2.KANDİL’E İZİN YOK!

Ortadoğu’daki Türk varlığını korumak ve sınır ötesinden ülkemizin birliğini, bütünlüğünü hedef alan terör yuvalarını kurtmak hem hakkımız hem de görevimizdir. Pars Harekatı’yla jetlerimiz, Irak’ın Sincar/Şengal ve Suriye’nin Karıçok Dağlarındaki terör yuvalarını vurdu. Bağdat Hükümeti “Egemenlik ihlali” diyor, ama Pars Harekatı, sınır ötesinden ülkemizin güvenliğini hedef alan terör yuvalarını kurutma harekatıdır; her yönüyle meşru bir savunmadır.  

Fırat Kalkanı operasyonunu başlattığımız günlerde hep, “Dileriz, Fırat Kalkanı’nı zorunlu kılan koşullar, bizi bir Dicle Kalkanı operasyonu yapmaya mecbur bırakmaz” diyorduk. Çünkü, I. Körfez Savaşı’ndan bu yana, küresel sistemin Ortadoğu’nun  siyasi haritasını yeniden çizmeye yönelik operasyonları, Türkiye’nin önüne çözülmesi hiç de kolay olmayan sorunlar yığmıştı. 

Yeni bir Ortadoğu haritası hedefleyen BOP uygulamalarının ürettiği bu sorunlar yumağı, güney sınırlarımız boyunca sınır güvenliğimizi, toprak bütünlüğümüzü, toplumsal birliğimizi hedef alan ve giderek karmaşıklaşan terör tehditleri üretiyordu.. 

“Fırat Kalkanı”, Suriye’yi kendi amaçları doğrultusunda paylaşma kavgasında olan ABD, Rusya ve İran’ı tedirgin etmişti. I. Körfez Savaşı’ndan bu yana, Irak ve Suriye’nin kuzey parsellerinde değişik bir demografik iklim kuşağı oluşturma çabası içinde ABD ve Batılı koalisyon ortakları, buralardan Türkiye’ye yönelik her türlü tehdide destek verdiler ve vermeğe devam ediyorlar. 

Türkiye bu yöndeki oluşumları dikkatle izliyordu. Son günlerde, Türkiye’nin Akçakale’den Irak’ın derinliklerine, 2. Kandil yapılmak istenen Sincar’ı (Şengal/Şenkal) hedef alan bir askeri operasyon hazırlığında olduğu konuşuluyordu. 

“SİNCAR (ŞENGAL/ŞENKAL) KİLİT DURUMDA”

Konu, Abdülkadir Selvi’nin  Hürriyet’teki köşe yazısında, ana hatlarıyla açıklığa kavuştu. 23 Nisan resepsiyonunda Selvi’nin bu konudaki sorularını yanıtlayan Hava Kuvvetleri Komutanı Org. ağabeydin Ünal, “ ‘Fırat Kalkanı’ gibi bir isim vermedik, ama Sincar’a yönelik planlarımız var. Sincar, Irak ve Suriye’yi birbirine bağlayan kilit konumunda” diyordu. 

Demek ki, Türkiye’nin, BOP’un en önemli hedefi olan “Kürt Koridoru” konusundaki duyarlılığı aynı frekansta sürmektedir. Demek ki Türkiye, kendisini 1200 kilometrelik güney sınırları boyunca kuşatacak olan “Kürt Koridoru”na şiddetle karşıdır. İlnur Çevik’in, “Suriye’de bir Kürt devletini tolore edebiliriz” değerlendirmesi gerçekçi bir değerlendirme değildir. 

Peki, müttefikimiz ABD’nin ve Batılı koalisyon ortaklarının eğitim ve donatım desteği sağladıkları PKK’nın yeni Kandil’i Sincar’ı ve Suriye’deki Karıbol Dağları’ndaki YPG kamplarını hedef alan bir askeri operasyon, “Ne yani, ABD’ye ve  komşu ülkelere savaş mı açacağız?” tepkisine hedef olmayacak mıdır? 

Hayır, Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye, bu kağıt üzerinde oluşturulmuş ülkelere yapacağı hiçbir operasyon,  “Yabancı ülke topraklarına yapılan saldırı” olarak nitelenemez. I. Dünya Savaşı’ndan bu yana, yapılan bütün baskılara ve asimilasyon uygulamalarına rağmen, bu yapay ülkelerdeki Türk tarihinin ve kültürünün izleri silinememiştir. Bütün olumsuz koşullara rağmen, Türk varlığı, hayatta kalabilme savaşını sürdürmektedir. 

Bu topraklardaki “Türkmeneli” kimliğini korumak hakkımızdır; çünkü ülkelerin güvenlik sınırları siyasi sınırlarının çok ötesinden başlar. Tarihteki “Türkmeneli” haritasını, Musul Atabeyliği’ni, Şam Atabeyliği’ni Memlukları, Selçukları  gözler önüne sermek görevimizdir; çünkü bu coğrafyadaki tarihin ve kültürel mirasın en önemli  varisi biziz. BM Çocuklara Yardım Fonu UNICEF, Suriye ve Irak’ta, bir neslin tamamen kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu açıkladı. Tarihi ve kültürel bağlarımız nedeniyle, sınır ötesinden ülkemize yönelik terör tehdidi nedeniyle, Ortadoğu’daki Türk varlığını korumak hem hakkımız hem de görevimizdir. 

TÜRKMENELİ TARİHİ BİR GERÇEKTİR. 

Kerkük’ü ABD’li uzmanların yazdıkları ve Irak halkının silahların gölgesinde kabul ettikleri Anayasa’nın 140. Maddesi gereğince yapılacak referandum ile Barzani’ye bağlamak çok zorlama bir devlet oluşturma operasyonudur, ama Türkmeneli tarihi bir gerçektir.  Açın haritaları, hem de Batılı uzmanların yüzyıllar önce çizdikleri Ortadoğu haritalarına bir bakın; “Türkmeneli” coğrafyasının kapsama alanını göreceksiniz. Bu coğrafyada bizim tarihimiz var, bizim kültürümüz var ve bizim insanlarımız var. Bütün baskılara, ölüm tehditlerine rağmen kimliklerini korumaya çalışan kardeşlerimiz var. 

Bu tarihi gerçekleri, onbinlerce kilometre ötelerden Ortadoğu’nun zenginliklerini yağmalamaya gelenlerin gözüne sokmak görevimizdir. “Ne yani ABD’ye, NATO’ya savaş mı açacağız?” söylemi, görevden kaçmak, haklarımızdan vazgeçmek demektir. Irak ve Suriye coğrafyasında yaşamakta olan Türkmen varlığının güvenliği bizim sorumluluğumuzdadır. 

Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesi’nde, geçtiğimiz yılın sonlarından beri bir hareketlilik yaşanıyor. Bu hareketliliğin hedefi, Irak’ın en önemli petrol kaynaklarına sahip olan Kerkük’ün bir referandum oyunuyla Irak Kürt Yönetimi Bölgesi’ne bağlayarak burada bağımsız bir devlet ilan etmektir. Daha açık bir anlatımla, Kerkük’ün Barzani’ye bağlanarak Irak’tan koparılmasıdır. Kısaca, Post-modern bir yağma senaryosu.. Plan bu.. Plan bu, ama Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Ünal, “ Sincar’ın ikinci bir Kandil olmasına izin veremeyiz. Çünkü orada PKK var” diyordu. Anlaşılıyor ki, TSK’nın Sincar konusundaki rahatsızlığı çok ciddi. Çünkü, “Sincar, Irak ve Suriye’yi birbirine bağlayan kilit konumunda.” Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak bir terör koridorunun başlangıç noktası. O nedenle, Sincar’ın ikinci bir Kandil olmasına izin yok!

“NE YANİ, ABD’YE SAVAŞ MI AÇACAĞIZ?”

Fırat Kalkanı’nın başladığı günlerden bu yana yazdığımız yazılarda, bizi Fırat Kalkanı gibi operasyona mecbur eden koşullar oluştuğunda, bir “Dicle Kalkanı”nın gündeme gelme olasılığından söz etmiştik. Org. Ünal’ın sözlerinden, Irak’a, ikinci bir Kandil yapılmak istenen Sincar’a yönelik bir askeri operasyon her zaman gündemimizde: “Bizim planlarımız her zaman vardır. Bu coğrafyada hem askeri hem siyasi planlarımız olmazsa olmaz.. Bu planlar hemen de gerekli olabilir, sonra da gerekli olabilir. Ya askeri olarak çözeceğiz ya siyasi olarak. Siyasi olarak da mümkün.” 

Bu noktada, “Ne yani ABD’ye savaş mı açacağız?” eleştirileri gündeme gelecektir. Bu eleştiriler, bu topraklarda başkalarının lutfuyla oturulamayacağı gerçeğini değiştirmez. Vatan bildiğimiz bu topraklarda, “O ne diyecek, bu ne diyecek?” kaygısıyla oturamazsınız. Hiç kimse bir başkasına vatan armağan etmez. Toprağın vatana dönüştürülmesi işleminde katalizör “can”dır. Vatanın tozu bile “can”la tartılır. 

Jandarma Genel Komutanı Org. Yaşar Güler’in PKK’ya yönelik operasyonlar konusundaki açıklamaları, vatan-can ilişkisini çok güzel örnekliyor: 

“PKK meselesinin sınırlarımız sınırlarımızın dışındaki gelişmelerle bu kadar iç içe geçtiği bir dönem hiç olmadı. O nedenle Irak ve Suriye’deki gelişmeler içerdeki mücadeleyi de etkiliyor. Diyarbakır’daki tünel meselesi.. Bunlar hep örgütün Suriye’den devşirdiği yöntemler.. (…) Teröristi etkisiz hale getirirken vatandaşı üzmemek.. Bu o kadar hassasiyet gösteriyoruz ki, bunlar kamuoyuna yansımıyor. Sur’da da, Cizre’de de, Silopi’de de bunu yaşamıştık Sur’daki operasyonu bu hassasiyet nedeniyle 1 hafta geç bitirdik. Yine bu hassasiyet nedeniyle çok şehir verdik.”

İçinde bulunduğumuz konjonktürde Türkiye kendi tehdit değerlendirmesini yapacak güçtedir ve yapacaktır, “Çünkü, Irak ve Suriye’de PKK’yla ilgili gelişmeler bizim için beka sorunudur. (…) Sincar Irak ile Suriye’yi birbirine bağlayan kilit konumundadır.” 

ORTADOĞU’DAN TÜRK VARLIĞINI SİLEMEZSİNİZ!

Türkmeneli’nin tarihi bir gerçek olduğunu, Irak ve Suriye coğrafyasındaki Türk kültür ikliminde milyonlarca Türkmen kardeşimizin yaşamakta olduğunu tüm dünyaya haykırmak bir hamaset değil, bir hak ve bir görevdir. Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına BOP uygulamalarıyla el koyma çabasında olan küresel sistem, bu zenginliği dünya pazarlarına ulaştırabilmek için, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanan bir terör koridoru oluşturma çabasında.

Irak ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimiz, oluşturulan IŞİD/DEAŞ çetelerinin katliamından kurtulabilmek için yüzyıllardır yaşadıkları kentleri terk etmek zorunda kalmışlardır. İnsanlık tarihinin bu en acımasız katliamına rağmen, Irak ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimiz vatan bildikleri toprakları savunmak çabasındadırlar. ABD’nin ve Batılı koalisyon ortaklarının bütün çabalarına, eğit-donat desteklerine rağmen Ortadoğu’dan Türk varlığını silmek mümkün olmamıştır. ABD öncülüğündeki IŞİD/DEAŞ Karşıtı Koalisyon Komutanı Korgeneral Stephen Towsend Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirilmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) uygulamalarının sağlam temellere oturmadığını ve uzun ömürlü olamayacağını savunurken bu gerçeği şöyle dile getiriyordu:“Kürtler Suriye’nin kuzeyinde kabaca yüzde 10 civarında. Orada, Kürt Federatif Devleti denilen bir devletin kurulabileceğini öngöremiyorum.”

Saddam ve Hafız Esat dönemindeki asimilasyon uygulamalarına ve Irak’ın işgali sırasındaki nüfus kayıtlarının yağmalanmasına, Türkmenlerin acımasızca katledilmelerine, demografik kaydırmalara rağmen, Ortadoğu’dan Türk varlığını silebilmek mümkün olmamıştır; olamayacaktır!

Ortadoğu’daki Türk varlığını korumak ve sınır ötesinden ülkemizin birliğini, bütünlüğünü hedef alan terör yuvalarını kurtmak hem hakkımız hem de görevimizdir. Pars Harekatı’yla jetlerimiz, Irak’ın Sincar ve Suriye’nin Karıçok Dağlarındaki terör yuvalarını vurdu. Bağdat Hükümeti “Egemenlik ihlali” diyor, ama Pars Harekatı, sınır ötesinden ülkemizin güvenliğini hedef alan terör yuvalarını kurutma harekatıdır; her yönüyle meşru bir savunmadır.  

Bu belalı coğrafyada yaşamanın bir bedeli olduğunu biliyoruz.