Siyasetçilerin konuşmalarının satır aralarını okumak. Politikacının inandığı şekilde uygun hareket edip etmediği ile değişiklik göstermektedir. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.

Dünyada her coğrafya değişik lider tipleri çıkarmaktadır. Dürüstlüğü öne çıkaran toplumlar, otoriter ve totaliter rejimlerinden hoşlanan halklar, karizmayı baş tacı yapan milletler, demokrasiden vazgeçmeyen halklar. Kim bilir, belki de yalan çoğu toplumların damak tadına daha uygun olduğundandır. Her coğrafyanın veya bölgenin damak tadının farklı olduğudur. 

Saf Japonya halkı, yalan söyleyen veya yapamayacağı vaatte bulunan liderleri pek sevmez.  Zaten yapanda ortaya çıkınca böyle basit şeyler yüzünden hemen basar istifasını. Hani yolsuzlukta giden parada para olsa, üç kuruşa harcalar kendini. Dünyaya bir dönüp bakmayı akıl bile edemez bizim saf Japonlar. Millet trilyonlar götürüyor çıt yok. Be kardeşim biraz rol çalsan ne olur. Efendim neymiş istifa müessesi onurlu bir işmiş. Kendini sorumlu tutar bazen bakanlarının yaptığı hatalardan. Ahh… Benim Japon kardeşim. Adam olmazsın sen bu kafayla.

Avrupa’ya bakalım. Adamlar seçeceği liderde bazı vasıflar arar. Bir kere bilgi birikimiyle kendi üstünde olmasını ister. Tarih bilgisi olacak, diplomasiden anlayacak, devlet yönetme kabiliyetine haiz olacakmış. Ya kardeşim bunların ne önemi var. Önce bir bak boyu, posu nasıl. Yürüyüşüne bir bak, konuşma şekli hatipliği varmı?  Nabza göre şerbet verebiliyor mu? Ayaküstü kırk yalan söyleyebilir mi? Her şeyden önce karizma  var mı?  Havaya yumruk sallaması nasıl? Önce bir bak. Bunların hiç biri yoksa neden seçiyorsunuz?  Lider dediğin şöyle kürsüde kükremeli, onu bunu azarlamalı, küfür dahi etmesini bilmeyen adamdan lidermi olur. Geçin bunları.  Ah benim ortaçağlara takılmış kalmış Avrupalı kardeşim.

Arap yarım adası ve Türkiye’ye bakacak olursak.

Her şeyden önce takiyye şart kardeşim. Bu coğrafyada siyaset yapmak istiyorsan gerekirse ekmek arası kaşar yer gibi, su gibi yalan söylemek liderliğe soyunmadan önce öğrenmen gerekecek ilk derslerden gelir. Din en önemi malzemedir. Rahmetli Bölükbaşı boşuna konuşmamış;“Dünyadaki tüm sektörleri inceledim en karlısı din sektörüdür” diye. Bizim Müslüman milleti umudu çok sever, fakir olduğu için sanırım. “Umut fakirin ekmeğidir” diye atasözümüz dahi vardır. Ömrün boyunca ye bitmeyen bir şeydir. Bol bol vaatte bulunmak şarttır. Yoksa seçim falan kazanamazsınız. Ha derseniz yapamayacağım şeyleri söylersem, sonra bizden hesap sormazlar mı?  Sormazlar be bilader. Hemen seçim arifesinde unuturlar.Sen hatırlatsan bile halk asla hatırlamaz, merak etme. 

En önemlisi ise; sürekli gerginlik yaratmak oylarını artıracaktır.  Ona buna çamur at, sataş. Korkma oyların düşmez. Bilakis yükselir. Nedenmi dersen. Halk seni omuzlarında taşır. Helal olsun nasılda posta koyuyor, nasıl küfrediyor, işte aradığım lider bu!der. Bunları yaparsan ne kadar yanlış yaparsan yap. Ne kadar yolsuzluk yaparsan yap. Ne kadar çalarsan çal. Helal olsun işini biliyor der halk.

E ne demişler “At binenin kılıç kuşananın” atasözlerimiz bunlar.

Ortadoğu’da maalesef durum böyle. Ha birde diktatörleri çok sever. Bölge halkında biat etmek, marabalık ruhu vardır her nedense. Yabancı hayranlığı had safhadadır. Sakın ola ki gücünü kaybetmeyesin. Yoksa iki dakikada senin yoluna canımız, malımız feda olsun diyen halk, bir bakmışsın yerle bir eder, satar seni. İsmini silerler. Yaşarken kahraman olan sen, ölmeden hain ediverirler.

Afrika derseniz, zaten demokrasiden nasibini almamış. Halk yer altı kaynakları olmadığı için (kuzeyi hariç tabi) dünyanın efendisi ABD bu bölgeye sizi özgürleştireceğiz, demokrasi getireceğiz demez, her nedense. Anlayacağınız petrol olmayan yere demokrasi yakışmazmış. Amerika kıtasında her ne kadar demokrasi var denilse de, iki partili demokrasileri vardır. Adına başkanlık denen bir sistem mevcuttur. Amerikan politikaları bellidir. Hangi parti gelirse gelsin değişmez halkın kaderi. Ülkeyi yöneten bir avuç ismi dahi bilinmeyen elit karosudur, yöneten aslında. Piramidin tepesinde her daim onlarındır.  300 milyonluk ABD imparatorluğunda, bilemediniz 30 milyon Yahudi vardır. İşte bu dünya nüfusunun yüzde yarımı bile etmeyen grup, dünya’da dönen milli hâsılanın % 80’inesahipler. Halen ülkede 34-40 milyon insan evsiz barksız kötü şartlarda yaşam mücadelesi vermektedir. Bu dünyanın en gelişmiş devleti denen ülkede. Sosyal adalet zümrelere göre işlemektedir ülkede.

21. yüzyıldayız fakat köle düzeninin sonlandığı anlamını taşımamaktadır. Binlerce yıl geriye bakarak, şekil değiştirmiş vaziyette daha acımasız bir hal almıştır.

Dünyadaki tüm bu ahval üzere bizlere küresel düzen, dünya artık küçük bir köydür. Serbest piyasa globalizm gibi süslü söylemler sömürü düzenin diğer adlarıdır.  Tüm bunlardan korunmanın yolları olacakları yüz yıl geriden bilmiş ulu önder Mustafa kemal Atatürk, ulus devleti boşuna kurmamıştır. Tam bağımsızlığa bunun için önemsemiştir. Başkalarının himayesinde yaşayan milletlerin özgür ve sömürülmeden yaşama şansları yoktur.

Bu hal  üzere siyasetçilerin, konuşma satır araları derken dünyada dönen dolapları algılayabilen bilge, bizden olan milli liderlerle ancak yolumuza devam edebiliriz. Ulusun erozyona uğramasını engelleyecek politikalar üretecek, milli politikalar geliştirebilecek kadroları seçmekten geçmektedir. Yoksa podyuma manken seçmiyoruz. İyi konuşan değil, iyi düşünen, iyi yürüyen değil. Ayakları yere sağlam basan, politikalar üretecek beyinlere ihtiyacımız vardır.

Bizi biz yapan, binlerce mevcudiyetimizi sürdürmemize sebep olan, ne kadar değerlerimiz varsa unutturmadan, unutmadan ne zulmeden ne de zulme seyirci kalan.  Nasıl tarihe adımızı yazdırabilmişsek, dilimizle, geleneğimizle, töremizle bizi biz yapan ne kadar unsur varsa aynı şekilde geçmişten geleceğe giden yolda ilerlememiz gerekmektedir. Her musibetten bir hayır çıkar, düşüncesiyle geçmekte olduğumuz bu zor dönemlerden de bir hayır çıkar, çıkacaktır İnşallah. Her şey gönlünüzce olsun.

Saygıyla kalınız...