Asya kıt’asının istikbâl ve geleceğinin keşşafı; keşfedicisi şûrâ’dır. Yani, fikir alışverişinde bulunmak için toplanmak, bir araya gelmektir. Asya kıt’asını kendine getirecek, ağırlığını ortaya koyacak olan şûrâ’dır. Birlikte karar vermektir.
     Asya kıt’asının mevcudiyet ve varlığını, sözden  öze çekecek olan, mânen ve siyaseten de ağırlığı bulunduğunu gösterecek olan şûrâ’dır. Her kararı birlikte almalarıdır.
     Evet, Asya kıt’ası ve Asyalıların başta Türkiye olmak üzere, tüm Arap ülkeleri ve diğer İslâm devletlerinin; müsbet / olumlu, müessir / etkili siyaset arenasına / alanına çekecek olan bu şûrâ’yı; aralarında gerçekleştirmeleri kabil, mümkün ve olasıdır.
     Evet, şûrâ bütün bunları gerçekleştirecek, yegâne / tek altın anahtardır.
     Evet, bütün İslâm ülkelerinin bu; âdeta mânen sihirli şûrâ anahtarını, daha fazla geç kalmadan kullanmaları gerekir. Çünkü Batı, ABD ve İsrail entrikalarının aralarında estirdikleri fitne, fesat gibi ayırıcı, kamplaştırıcı rüzgâr ve fırtınaları durdurmaları lâzım.
     İslâm âleminin; paslanmaya yüz tutmuş, fakat herşeye rağmen açılması mukadder ve kaçınılmaz olan içine kapanıklık, ene, bencillik ve ego gibi menfî kale kapılarının açılması için, bu şûrâ anahtarını bir an evvel mutlaka kullanması şarttır.
     Çünkü, ancak şûrâ anahtarı ile aralarındaki buz kaleleri eriyecek, kardeşlik suları birbirine kavuşacak; dereler ırmak, ırmaklar nehir, nehirler deniz olacak; tek başlarındaki damlalık hâli kaybolacak. Batı, ABD ve İsrail’in her türlü şirretliklerine karşı büyük bir sed oluşturmuş olacaklar.
     Evet, Asya ve Asyalıların istikbal kapılarının keşşafı, açıcısı ve miftahı yani anahtarı şûrâ’dır.
     Nasıl ki, fert ve bireyler birbiriyle meşveret eder / birbirine danışır. Tâife, topluluk ve kıt’alar da, o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki, 1,5 - 2 milyar İslâmın ayaklarına takılmış olan çeşit çeşit prangalar, istibdat ve baskı zincirleri açılsın, dağılsın. İslâmın istediği meşveret / danışma ile şehamet / akıllıca yiğitlik ve iman şefkatinden doğacak olan şer’î / dinsel hürriyet kendini göstersin.  O şer’î hürriyet ve âdâblarla / dinsel ahlâk kaide ve kurallarla süslenip; Garb / Batı medeniyetinin içinde yer alan gayri meşru sefahat ve zevke düşkünlüğün, seyyiat ve kötülüklerini atabilsin.
     Zira, o şer’î hürriyette iman; tahakküm, istibdat ve baskı ile başkasını aşağılamamayı, kimseyi zillete düşürmemeyi ve zalimlere boyun eğmemeyi ister. Allah’a hakikî abd / kul olanın, başkalara abd / kul olamıyacağını öğütler. Birbirinizi -Allah’tan başka- kendinize Rab yapmayınız, der. Yani, Allah’ı tanımayan; herşeye, herkese karşı; nisbetine göre, onda bir Rububiyet / bir Rablık tevehhüm eder / vehmeder. Onu başına musallat eder, başına üşüştürür.
     Evet, şer’î / dinsel hürriyet; Cenabı Hakkın Rahman, Rahîm tecelîsiyle bir ihsânıdır. İmanın bir hassasıdır. Öyleyse:
     Yaşasın sıdk / doğruluk! Ölsün yeis / ümitsizlik! Muhabbet / Sevgi devam etsin! Şûrâ / danışma kuvvet bulsun! Bütün çekiştirme, azarlama ve nefret; hevâ ve hevese tâbi olanlara / bağlananlara olsun. Selâm ve selâmet, Hüda’ya / doğru yolu gösteren Allah’a tâbi ve bağlı olanlar üstüne olsun.
     Eğer denilse: Neden şûrâya / danışmaya bu kadar ehemmiyet ve önem veriyorsun? Ve beşerin / insanın, hususan Asya’nın, hususan İslâmiyetin hayatı, ilerlemesi nasıl o şûrâ ile olabilir?
     Çünkü, haklı şûrâ; ihlâs / samimiyet ve tesanüdü / dayanışmayı netice verir. Nitekim, üç tane bir rakamı yanyana geldiğinde yüz on bir eder. Bunun gibi, ihlâs ve hakikî tesanüd / dayanışma ile üç adam; yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın; hakikî ihlâs, tesanüd ve meşveretin sırrı ile, bin adam kadar iş gördüklerini; tarihte yaşanmış birçok vukuat ve olaylar bize haber vermektedir.
     Madem beşerin / insanın ihtiyaçları sayısız. Düşmanları nihayetsiz. Kuvveti ve sermayesi pek cüz’î / az. Özellikle dinsizlikle canavarlaşmış, tahribatçı, muzır / zarar verici insanlar çoğalmış. Elbette ve elbette, o sayısız düşmanlara, o nihayetsiz hâcetlere / ihtiyaçlara karşı; iman ve inançtan gelen dayanak noktası yardıma koşacak. O istimdad / medet ve yardım ile insanın şahsî hayatı kendisinde dayanma gücü bulabilecek. Çünkü içtimaî / sosyal hayatı; ancak iman hakikatlerinden gelen şer’î şûrâ ile yaşayabilir. O düşmanları durdurur, o hâcetlerin / o ihtiyaçların teminine / sağlanmasına yol bulur.