ten sonra Padişahlar, ancak çok önem verdikleri toplantılara katılırlardı. Veziriazam Sokollu, bu meselede nedense tereddüt gösteriyordu:

Böyle küçük bir adanın zaptı, em uzun sürebilir Sultanım!.. Hem de Saltanatınıza ne ilave edebilir ki? Üstelik 40.000 duka altını vergilerini her yıl muntazaman öderler!..” Padişah bu sözlere sinirlendi:

Sen ne söylersin Paşa!.. Billur kâsede de olsa, bal şerbeti içindeki küçük bir sinek, sizlerin midesini bulandırmaz mı yoksa?” Divanda bulunan büyük Türk denizcisi Piyale Paşa, Hünkarı sakinleştirmek istedi:

Yeter ki siz ferman buyurun Sultanım!...” Dedi. Sonra Sokollu’ya dönerek ilave etti:

Koca Vezirimiz de bilir ki, o adada üslenen Venedik korsanları ticaret teknelerimize musallattırlar.” Sokollu taraftarı olan ikinci Vezir Pertev Paşa söz istedi:

Alaman(Alman) kafiri ve Acem Şiileriyle sulh yaptığımız şu günler, Kıbrıs seferi için bulunmaz ganimettir.” Padişah başını öne doğru, Sokollu ise yana doğru salladılar.

Sen ne düşünürsün Lalam?”

II. Selim’in hocası Lala Mustafa Paşa, Divan’da 6. Vezir idi. Padişah onun da fikrini öğrenmek istiyordu:

Muhakkak hatırlarsınız ya Devletlûm. Kıbrıs eşkıyaları gençliğinizde de sizi meşgul ederlerdi. Bir kere, içinde atlarınız da bulunan bir tekneyi vurmuşlardı!” Padişah tebessüm etti:

Öyle olmuştu Lalam, öyle olmuştu.”

Şeyhülislam Ebussuud Efendi susuyordu. II. Selim ona hitabetti:

Muhterem Hocamız...Kerem ediniz...bizleri aydınlatınız buyurunuz...”

İstanbul ve Osmanlı sınırları dışında bile sayılan sevilen büyük Âlim, beyaz sakalını sıvazlıyordu. Tane tane konuştu:

Devr-i Saadet’ten hemen sonra İslam Mücahitleri, Kıbrısçığı dahi küfürden kurtarmışlar idi. Sonraları Venedik keferesi ol beldeyi işgal ile fitne ve fücura dalmışlar. Şol kadar ki, mübarek yolculuğa çıkan Hacı teknelerimize dahi tecavüz cüretinde bulunmakta imişler.”

Bu inandırıcı sözler üzerine Padişah, “Ne dersin” gibisinden Sokollu’ya baktı. Veziriazam kati olarak azınlıkta kalmıştı. II. Selim son sözünü bildirdi:

Fermanımızdır: Kıbrısçık Biiznillah feth oluna!”

15 Mayıs 1570... Kurban Bayramı arefesi...Lala Mustafa Paşa 56 parça harp gemisiyle, denizcilerin piri Barbaros’un Beşiktaş’taki türbesini ziyaret etti. Kurbanlar kesildi. Sonra da denize açıldı. Bizzat Padişah bu mücahitleri Yedikule’ye kadar yolcu etti, duada bulundu. Piyale Paşa daha kıdemli olmasına rağmen, bu seferin serdarlığına Lala Mustafa Paşa tayin edilmişti. Çünkü Kıbrıs’ta kara savaşı yapılacaktı ve o da iyi bir karacıydı.

Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda 8 Eylül 1570’te Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı. Üzücü olan ise uzun süren Kıbrıs kuşatması ve fethi çok pahalıya mal olmuş, Türkler bu savaşta 50 bin şehit vermişlerdi. Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında Venedik bütün Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Papa V. Piyer’in yoğun faaliyetleri neticesinde İspanya Kralı II. Filip ve Malta Şövalyeleriyle Venedik arasında bir ittifak kuruldu. İspanyol Kralı Filip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemiden meydana gelen Haçlı donanması, 6 Ekim 1571’de İnebahtı önlerinde görüldü. Osmanlı savaş divanında Kılıç Ali Paşa’nın şiddetli muhalefetine rağmen, Kaptan-ı derya Müezzinzade Ali Paşa, donanmada cenkçi ve kürekçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan, düşmana saldırılması yönünde karar aldı. Nihayetinde Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı. Sadece sağ kanadı komuta eden Kılıç Ali Paşa, Düşmanın sol kanadındaki Malta donanmasını yok edip kayıp vermeden bölgeden çekildi. Bu başarı Hıristiyanlara hiçbir kâr getirmedi. Hıristiyanlar kazandıkları bu zaferin şerefine heykeller dikmekle meşgulken, bizzat II.Selim’in emriyle hummalı bir çalışma içine giren Osmanlı tersaneleri, 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücuda getirdi.

Bu arada savaşa rağmen İstanbul’da ikametini sürdüren Venedik elçisi Barbaro, Osmanlı donanmasının mahvedilmesinden sonra Sokollu’nun tavrını merak ediyordu. Acaba Osmanlıları istedikleri şekilde bir sulha zorlayabilecekler miydi? Çok geçmeden Sokollu’yla bir konuşma fırsatı bulduğunda Osmanlı sadrazamının son derece rahat olduğunu gördü, hatta tepeden bakan alaycı tavrın altında ezildiğini hissetti. Sadrazamın şu sözleri ise hem tarihe geçiyor, hem de gelecekle ilgili niyetlerini açıkça sergiliyordu:

İnebahtı Deniz Savaşı’ndan sonra cesaretimizin sönmediğini görüyorsun. Sizin kaybınızla bizimki arasında fark vardır. Biz sizden Kıbrıs Adası’nı alarak kolunuzu kestik; siz ise donanmamızı mağlup etmekle sakalımızı tıraş etmiş oldunuz. Kesilen kol yerine gelmez. Lakin tıraş edilmiş sakal daha gür olarak çıkar.”

Daha sonra donanmanın çok süratli bir şekilde tamamlanmasını isteyen sadrazama; Kılıç Ali Paşa şöyle deyince:

Belki tekne hazırlanması mümkündür. Ancak iki yüz gemiye beş altı yüz lenger (gemi demiri), palamar ve ip ve her gemiye yelken vs. tedarikine imkân olmaz,” deyince Sokollu Mehmet Paşa:

Muhterem Paşa hazretleri! Sen bu devlet-i aliyyeyi henüz tanımamışsın. Allah aşkına şuna inan! Bu devlet öyle bir devlettir ki, isterse bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden ve yelkenlerini atlastan yapmakta güçlük çekmez. Hangi geminin gerekli alet ve yelkenini yetiştirmezsem dediğim biçimde benden al.”

Bu sözler üzerine heyecanlanan Ali Paşa ayağa fırlayıp saygı ile sadrazamın elini öpmüş ve “Kesin olarak inandım ki bu donanmayı tamamlarsınız,” demiştir.

Müezzinzade’nin eliyle kaptan-ı deryalığa getirilen Kılıç Ali Paşa, 13 Haziran 1572’de yeniden güçlendirilen büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da galip gelmelerine rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler, kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması, Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesaret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzaladığı antlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı Devleti’ne ait olduğunu kabul etti. Kânun devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka haraç, 1500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca Kıbrıs Seferi’nin tazminatı olarak üç senede ödenmek üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.

Kısacası: Bundan sonra Kıbrıs’ın Fethi ile: Doğu Akdeniz ticaret yollarının güvenliği sağlandı. Mısır, Suriye ve Anadolu kıyılarının güvenliği sağlandı adaya Anadolu’dan giden Türkler yerleştirildi. 1878’e kadar da Türk idaresinde kaldı. Geçici olarak İngiltere’ye bırakılan Kıbrıs Adası’nda 1959’da bağımsız bir devlet, 1974’ten sonra da adada iki ayrı devlet oldu. Kıbrıs Harekâtı sonrasında ise 1976'da Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. 15 Kasım 1983'de ise Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, ‘kendi geleceğini tayin etme’, hakkını kullanarak oy birliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etmiştir. İnşallah KKTC’nin bağımsızlığı tüm dünya devletleri tarafından tanınır. Bugün eğer Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız ise elbette ki; önce II. Selim’in stratejik dehasına borçludur. Ama unutmamamız ve rahmet okumamız gereken önemli devlet adamlarından biriside Kıbrıs Fatihi Lala Mustafa Paşa’dır. Bir gün yolunuz Eyüp Camii’ne düşerse Eyüp Camii içerisinde ve Ebu Eyüp el-Ensarî Hazretleri türbesinin sağ tarafında ve hemen bitişiğinde mezarı olan Lala Mustafa Paşa’ya da uğrayıp dualarımızı eksik etmezseniz en azından bir vefa borcumuzu ödemiş oluruz diye düşünüyorum!...

Not: Bir gün inşallah KKTC’nin kuruluş yıldönümleri( 20 Temmuz’da) bu mezarın ziyaret edilmesiyle de taçlanır diye temenni ediyorum!..