ANAVATAN Partisinin kuruluş günlerindeyiz. Turgut Özal çeşitli temaslarda bulunuyor ve çalışma yerimiz 336 Sadıklar Apt. Şişli’dir. Sn. Mesut Yılmaz’ı da Özal’ın tanıştırması ile orada tanıdım. (o zaman Mesut Bey bıyıklı idi.) ANAP 20 Mayıs 1983’de kuruldu. Birçok ANAP’lı arkadaşımız Özal’ı o yıllarda tanıdı. Oysa ben, Sn. Özal’la 1968’den beri DPT’de beraber çalıştım.
Adına Özal’ın grubu denilen, organizatörlüğünü Rahmetli Aydın Bolak’ın yaptığı Sheraton Hotel’de sık sık biraraya gelen grup vardı. Bu grup değişik görüşlere sahip, çeşitli meslek gruplarını ihtiva ediyordu. 50 kişi kadardı. Profesörler, iş adamları, basın mensupları, emekli yüksek dereceli devlet memurları vardı. Özal bir gün bana “sende bu grubun toplantılarına katıl” dedi. Bu grubun ortak vasfı, Özal’ı seven insanlardan oluşmasıydı. Önceleri Özal gruba bizzat kendisi başkanlık yaptı, daha sonra Başbakan olunca, Sn. Kazım Oksay ve Sn. Cemil Çiçek grubu yürüttü. Özal’ın grubu toplantılarında yanımda oturan nazik, centilmen, beyefendi, bilgili, kültürlü, görgülü bir profesörle Özal vasıtasıyla tanıştırıldım. Adı Sn. Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu idi. Daha sonra ben Milletvekili seçildim, o da İslam Teşkilatının Genel Sekreteri oldu. Ancak, ilişkilerimiz devam etti. İslam teşkilatındaki görevi sona erince, İstanbul’a döndüğünü duydum. Aradım ve hoşgeldiniz, dedim. Kısa bir süre sonrada CHP ve MHP’nin ortak Cumhurbaşkanı adayı oldu.
Bana göre Prof. İhsanoğlu çok isabetli bir isimdir. Bir kere dürüst, namuslu, faziletli, boğazından haram lokma geçmemiş, mütevazi bir insandır. Bilim adamlığı nitelikleri fevkalade yüksek olup, dünya çapında tanınmaktadır. 4 lisan bilmektedir. Kültür, görgü, bilgi düzeyi çok yüksektir. Türkiye’yi Cumhurbaşkanı olarak dünya platformunda en iyi biçimde temsil edebilecektir.
Sn. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adı duyulur duyulmaz eleştiriler ve yıpratma hareketleri başladı. Birinci grup bloğu AKP’liler ve yandaşlarıdır. Onlar ellerindeki silahla kendilerini vurabilecek, böyle etkin ve yetkin aday beklemiyorlardı. Bunun için de şaşkınlık halindedirler. Diyorlar ki, “Efendim, CHP ve MHP’de Cumhurbaşkanlığına aday olacak demek ki hiç kimse yokmuş”. Onlar isterler ki, özellikle CHP’den sosyal demokrat ağırlıklı birisi aday olsun. MHP’de kendi adayını çıkarsın. Oylar bölünsün, CHP’nin zaten oyu en fazla %30, böylelikle AKP’nin adayı zil takıp, oynayarak kolayca gelsin Cumhurbaşkanlığı mevkiine kolayca otursun.
İkinci grup cephe daha enteresan. CHP’liler... “Efendim 90 yıllık CHP’de kendi adamımız yok mu ki dışarıdan hem de CHP ile alakası olmayan birisini aday gösterdik?” Doğrudur, tanıdığım kadarıyla CHP’de çok değerli, Cumhurbaşkanı olabilecek adaylar vardır. Aklıma hemen Sn. Deniz Baykal, Sn. Hikmet Çetin, Sn. Rıza Türmen, Sn. Murat Karayalçın gibi ve hatta Sn. İlhan Kesici, Sn. Prof. Dr. Emre Gönensay gibi Türkiye’mizin yetiştirdiği bir çok insan eğer seçilebilirse Türkiye’nin örnek Cumhurbaşkanı olabilirlerdi ama, altını çizerek söylüyorum, eğer seçilebilirlerse... Siyaset kazanmaya endekslidir. Kazanan hatırlanır, kaybeden unutulur. Demokratik seçimlerde ve siyasette kendi adayını kazandırmak, rakibi ise kaybettirmek için uğraşacaksın.
Sn. İhsanoğlu’nun adaylığı ile AKP yalçın bir kayaya çarpmıştır. Nitelikleri olarak Sn. Prof. Dr. İhsanoğlu’nun hiçbir eksiği yoktur, hatta çok çok fazlası vardır. AKP’nin tüm kozlarını elinden alabilecek çaptadır. AKP’nin en fazla istismar ettiği din faktörünün babası işte burdadır. Kısasa kısas... Prof. İhsanoğlu’nun eksiği yeterince tanınmamasıdır ve teşkilatı yoktur. Sanıyorum kendisini aday gösteren CHP – MHP bu eksiğini gidereceklerdir. Daha zaman vardır, kendisini yeterince tanıdıkça ülkesini seven seçmenlerde güven oluşturacak ve güçlü bir aday olarak ortaya çıkacaktır.
Bu Cumhurbaşkanlığı seçimi bir parti seçimi değildir. Milletin iradesinin ve tercihin ortaya konmasıdır. Yukarıda ifade ettiğim gibi AKP çetin cevize çarptığı için, kozlarını elinden alabilecek bir adayla karşı karşıyadır ve panik halindedir. Şimdi gelelim benim için asıl önemli olan konuya. Ben Atatürk ve Atatürk İlke ve İnkılaplarına yürekten bağlı, Atatürk’ün izinde olan, fanatik bir Atatürk’çüyüm, Atatürk Milliyetçiyim. Cumhuriyetin ve Atatürk’ün öğretmeni olan annem Neriman Hoca Hanım ve Babam Orman Yüksek Mühendisi Cevat Ziya Maruflu koyu birer Atatürkçü idiler. Bizi de öyle yetiştirdiler. Babam bir 10 Kasım günü (1972) annem de gene bir 10 Kasım günü (2007) vefat ettiler. Yüce Allah’ımın ilahi takdiri olacak ki, her ikisinin de ölüm tarihi çok sevdikleri yüce Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm tarihi olan 10 Kasım’dır. Benim büyük Atatürk’e ve Atatürk İlke ve İnkılaplarına saygısı olmayan insanlarla ve gruplarla işim olmaz. Onlarla bir arada olamam. Prof. Dr. İhsanoğlu Atatürk’e, Atatürk İlke ve İnkılaplarına, laik, demokratik Cumhuriyete yürekten bağlı bir devlet ve bilim adamıdır. Fevkalade münevver olan eşinin başı açık ve Adalet Partisinin kurucularından Kocareis Dr. Sadettin Bilgiç’in yeğenidir. Seçilecek Cumhurbaşkanının statüsünün ve yetkilerinin ne olacağı üzerinde mevcut Anayasa maddelerini dikkate alarak, bir tahlil yapmış ve “Cumhurbaşkanlığı seçimi” adı ile bir yazı yazmıştım. İsteyenlere tekrar gönderirim. Oradan bir bölümü tekrar ediyorum, Anayasa’da yapılan değişiklik sadece ve sadece Cumhurbaşkanının bu sefer TBMM tarafından değil, doğrudan halk tarafından seçilmesini amirdir, yoksa Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve Hükümetin yetkilerinde herhangi bir değişiklik yoktur. Prof. Dr. İhsanoğlu’nun adaylığı ve seçilmesi Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Tüm bunlara rağmen ben Sn. İhsanoğlu’na oy vermem diyorsanız, bu durumda seçenek bellidir. AKP adayına razı olacaksınız... Biz ANAVATANLILAR esasen ANAP’ın kuruluşunda Özal’ın yanında olan Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu bizden biri olarak görüyoruz. Türk milletinin iradesi ile belirlenecek Cumhurbaşkanının Milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Not: Sn. Orgeneral Kenan Evren ve Sn. Orgeneral Şahin Kaya ile ilgili yargı kararlarından üzüntü duydum. 100 yaşına dayanmış bu insanlara bu muamele reva görülmemeliydi. 12 Eylül 1980 öncesi terör ve anarşi ülkeyi yakıyor, aralarında profesörler, iş adamları, generaller ve tertemiz vatan evlatları olarak her gün en az 20 kişi ölüyordu.
İşte 12 Eylül böyle bir ortamda doğdu ve 1983 yılında yapılan serbest seçimler sonucu ANAVATAN Partisi İktidarı Türkiye’ye çağ atlattı ve kabusu bitirdi.