Ekonomik mevzumuzdan uzaklaşıyoruz. Bir kısmımız elinde olmadan ekonomik mevzusundan uzaklaşırken, bir kısmımız ise göz göre göre terk ediyoruz.

Haziran dönemi itibarıyla sektörel, tüketici güven endeksleri açıklandı. 

TÜİK’e göre bir önceki aya göre üretici güveninde, perakendede %2,1 gerileme var. Hizmet %3,1, tüketici güveni %3,8, tasarruf edebilme endeksi %5,5, hanelerin maddi durum endeksi %2,2, genel ekonomik durum beklentisi ise %3,3 geriledi.

İleri yaklaşım ve hatta ileri demokrasi ile maalesef bütün endeksler geri kalmış. Tek endeks hariç… Binde 4 artışı ile inşaat güven endeksi.

Güven endekslerinin çalışma prensibi özet ile şöyledir: 

Endeksler 0’dan 200’e kadar değerlendirilir. Sonrasında her ay artış ve azalış üzerine eklenir ya da çıkartılır.

Eğer oran 100’ün üzerinde ise gelecekten umut vardır. Genç ve güçlüyüzdür. Gelecek henüz gelmemiştir heyacanını yaşarız.

Eğer oran 100’ün altında ise gelecek kaygı verir. Gelecek gelmeyebilir korkusu bacayı sarar. Günlük yaşam başlar. Günü kurtarma öne çıkar. Çocukmuş, gelecekmiş düşünme fırsatı bulunamaz.

Artık aylık artış-azalış neticesinde bugünkü kümüle endeksin durumuna bakabiliriz.

Üretici güveni ve perakendedeki %2,1’bu azalış ile toplam %100,7’ye düştü. Tüketici güveni %3,8 azalış ile %70’e, tasarruf edebilme endeksi %5,5 azalış ile %22,1’e, hanelerin maddi durum endeksi %2,2 azalış ile %90’a, son olarak genel ekonomik durum güven endeksi %3,3 azalış ile %97,3’e düştü. 

Neredeyse tamamı 100’ün altında, hatta tasarruf endeksi çok çok kötü…

Dedik ya bir kısmımız elinde olmadan mevzusundan uzaklaşıyor, bir kısmımız mevzuyu kendi terk ediyor.

İşte burada deli-veli ayrımı başlıyor.

Deli olmak, muaf olmaktır. Delinin mazereti vardır, sıklıkla mazur görülür. Bu sebeple mükellefiyeti yoktur. 

Sanırım mükellefiyetler böyle itham ediyor. Vergi mükellefleri de düzenli çıkartılan vergi affı ve yapılandırmalar ile cezalardan muaf bırakılıyor, indirimler sunuluyor. 

Lâkin asıl cezalandırılanlar düzenli ödeyenler oluyor. Ödemeyen zaten ödemiyor. Ödeyenlerde “yakında af gelir” beklentisi içinde ödememeye başlıyor.

Daha kötüsü düzenli olarak yapılan bu aflar bile güven endeksine fayda edememiş. 

Ama zamanında ödeyenlerin güveni sarsmayı başarmış. Ve terk başlamış. Düzenli af, düzeni yıpratmış. 

Veli, deliye dönmüş.

Delide birçok özellik olabilir ama “benlik” duygusu kesinlikle yoktur. Bu sebepledir ki kendi adını bilmez ama etrafta “ben arabayım” diyerek dolaşabilir... Aslında en çok bilinen deli figürü; kafasında bir külah ile “Ben Napolyon’um” demesidir. Ve bu onun gerçeğidir. Çünkü benliği yoktur. Kendi yoktur yani... Dil, din, ırk, mezhebi yoktur, tamamen muaftır.

Düzenli aflar, muafiyetler, güven endekslerindeki düşüş, “geleceğin gelmeyecek” olması hissi, zamanla benlik kaybına neden olabilir. Benlik yitirilir. Koca bir millet önce zayıflar, sonra kaybolur. Doğanın kanunudur; zayıftan yem olur, besiliden avcı... 

Yok, bize birşey olmaz demeden, koca Roma İmparatorluğu’nu unutmadan, önce güven endekslerimizi artıralım. Geçmişte en güvenilir kurumumuz olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tekrar güvenilir yapalım. Yani besili olalım. 

Mükellefleri mazeretli, maruz, muaf, hor, küçük görmeyelim. Benliklere dokunmayalım. “Nasıl olsa af edilirim” duygusu ile trafikte veya herhangibir yerde ceza alabileceği suçlara teşvik etmeyelim. Medeniyet çizgimizi geriletmeyelim. Af ile muafiyet ile oy uğruna sorumluluk bilincini eksiltmeyelim.