Zorluklar, zorlukların bizi nasıl güçlendiği üzerine bir hikâye vardır Sisal üzerine.
Mizacın önemini anlatır. 
Bilmem duydunuz mu?  Sisal bitkisi sert coğrafi koşulları seven, kenevire benzeyen, bol yapraklı, bol elyaflı içerdiği sağlam ve dayanıklı elyaf sayesinde tekstil sanayiinde çokça kullanılan verimsiz toprakta, soğuk rüzgâr ve aşırı sıcaklarda yetişmeye çalışan bir bitkidir.
Bu bitkinin içinde bol elyaf bulunmaktadır. Elyaf dokumada kullanılır ve çok değerlidir.  Gün gelir, Amerika’daki bilim adamları daha fazla elyaf alabilmek için verimli topraklara ekerler sisali. Bitki büyüyor, hızla boy atıyor. Yaprakları diğerlerinden daha büyük. Ama elyaftan eser yok.  Umduklarını bulamazlar.
Yaptıkları araştırmada anlıyorlar ki; Bu bitki taşlı sert ve faydasız organik maddesi az olan toprakta yetişiyor.  Sert toprak, soğuk rüzgâr, sıcak güneş ve bunlarla mücadele ederek mükemmel formuna ulaşıyormuş.
Yani bitkinin çektiği bu kadar zorluk onun içindeki cevheri ortaya çıkarıyormuş.
Hayatının kolaylaştırılması bu bitkiyi mahvediyor. Dış görünüşünü değiştiriyor. Ancak kendi ortamındaki özünü bulamıyor.
Her hatadan, her çektiğimiz zorluktan ders çıkarmayı bildiğimiz sürece gelecekte yapacağımız hatalar ve karşılaşacağımız zorluklar bir bir azalmış demektir.
Bir sisal bitkisi için mücadele ne ise, İnsanlar için de söz konusu mücadele aynı değeri taşımaktadır.
Sisal bitkisinin özü elyafsa insanın cevheri, mizacı ve kişiliğidir.  Karakteridir.
Yüreklerimize, hayatlarımıza sinmiş olan zorluklar, acılardan aşklardan birer satır bulunur hayatımızda.
Öncelikle şunu kabul etmeliyiz. Yeryüzünde ne sorunlarla ne de zorluklarla karşılaşan ilk insan değiliz. Son insan da olmayacağız. Dünya bir sahne bizler oyuncularız.  Önemli olan oynadığımız oyunu en başarılı şekilde oynayabilmek. Şimdiki aklımıza kalsın, sonraki aklımızda bizim olsun… Olsun da aklımız olsun. Bizi bırakmasın. Ayakta kalırken yanımızda olsun. 
Ben kendime bir hayat felsefesi oluşturdum. Acılar, sıkıntılar bizimle birlikte.  Bu oyunun içinde huzuru bulmak sevgi ve sevmekle başlıyor.
Her anın bir daha yaşanmayacağını düşünürsek haklı olduğumuzu göreceğiz!
Ama unutmayalım ki yaşanılan hiç bir dakikanın bir daha tekrarı olmayacak, olgunlaşmanın büyümenin değerini katarak gidiyoruz. Birbirimize değmeden. O yüzden yürekten yaşayın her anınızı... Sorgusuz, sualsiz ve yargısız yaşayın...
Her şeye rağmen umudunu kaybetme" diyerek kendine, yola devam etmektir bu hayata tutunmak. En karanlık gecenin sonunda bile güneşin doğduğunu, en kara kışın sonunda da baharın geldiğini bilmektir yaşıyorsak...  Hayat ilginç yüzünü böyle gösteriyor işte, umutsuzluk çığlıkları arasında… 
Varlıklı hayat sürmesine rağmen mutsuz insanlar vardır. Zorluklarla mücadele hayata bakış açılarını değiştirir mi dersiniz?
Aslında ruhlarımız kuşlar kadar özgürken nedir bizi böyle esir tutan, ne dersiniz?
Savrulan hayatlar, zor hayatlar. Sisal gibi yerimizi seviyoruz galiba. Sert rüzgârların önünde savrula savrula.
Hayatta kalabilmek için mücadele eden tüm canlılar, sevgi dolu bir yürek varken sıkıca sarıldığımız ezberlenmiş hayatların bir köşesinden sıyrılarak sisal modeli gibi verimsiz topraklarda kendimizi buluyoruz.
Her şeyin tadı, rengi, kokusu farklı, bunu böyle kabullenin ve değiştirmeye çalışmayın 
Çileler de büyür zenginleşir. Zorluklar da aşılır. Tacını taşırsın, yüzünde ince bir hüzünle. Bu yazımı  “ Gidemem” şarkısını dinlerken kaleme aldım.
Acılarım benim için değerlidir.  Kaderimden de şikâyetçi değilim.
Her zaman doğacaktır güneş, yeşerecek çimler, çiçekler açacaktır. Sabırla bekle! Ağlamanın da gülmek kadar hayata dâhil olduğunu bilmeyen var mıdır?  Zor ve doğru olanın iç sesimizle, mücadelemizle birlikte bizi aydınlığa çıkardığını hepimiz biliriz. 
Hayat sana teşekkür ederim. ” Acılardan geçmeyen yaşam biraz eksiktir.”  dizeleri ile sisale olduğu yerde mutlu bir yaşam dilerim.