Öğrencilik ve ilk gençlik yıllarımızda Dünya, İkinci Dünya Harbinin yarattığı korkunç kıyımın ve peşinden gelen Soğuk Savaş döneminin etkisindeydi. Son büyük savaşta Nazi Almanya’sının krimatoryumlarında insanların gazla zehirlendiği, fırınlarda yakıldığı, sabun yapıldığı, kobay olarak deneylerde kullanıldığı, soykırım acı hatıralarının çok taze olduğu günlerdi. Dolayısıyla ABD öncülüğünde Batı Dünyası  tarafından savunulan insan hakları ve demokrasi kavramları önemli ve anlamlıydı. Üyesi olduğumuz Batı Blokunun savunduğu değerler kutsal kavramlar gibiydi. Ancak işin perde arkasında İngiliz Başbakanı Loyd George’un dediği  gibi “ülkelerin dostlarının değil menfaatlerinin olduğu” gerçeği, tokat gibi yüzümüze vuruyordu.
Amerika kıtasının yerlileri olan Kızılderililerden, Doğu Türkistan’a, İsveç’teki Taterlerden, Afrika’ya, Balkanlar’dan Ortadoğuya her köşede yaşanan dramın temelinde kendi ulusal çıkarlarının peşindeki devletler vardı. Yarattıkları kan denizinin kasapları ise, kimisi ırk ve etnisite, kimisi din ve mezhep penceresinden baktıkları dar açı nedeniyle aslında küresel efendilerin maşası olduklarının bile farkına varamıyorlardı. Kendilerince ülkelerinin-halklarının yüksek çıkarları veya dini inançlarına göre Allah yolunda savaşmakta oldukları inancıyla bir anlamda seve seve katliam yapmaktaydılar. Ne acıdır ki, farklı din ve milletler kadar  genellikle katlettikleri insanlar ya radikal İslamcıların yaptığı gibi kendi dindaşları ya da Balkan ülkelerindeki gibi yüzlerce yıllık komşuları oluyordu. Kurbanlar ise, genellikle konuyla ilgisi olmayan masum ve mazlum sivillerdi.
Balkanlar son iki yüzyıldır Türk ve Müslümanlara yapılan etnik temizliğin en etkili uygulama sahası olmuş, 1821 ile 1922 yılları arasında beş milyondan fazla Müslüman Türk, ülkelerinden sürülüp atılmıştır. Beş buçuk milyon Müslüman Türk’te kimi savaşlarda öldürülerek, kimi de sığıntı durumunda iken açlıktan ve hastalıklardan canını yitirerek ölmüştür. Bu süreçte 1878-1879 Osmanlı-Rus harbi ile 1912-1913 Balkan savaşlarında yaşanan büyük SOYKIRIM örneklerinin, tarihin karanlık sayfalarında kaldığı zannedilirken insan kasaplığı 20.nci yüzyıl sonunda Balkanlarda yeniden hortlamıştı.
Sözde insan haklarının daha öne çıktığı Avrupa’da SIRPLAR tarafından Bosnalı Müslümanlara SOYKIRIM yapılmıştı. Sırp Ordusunun silahsız-savunmasız sivil Bosnalı Müslümanlara karşı 1992-1995 yılları arasında sürdürdüğü bu adaletsiz ve kirli savaş yaklaşık 350.000 insanın hayatına malomuştur.
300 bin civarında masum sivil yüzlerce yıllık komşuları tarafından acımasızca katledilmişti. 11 Temmuz 1995’te ise Hollandalı Askerlerin koruması altında oldukları halde onların gözü önünde  8372 Bosnalı Müslüman’ın katledilmesiyle tarihe geçen SREBRENİTSA SOYKIRIMI, Sırp vahşetinin en simgesel olayıdır.
Srebrenitsa’da yaşananlar 1844’te İlija Graşanin ile başlıyan, İkinci Dünya Savaşında Draja Mihailoviç’le süren ve kimi zaman  “Türkleşenlerden arındırma politikası” kimi zaman da “Nerede bir Sırp varsa orası Sırplarındır” solaganıyla devam ettirilen “etnik arındırma süreçlerinin” bir sonucuydu. Srebrenitsa’ya giren Sırp güçleri 2.nci Dünya savaşından sonra en büyük etnik kıyımı gerçekleştirmiştir. 1993’te Birleşmiş Milletler tarafından Zepa ve Goradze ile birlikte “güvenli bölge” ilan edilen ve Birleşmiş Milletler koruması altında bulunan Srebrenitsa, iç savaş nedeniyle Sırp katillerden kaçan sivil Müslüman Bosnalıların sığındığı yer olmuştu. Bölge Hollandalı askerlerin korumasına verilmiş ve sorumlulukları altındaki Bosnalı Müslümanların ellerinde kalan son güvenceleri olan silahlarını toplamışlardı. Boşnaklar tamamen savunmasız ve çaresiz kalmışlardı. 11 Temmuz 1995’te Sırplar Srebrenitsa’ya girdiler. Sırp general Ratko Miladiç, televizyonda “Türklerden intikam almanın vaktinin geldiğini ve Srebrenitsa kentini Sırplara hediye ettiğini” açıkladı. 8372 masum sivil Bosnalı Müslüman, bir gün içinde Sırp katiller tarafından öldürüldü…
O tarihlerde yaşananların bir başka boyutu günümüzde ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesiyle 22 devletin sınırlarının değişeceğini ifade ederek Afganistan ve Irak işgalleriyle işe başlamıştı. Peşinden Libya’da Kaddafi devrilmiş, Suriye’de muhalifler eliyle sonuç almayı hedeflemişlerdi. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadığından “Demokrasi ve Özgürlük getirmek üzere” işgal edilen Irak’ta ve iç karışıklıklara sürüklenen Suriye’deki gelişmeler, radikal islami terör örgütlerinin kontrol edilemez şiddetiyle insanlık dışı, iğrenç bir vahşete dönüşerek, Balkanlarda yaşanan etnik temizliğin benzeri mezhep temizliğine dönüşmüştür.
Eline bıçağı alan müslümanlar aynı mezhepten olmayan diğer müslümanları “Allahüekber” diyerek koyun gibi kesmektedir. Biz tarihte Yunan’ın, Bulgar’ın, Sırp’ın yaptıklarını eleştiriken kendi dindaşlarımız, malesef yine kendi dindaşlarını ve soydaşlarımız olan Türkmenleri katletmektedirler. İnsani, ahlaki, dini, hukuki, vs. hiç bir ölçüye sığmayacak iğrenç bir vahşetin örneklerini sosyal medyadan gözümüze sokmaktalar. İnsanlığımızdan utandıran Balkan Facialarını hatırlatan bu vahşetin derhal önlenmesi elzemdir. Dün Balkanlarda nasıl vicdanımız sızladıysa bugün de Irak ve Suriye’de yaşananlar vicdanımızı kanatmaktadır.
Küresel jeopolitik ve Batılılar için yaşamsal değeri olan ulusal çıkarlar(Nedense bize tersini şart koşarlar), insan hayatından daha önemli değildir. Bizim dinimiz insanı yücelten ve yaşatan bir dindir, böyle bir vahşeti öğütlemez, sözde İslam adına bu cinayetleri işliyenlerin Allah katında varacakları bir yer olamaz. Tüm insanlık alemine karşı islam dini bu kadar küçük düşürülemez. Cami, medrese, türbe gibi kutsal yerleri havaya uçuracak kadar gözü dönmüş radikal islamcı teröristlerin, din adına kabul edilebilir bir yanı varmı??? Bunlar niye hep Müslümanları hedef alırlar da, ABD askerlerinin postalını öpen Iraklı askerler gibi müslüman olmayanlara kul köle olurlar. Birinci Dünya Savaşında Mekke ve benzeri kutsal yerleri Hristiyan saldırganlara karşı savunan Osmanlı Ordusunu da arkadanvururken ceplerinde İngiliz altınları şıngırdıyordu. Radikal İslami terör örgütü IŞİD katliamlarının kurbanı olan TÜRKMEN kardeşlerimize sahip çıkılmalı, bir yanda Kuzey Irak Kürtlerinin baskılarına diğer yanda IŞİD katliamlarına karşı haklarının takipçisi ve koruyucusu olmalıyız.
Bu vesileyle tüm Dünyada Türk ve Müslümanlara yapılmış ve yapılmakta olan tüm insanlık dışı uygulama, katliam ve SOYKIRIMLARI  şiddetle kınarken hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum.