Terörizm, ekstremizm, radikalizm gibi insanı, kültürü, huzuru, refahı hedef alan batı destekli hareketlerin başına kasten “İslami” kelimesi, gittikçe daha fazla tepki çekmektedir. Yurt içi ve yurt dışı bilimsel toplantılarda bu gibi başlıklarla başlayan sunumlar tartışma konusu olur ve genellikle “İslami” ile başlayan olumsuz tamlamaları kullananlar aslında İslam dinini kastetmediklerini, ancak teröristlerin kendilerini öyle tanıttıkları için bunu kullandıklarını söylerler.

Birçoğumuzun henüz yeterince dikkatini çekmeyen benzer bir tamlama ise “Siyasal İslam”. Bunun gibi her fırsatta kullanılan “cihadist” veya “cihatçı” yine barış dini olan İslam’ı terörle özdeşleştirme programının parçası olarak dillere pelesenk edilmektedir. Bir teröristin kendisini, yüzmilyonların diniyle tanıtması, onun kutsal kavramlarıyla hareket ettiğini söylemesi, aslında o terör örgütünü kuran, yönlendiren, bir şekilde destekleyen istihbarat kuruluşunun hedefi ile ilgili konudur. Bir terör saldırısından sonra ilk sorulması gereken soru, “hedef nedir?”. AB’ye yeni mülteci istenmiyorsa bunun en kestirme yolu sivil insanların kurban seçildiği bir terrorist saldırı. Olayın daha başında bunu mültecilerle bağlantılı kişiler üzerine yıkmak aslında saldırının gerçek sahiplerini ele vermektedir. Nitekim son yıllarda çoğu toplumsal terör kurbanlarının planlayıcılarının yollarının bir şekilde önde gelen istihbarat kuruluşlarıyla kesiştiği görülmüştür. Bu kapsamda “Siyasal İslam” kavramsallaştırması konusuna da değinmek gerekmektedir.

Malatya’da dördüncüsü düzenlenen Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi’nde yerli ve yabancı katılımcılar önemli tebliğler sundular. İİBF Dekanı Prof.Dr. Ahmet Karadağ’ın başkanlığındaki program, birçok bakımdan merkezdekilerden başarılıydı. Turgut Özal’ın 1980’ler boyunca batının tuzağına düşmeyerek İran-Irak Savaşı’nda tarafsızlığını muhafaza etmesi, Suriye iç savaşındaki hatalı politikalar açısından yeniden hatırlandı. 1980’de laikliği korumak bahanesiyle yönetimi ele geçiren darbe yönetiminin dahi İran konusunda oyuna gelmeyerek basiretli hareket edebilmiş olması önemliydi. Tebliğlerin önemli bir kısmı Suriyeli mültecilerle ilgiliydi. Sorun, önümüzdeki on yıllarda sosyal bilimleri çokça meşgul edecek gibi.

Ürdün Yermuk Üniversitesi’nden bir profesöre çalışma alanını soruyorum. Cevabı, “political İslam”, yani “Siyasal İslam”. Cahilâne tarzda bunun ne demek olduğunu, neden böyle bir konuya yöneldiğini öğrenmek istiyorum. Özellikle 1960’lardan itibaren Müslüman ülkelerde İslam’a yönelişin arttığını, dini konuların siyasette daha fazla önem kazandığını, bunun sonucu olarak böyle bir kavramın akademik araştırma konusu haline geldiğini söylüyor. 

Bana verdiği somut örnekler veya eylemler üzerinden bunların Hıristiyanların ve Yahudilerin çok daha fazla uygulama alanında olduğunu, bu durumda “Siyasal Yahudilik” veya “Siyasal Hıristiyanlık” çalışmalarının da olması gerektiğini söylüyorum. Konunun bu yönünü hiç düşünmediğini, biraz mahcubiyetle itiraf ediyor.

Birkaç asır boyunca batılı ülkelerin sömürgesi olan özellikle Asya ve Afrika ülkeleri, II. Dünya Savaşı’ndan sonra peyderpey bağımsızlıklarını kazandılar. Genellikle eski sömürgecilerin bir şekilde etkin olduğu bu süreçte siyasi, ekonomik ve sosyal yapılar daha çok batılı devletleri örnek alarak oluşturuldu. Özellikle eğitim alanındaki gelişmelerle birlikte yeni nesil, kimlik bunalımına düştü. Sömürge döneminin asimilasyon, dinsizleştirme, kimliksizleştirme, kendi kültürüne ve toplumuna düşman nesiller yetiştirme politikaları bir dereceye kadar başarılı oldu, ancak bağımsızlık sonrası tepkilerin de temel kaynağını oluşturdu.

Eski sömürgecilerin silahlarıyla ve onların istihbarat örgütlerince organize edilen terör saldırılarıyla bitab düşmüş İslam dünyası, ekonomik ve sosyal alanda olduğu gibi uluslararası politikada da çıkış yolları aramaktadır. Bu çerçevede Müslüman ülkeler arasında birlik, dayanışma, destek temelli söylem ve politikalar, en fazla dile getirilen ama pek uygulama alanı bulamayan bir husustur.

Halbuki mesela Avrupa Birliği, hukuku, özellikle insan haklarını önceleyen, inanç ve fikir özgürlüğünü savunduğunu iddia eden bir oluşumdur. Buna karşın kuruluşunda altı ülke ile başlayan örgütün bugün 28 üyesi bulunduğu halde ambleminde havarileri temsilen 12 yıldız bulunmaktadır. Benzer amblem Hıristiyan ülkelerden oluşan Güney Amerika devletleri arasındaki örgütleşme için de kullanılmaktadır. Avrupa Birliği’nin son zirvesinin Papa’nın adeta başkanlığı altında toplanması, “Siyasal Hıristiyanlık” kavramının gündeme alınması için yeterli değil midir? Halbuki bu ülkelerin nüfusunun önemli bir kısmı gayr-i Hıristiyan. Yine bu ülkelerin çoğunda ilköğretim öğrencileri haftanın belli günlerinde derslerini kiliselerde yaparlar. Ancak Müslüman ülkelerde müfredata dini konular eklenince “Siyasal İslam”a malzeme olur.

Başta İsrail devleti olmak üzere dünya ekonomisine yön veren önemli kuruluşlarda dinsel ilkeler, semboller, uygulamalar her fırsatta karşımıza çıkar. Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasından itibaren bu ülkenin bütün iç ve dış politikalarının merkezinde Siyonizm kuralları, Hahambaşılık talimatları yer alır da buna dayanarak “Siyasal Yahudilik” kavramı pek gündeme gelmez. Bana göre Trump’ın topun ucuna konmasının sebeplerinden biri, IŞİD’in kurucularının ABD yönetimi olduğunu ifşa etmesi! 15 Temmuz darbe girişiminde de kendi ülkesinin istihbaratının sorumlu olduğunu söylemişti. Ancak bu gibi gerçeklere karşı nice akademisyenler kör, sağır, dilsiz olmayı tercih eder.

Bilimsel emperyalizm olarak adlandırdığımız bu süreçte, batılıların Orta Çağ bağnazlığı ve Haçlı ruhuyla uydurdukları “Siyasal İslam”, yeniden sorgulanmalıdır. Kokuşmuş bir çürük sakız gibi bunu ağzında dolaştırarak kendisine yer bulmak isteyen akademisyenlerin de bir an önce uyanması gerekmektedir. İslam’ı, siyasi emellerine alet etmek isteyenlerin, zikir ve tefekkür yolu tarikat yapılanması üzerinden terör darbesine başvuranların, hangi istihbarat örgütleriyle içli-dışlı olduklarını bilmeyen araştırmacı, ya çok cahildir veya bir yerlerin fuzuli elemanı durumundadır. İnancını kin, nefret ve düşmanlık aracı yapmayan gayr-i Müslimler için elbette söylenecek birşey yok. Ancak başında “Siyasal” sıfatı yer alması gereken din, kesinlikle Müslümanlık değildir.