Önce asrın silahını neden konu başlığı yaptığıma açılık getireyim.. . Zira silahını bilmeyen insanlar kullanamadığı gibi yeniliklere çekimser kalanlar da bu icatlardan uzak durmayı tercih ederler. Bu uzaklaşma da    günümüzün savaşını (Psikolojik Harp/asimetrik savaş) kaybetmek anlamı taşır!...

Bu Nedenledir Ki Bu Savaşın İnsanlık Üzerinde Yaptığı dehşet Verici Tahribat, Sözde Kalemşorlarca Gözlerden Kaçırılmaya Çalışılmaktadır!..

Hal Böyle Olunca gezegeni Güdenlerin Esiri Olmuş bazı Kalemşorlar! Sosyal Medyanın  Ezici Gücünü Gizlenmeyi Görev Edinmişlerdir!..

Bana Göre Bu Silahın İnsanlık Üzerinde Yaptığı Tahribat, Atom Bombasının Yapacağı Hasar Ve Zayiatı Gölgede Bırakacak Niteliktedir!.. “O Kadar Yani!…….”  

***

Bilindiği üzere günümüzde sıkça uygulana gelen en tehlikeli ve masrafsız harp şeklidir Psikolojik harp/Asimetrik savaş!... Hedefi insan olan bu savaşın en etkin silahı ise bu yazımda bahsi geçen Sosyal  Medya’dır!  

Konu uzmanlarınca, bu silahın hedef kitle üzerinde yaptığı ölümcül yıkımı dile getiren sayısız tespitler yapılmıştır.  

Bana göre, medya konusunda akılda kalan en çarpıcı ve zeka yüklü tarif, her konuda görüş ve tespitlerine son derece saygı duyduğum içimizden yetişmiş bilge insan, devlet sanatçısı Metin Akpınar tarafından yapılmıştır.  

Bu nedenle sayın Akpınar’ın Sosyal medya hakkındaki kısa, öz ve anlamlı tespitini kutluyor ve onurla paylaşmam gerekiyor. 

Ne diyor Metin Akpınar;  “Bir ülkenin kendi halkını kandıran bir medyası varsa, o ülkenin başka bir düşmana ihtiyacı yoktur.”  

https://www.facebook.com/224238270985049/photos/a.224254920983384.53925.224238270985049/976231525785716/?type=3 Metin Akpınar Mesaj Görüntüsü                                                               

Zira  unutulmamalıdır ki düşmanı içinde en  bol olan  nadir ülkelerden biridir Türkiye’miz!..

Helal olsun sana… Allah  kalem tutan ellerine, üretken beynine  ve yüce yüreğine sağlık versin adam gibi adam, Metin Akpınar…

Hakkını yemeyelim… Dış ülkelerdeki konu uzmanlarının tehlikeli ve etkin olan bu iletişim sektörü için yaptığı tarifler de yabana atılır cinsten değildir,  önemsenmelidir, değerlendirilmelidir!...                                  

Önce, İtalyan asıllı Amerikalı yazar, siyasetçi ve bilim adamı olan Michael Parenti tarafından beyan edilen medya dünyasının ilginç çalışma şekline bir göz atalım!..  

“(Medyanın) işi bilgilendirmek değil yanlış bilgilendirmek, demokratik söylemi ilerletmek değil, onu etkisizleştirmek ve susturmaktır. Onların görevi, günün olaylarıyla itinayla ilgilendikleri görüntüsünü her şekilde vermek, çok şey söyleyip çok az mana sunmak, pek az besleyiciyle çok kalori kazandırmaktır.” 

Konuyu aydınlatacağı ve manayı kuvvetlendireceği nedeniyle dışımızdan son bir örnek daha vererek medyanın karanlık dünyasına ışık tutmaya çalışayım!..  

“19 Yüzyılda New York Times’ta yazan gazeteci Swinton, gazetenin (New York Times) Yahudi tarafından satın alınmasından sonra düzenlenen toplantıda kürsüye çıkarak, Amerika’da özgür basın konusuna bakınız nasıl açıklık getiriyor!

“Amerika'da 'Özgür, bağımsız basın' diye bir şey olmamıştır.  

Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara  dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği  uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. 

Sözlerine devamla, çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor.

Hiçbiriniz düşündüklerinizi  olduğu gibi  yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını önceden bilirsiniz, çünkü çalıştığım gazete bana düşüncelerimi  özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor.  İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. 

Düşüncelerini  açıkça yazacak kadar salak olan her hangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Çalıştığım gazetenin her hangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya kalksaydım, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. 

Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği  uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de ! 

Öyleyse  şimdi burada ‘bağımsız, özgür basının(!) şerefine(!) kadeh kaldırmak’  saçmalığı da nereden çıktı? 

Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız. 

Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız..Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı…

sonuç olarak diyor ki;  gazeteci  yazar Swinton, Bizler entelektüel fahişeleriz.”                                                                                       

Umarım ve dilerim ki bu son söz; kanla yazılan kalemlerin hedefi olan insanlığı uyandırmaya yeterli olur!...  Birinci bölüm sonu….