Herkesin  farklı bir derdi, uğraşmak zorunda kaldığı türlü sorunları vardır. 

Ruhun bitip tükenmeyen ızdırabı, nefsin istek ve arzuları arasında sıkışıp kalmak. Kimi zaman aile ve hastalık, kimiz zaman gönül ile mantık, kimi zaman acı ile göstermelik mutluluk arasında yaşamak. Sınav dünyasındayız deriz hepimiz ama acaba kaçımız yaşadığımız her sınavda kaldığımız iki dünya arasından doğru olana isyansız ve teslimiyet dolu olarak geçiriyoruz ya da gerçek manada her halimize şükrediyor muyuz. Peki şükretmeye hazır mıyız?

O halde yaslanın arkanıza ve yazının devamını okuyun. 

Bugün sizi sabır ve şükür abidesi olan bir hanımla tanıştırmak istiyorum. 

Adı Filiz Tosun.

O daha çocukken anlamıştı dünyanın kaç bucak olduğunu. Ve dünya onu daha çocuk yaşta onarılmayacak kadar paramparça etmişti. 

Şizorfreni hastası olan annesinin İstanbul Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin 3. katından atlayarak intihar edişi Filiz'in,  hayatı boyunca görüp göreceği tek acısı olmayacaktı.

İşte Filiz Tosun'nun hikayesi.

12 yaşındaydım annemin intihar haberini aldığımda. Elbette bir çok anne hayata veda etmiştir ve çocuklarını yalnız bırakmıştır. Ancak benim annem'in, intiharı bize acıdan çok,  büyük travmalar yaşattı. 

Yaşadığım büyük travmanın etkisi sürüyorken, bu defa da aynı tanı Erkek kardeşime kondu. (%96 şizofren)  şu an 37 yaşında ve 15 yıldır Mimar Sinan Bakımevi'nde.

Erkek kardeşinin bakımevi'nde olması az da olsa  Filiz'e, rahat bir nefes almıştır diye düşünüyorum ki. Cıksss. Asıl felaket bundan sonra başlıyor. 

5 yıl önce en küçük kardeşime aynı tanı kondu  (% 86 şizofren). Şu anda 29 yaşında. Aynı yıl yani tanının konduğu yıl Babamızı kaybettik. Ben den başka kimseleri olmadığı için iki kardeşimin de vasiliğini aldım. 

Kardeşimle iki katlı evi paylaşıyoruz. Şizofren olmasının yanı sıra, son bir yıldır uyuşturucu madde bağımlısı oldu. Madde bulamadığı günlerde kolonyayı içeceklere karıştırarak içiyor. 6 ay önce girdiği uyuşturucu krizi sonucu evi kısmen yaktı. 

Genel olarak şizofren tedavisi  hastanelerde maksimun bir aydır. Benim ısrarlarım ve yalvarmalarım sonucunda tedavi süresini iki buçuk aya çıkarttım.Her tapurcu olduğunda 15 gün ilaç kullanıyor. İğnesi 15 günde bir. Ancak iğnesini kullanmayı reddediyor. Dolayısıyla ciddi ataklar geçiriyor. Ve ben dahil çevresinde  bulunan herkese zarar verebilecek duruma geliyor. 

Krizin büyük olduğunu anladığım an polisi arayarak yardım istiyorum. Ancak polis henüz olmamış olaylara müdahale edemediğini söyleyerek yardım talebimi reddediyor. Cam çerçeve indimi? hayır. Size bir zarar verdimi? şimdilik hayır. Kısacası Her hangi bir olay yoksa polis gelmiyor. 

Elim kolu bağlı çaresizce öldürüleceğim günü bekliyorum. 

Peki Gerçekten öldürür mü? öldürür.  Hastalığın ilerleyişine, uyuşturucu krizini de eklersek bu olasılık yüz de yüz artıyor. Ki defalarca elinde bıçakla tehdit edildim.

Kardeş tarafından  ölümle tehdit edilmek, canından bir parça olan birinden korkmak. Bunlar bana yabancı kelimeler. Merak edip soruyorum.

Kardeşinden korkuyor musun?

Evet çoğu zaman korkarım. Mesela ara ara halisilasyonlar görüyor Ve eline kağıt kalem alarak beni nasıl öldüreceğini yazıyor. 

Kendini korumak için yaptığın özel bir şey var mı?

Hayır. Sadece öyle zamanlarda evde bulunan bıçak gibi kesici aletleri ortadan kaldırarak saklıyorum. Kapımı kilitliyorum ve gün doğana kadar nöbet tutar gözümü kırpmadan  sakinleşmesini bekliyorum. 

Aslında bu konu hakkında merak ettiğim ve sormak istediğim birçok şey var. Ancak yazımı daha fazla uzatamayacağım için lafı dolandırmadan soruyorum.

Filiz Tosun, tam olarak ne istiyor. Ve devletten beklentileri neler.

Bu sorun sadece benim sorunum değil. Ülke de bir çok aile yakını benimle aynı sorunları yaşıyor. 

Bakım evleri özel olduğu için sorunlu hasta kabul etmiyor. Kardeşim huzur bozan bir hasta olduğu için de almıyorlar. Alan yerler yok mu var. Oralarda da 3 bilemediniz 4 gün sonra kaçıyor. 

Bakım evleri insan hakları gereği hapishane modelinde olmayacağı için duvarları yüksek olmaz.. Çok sıkı güvenliği olan yerler değildir. İsteyen her hastanın bir yolunu bulup kaçabileceği gibi inşaa edilmiştir.

Biz hasta yakınları olarak şunu istiyoruz.

Devlet bünyesinde yüksek güvenirlikli, istedikleri zaman kaçamayacakları, onlar için özel dizayn edilmiş bakım evleri yapılsın. Hastanın 3 ayda bir aldığı engelli maaşı oraya verilsin. 

Bugün sokaklarda ailesinden kopmuş, tedavisini yarım bırakmış veya hiç başlamamış olan birçok şizofren hastası bulunuyor. Ve ne yazık ki bunlar kötü niyetli insanlar tarafından kullanılıyor. Uyuşturucuya alıştırılıyorlar, torbacılık,  hırsızlık yaptırılıyor hatta ve hatta ellerine silah tutuşturularak cinayet işletiliyor. Tüm bunları rahatlıkla yaptırabiliyorlar çünkü cezai ehliyetleri yok. 

İşte bizim en büyük korkumuz bundan sonra başlıyor. 

Zamansız çalan kapıyı, telefonu her açışımda bin defa ölüp, ölüp diriliyorum.

Ben kardeşimi çok seviyorum. Annem'in ölümünde yaşadığım acıyı kardeşimde de yaşamak istemiyorum. Ve tabi ki kendi canımı da seviyorum. Çünkü ben çocukları olan bir anneyim. Hem kendimi hem kardeşimi korumak zorundayım. 

Sessiz çığlıklarımın, çığlıklarımızın artık duyulmasını istiyorum. 

Bu bir hastalık. Günah değil, ayıp değil. Ve biz her gün bu hastalıkla tükeniyoruz, yok oluyoruz. Sadece biz değil, toplumda bizimle beraber yok oluyor. Ve bu gidişata birilerinin dur demesini bekliyoruz.

Sevgili okurlarım. Ben yazımı burada noktalıyorum. Ancak öncesinde kısa bir dipnot düşmek istiyorum. 

Bu yazımı hazırlarken şizofren hastaları hakkında epey bir araştırma yaptım. Ve araştırma sonucunda öğrendiğim bazı bilgileri sizlerle de paylaşmak istiyorum. 

Her hastalıkta olduğu gibi erken tanı ve teşhis çok önemlidir. Şizofren tedavisinde yoğun ilaç ve psikolojik terapiler gereklidir. Ne yazık ki bu ilaç tedavisi hastayı tamamen tedavi edemez fakat hastalığın ağır belirtilerini ortadan kaldırmada çok önemli rol oynar.

Kişi ilaçları kullandığı sürece sosyal sıkıntılardan kurtulur ve topluma adapte olabilir. 

Türkiye'de her 100 kişiden birinin şizofren hastası olduğunun altını çizen uzmanlar, bu hastalığı taşıyan biri tarafından öldürülme ihtimalinin 14 milyonda bir olduğuna dikkat çekiyorlar. Ancak böylesi üzücü durumların ( öldürme) ise hastalığın tedavi edilmediği, ilaçların kullanılmadığı dönemlerde yaşandığı belirtiliyor. 

Haftaya görüşmek umuduyla hoşçakalın.