Aydın/Söke’ye gelip de kime ‘çizme ustası’ deseniz, herkes size Zeki amcanın dükkanını gösterir. Sadece mesleğindeki ustalığı ile değil; güler yüzlü sohbetiyle, yol göstericiliğiyle, o renkli gözlerindeki sımsıcak bakışlarıyla sizi daha ilk dakikalardan kendisine hayran bırakır. Diyeceğim o ki; yolunuz Söke’ye düşerse Zeki amcanın dükkanına mutlaka uğrayın. Elini öpüp ‘sizinle tanışmaya geldik’ demeniz kafidir. Zeki amca size çayınızı söyler, hayat hikayesinden bahseder ve tüm samimiyetiyle doğru yolda yürümenin önemini anlatır. Gitmişken dükkanında asılı olan yazıyı okumayı sakın unutmayın. ‘’Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım…’
Bu röportajımda çizme ustası Zeki Avcıoğlu ile mesleği ve hayatı hakkında konuştuk. Kendisinin dükkanında sorularımı yönelttim ve tüm gazetemiz okuyucularından ona selam götürdüm. Tabii kitabımı hediye edip, elini öpmeyi de ihmal etmedim. Zeki amca sadece bir çizme ustası değil; hayat üniversitesinden mezun bir eğitimcidir, yaşayan bir hazinedir. Lütfen onun söylediklerini iyi okuyun…

Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz? Zeki Avcıoğlu kimdir?

1934 yılında Aydın/Söke’de doğdum. Evli ve 6 çocuk babasıyım. Hayat arkadaşım, sevgilimle birlikte bir hayat tanıdık. Her zaman, her koşulda birlikte olup altı çocuk yetiştirdik. Çocuklarımızın iyi insan olmaları için çabaladık. Ben ilkokul mezunuyum. Okumuşların bildiği derslerden anlamam pek. Fakat ‘hayat üniversitesi’ dedikleri mektep var ya, işte ben oradan diplomamı alalı çok oldu. Çocukluğumdan beri babamın dükkânındaydım, yanında çalışırdım. Üzerinden yıllar geçti, hala babamdan öğrendiklerimle mesleğime devam ediyorum.

Mesleğinizden yana mutlu musunuz? ‘Yeniden dünyaya gelsem yine bu mesleği seçerdim’ diyebilir misiniz?

Bu sadece meslek değil, bir sanattır. Resimle, müzikle ilgilenen insanlar nasıl ki sanatlarını sevdikleri için yapıyorlarsa; ben de sanatımı büyük bir aşkla yaptım ve yapıyorum. Ben sanatıma yıllarımı verdim. Yine olsa yine verirdim.

Yıllardır bu mesleği yapıyorsunuz, üstelik birçok tanınmış isme de çizme yapmışsınız. Peki kimler giydi sizin çizmelerinizi?

Birçok televizyon dizisinde kullanılmak üzere körüklü çizme siparişi verenler oldu. Mesela Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter gibi değerli tiyatro oyuncularına çizme yaptım. 2004 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Ankara’da ziyaret eden AK Parti Aydın il heyetindeki ilçe başkanları bölgelerine özgü ürünleri topluyorlardı. O zamanki AK Parti Söke İlçe başkanı Kemal Özbek de başbakanımıza hediye etmek üzere bana bir çizme siparişi vermişti. Yaptığım çizme o zamanın AK Parti İl Başkanı olan Mehmet Erdem tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hediye edilmişti. O günlerde başbakanımızın fotoğrafını görmüştüm gazetede. O fotoğrafta elinde tuttuğu çizme, benim dükkânımdan çıkmış bir üründür. Söke’nin ünlü körüklü çizmesidir.

Peki tam olarak nedir körüklü çizme?

Körüklü çizme, Aydın efesinin değişmez aksesuarıdır. El işçiliği ile imal edilen siyah çizmenin altı kösele, dışı dana derisidir. İçinde ise "sahtiyan" adı verilen palamutla pişirilmiş keçi derisi kullanılır. Dikilmeden önce çizmeyi giyecek olan kişinin ayak ölçüsü alınır ve bileğin tam üzerinden başlayan her biri 3,5 santimetre olan körük kıvrımları ölçülerek hazırlanır. Ölçüye göre kalıp çıkarılır, daha sonra dikim aşamasına geçilir. Ayak bileğinin üzerinde yer alan körük, içeride kalan havayı vakumlayarak ayağın yazın serin, kışın sıcak tutulmasını sağlar.

Sanatınızla ilgili olarak 2014 yılında Japonya’ya davet edilmişsiniz. Orada hangi yönde tepkiler aldınız?

2014 yılında Güney Ege Kalkınma Ajansı (GEKA) tarafından Japonya’da düzenlenen bir organizasyona davet edilmiştim. Japonya’nın Tokyo Kenti’nde düzenlenen ve Türk Kültürü’nün tanıtıldığı bir fuardı bu. Orada Japonların dediklerini anlamıyor, tercümanların çevirdikleri kadar konuşulanlardan haberdar oluyorduk. Bir konuşmacı kendi diliyle bir şeyler anlatırken, ben onu dinlemeyi bırakıp yaptığım çizmeye yoğunlaştım. Körüklü çizme yapıyordum. Bir ara başımı kaldırdığımda bazı Japonların da konuşmacıyı dinlemeyi bırakıp beni izlediklerini fark ettim. Çok mutlu oldum fakat elimle konuşmacıyı işaret ettim. ‘Onu dinleyin’ demek istedim.

Mesleğinizde kimin çırağı olarak yetiştirdiniz kendinizi?

Babam da körüklü çizme ustasıydı, çok iyi bir şekilde yapardı sanatını. Ben de sanatımı ondan öğrendim. Kendimi bildim bileli onun yanında çalışıyordum. Yaklaşık yedi yaşımdan beri bu çizmelerin arasındayım. Mesleğimi severek yaptım yıllarca, sonra evlendim, baba oldum, dede oldum… Hala daha aynı mesleği yapıyorum.

Dizi ve filmlerde gördüğümüz, eski esnafların kapı önlerindeki çay sohbetleri devam ediyor mu? Esnafların dostlukları kalıcı mıdır?

İyi niyetle, dürüstlükle bu işi yapanların arasındaki dostluk hiçbir zaman bitmez. Ben hayatım boyunca helal para kazanıp, aileme helal lokma yedirdim. Nasıl daha çok para kazanılır diye düşünmek yerine, nasıl daha iyi bir insan olunur diye düşündüm. Vatanımı, milletimi, bayrağımı sevdim. İşte böyle düşünen insanlar arasındaki dostluklar hiç bitmez. Meslek önemli değildir dostlukta. Yürek önemlidir.

Mesleğinize dair unutamadığınız bir anınız var mı?

Askere gittiğim yıllarda komutanım ayakkabıcı olduğumu öğrenmişti. ‘Çizme yapabiliyor musun?’ diye sormuştu. ‘Evet komutanım’ demiştim. Zaten babamın asıl mesleği çizme ustacılığıydı. Komutanım benden kendisi için bir çizme yapmamı istemişti fakat askerdeyiz, hiçbir malzeme yok. ‘Nasıl yapacağız komutanım’ dedim. Beni alıp çevredeki ayakkabıcılardan birine götürdü. ‘Sizin dükkânda bir çizme yapacak müsaade ederseniz’ dedi beni göstererek. Her şey tamamdı, çizmeyi yapacaktım fakat yapabilmem için gerekli olan malzemeleri saydığımda dükkân sahibi hiçbirinin olmadığını söylemişti. En sonunda babama bir mektup yazdım ve komutanım için bir çizme yapıp bana göndermesini söyledim. Tabii o zamanlar telefon yok, teknoloji ilerlemiş değil. Mektubumda tam olarak nasıl bir çizme istediğimi anlattım babama ve babam yaptı komutanımın çizmesini. Ben çizmeyi verdikten sonra komutanım çizmeyi giydi, biraz yürüdü, ‘çok güzelmiş ve çok rahat’ dedi gülümseyerek. İşte ilk defa o zaman, öğrendiğim mesleğin değer gördüğünü hissetmiştim. Bir komutanın karşısındaki askerine sanatından dolayı saygı duyması çok önemliydi. O günden sonra hep o saygıyı görmek adına çok çalıştım. Bunu hem meslek olarak, hem de kişiliğimle yaptım. Yaptığım çizmeleri giyenler mesleğime, beni tanıyanlar ise kişiliğime saygı duydular…

Sizce iyi bir esnaf nasıl olmalıdır?

Elbette her şeyden önce mesleğini layığıyla yapmalı bir esnaf. Dürüst olmalı, haram paradan uzak durmalı. Ben bunca yıldır cebime haram para sokmadım, bayat para taşımadım. Alın terimle hak ettiğim parayı kazandım, helal para koydum cebime. Ve kazandığım helal parayı çocuklarım, torunlarım için kullandım hep. Aileme taze paralarla baktım. Bir esnaf güzel ahlaklı olmalıdır kısacası. Ve çalışkan olmalıdır sanatını en iyi şekilde sunabilmek için. Dükkânımda bir söz asılı durur duvarda; ‘devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazımdır.’

Birçok şey yaşamış, görmüş biri olarak gençlerimize hayatlarında nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

Geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz sözünü unutmasınlar. Tarihlerini bilsinler, öğrensinler. Yerine koyulamayacak şeyler vardır hayatta; kalp gibi, zaman gibi, emek gibi, bayrak gibi, vatan gibi… Bunların kıymetini bilsinler. Dürüstlükten asla vazgeçmesinler. Bu vatanın aydın, çalışkan, dürüst ve saygılı gençlere ihtiyacı var.

Son olarak Önce Vatan Gazetesi okuyucularına neler söylemek istersiniz?

Mesleklerinde başarılı olmak isteyenler çok çalışsınlar. İşlerini severek yapsınlar. Fakat dürüstlük ve güzel ahlak her şeyden önce gelir. Doğru yoldan hiç şaşmasınlar. Çok para değil, helal para kazansınlar. Bu röportaj için teşekkür ederim Yağmur kızım. Tüm okurlarına sevgilerimle…