Terör örgütleri FETÖ/PDY ve PKK adına suç işlediği, casusluk yaptığı iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istenen Boston merkezli Evanjelist Misyoner hareketin elemanı olan ABD'li rahip (pastör) Brunson'ın ev hapsi koşulu ile hapishaneden tahliye edilmesi, Türkiye ve ABD arasında gerginlik yarattı. İki ülke ilişkilerinde yaşananlar telefisi zor bir kırılmaya dönüşüyor. ABD Hazine Bakanlığının ABD vatandaşı Papaz Andrew Brunson'la ilgili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e yaptırım uygulama kararı aldığını açıklaması, parasını ödediğimiz ve proje ortağı olduğumuz F35’lerin teslimatını iptal etmesi elbette kabul edilemez bir küstahlık olarak iki ülke tarihinde unutulmaz bir yara daha açacak. Fetö’nün darbe teşebbüsüne rağmen ülkesinde barınan örgütün elebaşını ve suçlularını iadeye yanaşmazken rahip için bu kadar ağır tepkide bulunması, soru işareti yaratıyor. Evanjelist misyonerler, Osmanlı döneminde 1818 yılından itibaren faaliyet gösteren binin üzerindeki misyoner okullarında yetiştirdikleri “elemanlarıyla” bölücülük faaliyetlerinde rol almışlar ve Osmanlı’nın parçalanmasında etkili olmuşlar ve Asılsız Ermeni iddialarını da desteklemişlerdir.

Bugün de her ne kadar stratejik ortaklıktan, NATO müttefikliğinden, ortak menfaatlerden bahsedilse de  ABD’nin bölge planlarının Türkiye’nin hak ve menfaatleriyle örtüşmediğini görmekteyiz...  ABD’nin Türkiye’ye karşı samimiyeti bir çok zaman kuşku yaratmıştır. 1974’te zamanın Başbakanı Ecevit baskılara karşı dik durarak haşhaş ekim yasağını kaldırmış, Kıbrıs’a akseri müdahalede bulunmuştu...İlişkilerdeki önemli kırılma noktalarını kısaca hatırlayacak olursak;

-          1964 - Johnson Mektubu

ABD’nin 36’ıncı başkanı Lyndon B. Johnson, 5 Haziran 1964’te dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye ilettiği mektubunda, Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri harekatını önlemek için “ Operasyondan endişe duyduğunu belirterek, karşınızda Sovyetler Birliği’ni bulursanız, yanınızda biz olmayacağız” diyerek, tehdit etmişti. İsmet İnönü’nün yanıtı ise “Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır” oldu.

-          1974 – Haşhaş ekimi ile Kıbrıs Harekâtı ve  silah ambargosu

1974’te Türkiye’nin haşhaş ekimini durdurmadığı için Amerika’nın koyduğu ambargoya, Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra 5 Şubat 1975’te dönemin ABD hükûmeti Kıbrıs Harekâtı’nı da ekleyerek, Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’taki askerleri geri çekmesini talep etti. Türkiye ise bu kararı tanımayarak Kıbrıs Harekâtı’na devam etti. Türkiye'nin NATO (Amerikan) silahlarını kullanarak Kıbrıs'a müdahalesi ve askerini çekmemesi gerekçesiyle ABD Kongresi silah ambargosu kararı verir.

25 Temmuz 1975’te ABD'nin silah ambargosu kararı üzerine Türk hükümeti ortak savunma tesislerine ilişkin 1969 Türk-Amerikan anlaşmasına son verir ve İncirlik Üssü dışındaki (NATO göreviyle) üs ve tesislerin çalışmalarını durdurur. (Silah ambargosu 1978 yılında ABD Kongresi’nin kararıyla kaldırıldı.)

26 Eylül 1978’de Türkiye'ye uygulanmakta olan silah ambargosu Kongre tarafından kaldırıldı, buna karşılık Türkiye de kapatılan Amerikan üs ve tesislerinin geçici bir statü ile açılması kararlaştırdı.

-          2003 - 1 Mart Tezkeresi

ABD’nin Irak’ı işgal sürecinde yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına ilişkin tezkere, gönderildiği TBMM’den geçmeyince hayal kırıklığına uğrayan ABD, ile ilişkilerdeki soğuma her alanda kendini hissttirmeye başladı.

-          2003- ‘Çuval  olayı’

Büyük ihtimalle, 1.Mart tezkeresinin reddeilmesinin verdiği rahatsızlık nedeniyle, ABD’nin Türk askerini itibarsızlaştırma operasyonu diyebileceğimiz 4 Temmuz 2003’te Irak’ın Süleymaniye kentinde ABD askerleri, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı subayların bulunduğu karargâha baskın düzenledi, buradaki Türk askerleri ise başlarına çuval geçirilmesi sonrası gözaltına alınarak sorgulanmak üzere Bağdat’a götürüldü. Zamanın hükümeti yeterli tepkiyi göstermese de kamuoyunda unutulmaz bir yara açtı.

-          2017 - Vize krizi

ABD 2017 Ekim ayında Ankara’nın ABD personelinin güvenliğine ilişkin taahhütlerini yerine getirmediği gerekçesiyle Türkiye’den göçmen olmayan her türlü vize hizmetlerini askıya almış, Türkiye de misilleme olarak Türkiye de ABD vatandaşlarının vize başvurularını askıya almıştı. Aralık ayında ise ABD ve Türkiye karşılıklı tüm vize kısıtlamalarını kaldırdı

Son Dönemde;

-          Türkiye ile ABD arasında yakın dönemdeki en ciddi sarsıntı 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşandı. İktidar FETÖ liderini istedi, alamadı.

-          Suriye konusunda Rusya ve İran’la yakın çalışan Türkiye, ABD ile pek çok noktada ters düştü. PYD/ YPG’ye verilen silahlar ile Münbiç, ilişkileri gerdi.

-          Türkiye, Rusya’dan S-400 alımı anlaşması yapmasıyla da hem ABD hem de NATO ile ters düştü. ABD F-35’leri vermeyebileceğini ifade etti.

-          Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın “ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını delmek, ABD bankalarını dolandırmaya iştirak etmek”ten suçlu bulunarak ceza alması.

Türkiye'yi hizaya getirmeye çalışan ABD’nin yaptırım kararlarının yarattığı toplumsal tepki, onların Türk toplumunu yeterince tanımamasından kaynaklanıyor. Mecliste grubu bulunan dört parti ortak tepki göstermiş ve herkes ABD’nin dost ve müttefik değil, düşman olduğunu düşünmeye başlamıştır. Bir ülke en güvenilir müttefikinin kamuoyunda bu kadar tepkiye sebep oluyorsa oturup bir düşünmelerinde fayda vardır. Anlaşılmaz bir şekilde Türkiye’ye olumsuz tavır alan küresel güç, karşısındaki cephenin ne kadar büyüdüğünü görmekten acizmi??? Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde uyguladığı Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye ve İran’da ayağına takılacaktır.

Fetö’nün sinsi hesaplarına, terörist PKK’nın hendeğine ve HDP’nin oyunlarına çok güvenme, hevesin kursağında kalır. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu bu Cumhuriyet’in evlatları “muhtaç oldukları kuvveti damarlarındaki asil kanda bulan”  insanlardır. Kendi içinde farklı siyasi düşüncelere sahip olsalar da vatan söz konusu olduğunda birlik ve beraberlik içinde gereğini yapacaklardır