İnceminare Sokağın müdavimi olduğumuz yıllarda Şevket Topraklık Türkiye’de Yarın Gazetesi’nde baskı operatörüydü. Akşama doğru işe giderken yanımıza gelir, sohbet ederiz, biz eve giderken de o işe başlardı. Gazete idarehanesiyle tanışıklığımız da Şevket’i ziyaretimizle oldu, soluduğumuz mürekkep kokusu ömrümüzü sardı. Şevket’in gece kapımıza bıraktığı yeni günün gazetelerinde tanıdık Veyis Ersöz’ü.
Biz Anadolu’da Bugün’den ayrılıp Konya Postası’na başladıktan bir müddet sonra gazete köklü bir değişim yaşadı. Merhum Orhan Samur ekibini kurarken Veyis Ersöz’ü de transfer edip, yazarlar arasına dahil etmişti. Üçüncü hamur kâğıda el yazısıyla yazdığı makalelerini üşenmeden bizzat getirip teslim ederdi. Türkiye’de Yarın’ın isim değiştirip Merhaba kimliğini almasından sonra Ersöz eski yuvasına döndü. Çok geçmeden rüzgâr bizi de aynı yöne savurunca Ersöz’le Merhaba çatısı altında buluştuk. Kadere bakın ki, rüzgârın ikimizi savurduğu yön hep aynı oldu; Ersöz’le son olarak Hakimiyet’te bir araya geldik.
Veyis hoca eksilmeyen temposuyla yazılarını bizzat getirmeye devam ederken, “Hocam, bir de biz soralım siz anlatın. Ömrünüzde tanıklık ettiğiniz Türkiye’yi konuşalım” şeklindeki teklifimizi kabul etti. Günlerce bazen kendi evinde, bazen de oğlu Salih Sedat beyin evinde ziyaret edip sohbet ettik. Biz sorduk o anlattı. Yazı dizimiz son derece memnun edici övgüler aldı. Evlerde akşamları “Veyis dedenin anlattıklarını okuma saati” düzenlendiğini öğrendik.
**
1926 yılında bugün ilçe olan Akören nahiyesinde dünyaya gelen ve Cumhuriyet devrine ilk yıllardan itibaren tanıklık eden Ersöz, Mustafa Kemal Atatürk dahil, bütün Cumhurbaşkanları devrini gören; köy hayatını da şehir hayatını da yaşayan, 1976 yılında Öğretmenlikten emekli olmasına rağmen köşesine çekilip 'yeter artık yoruldum' demeyen; gönüllü dergi ve gazete yazarlığı yaparak topluma yararlı olmaya gayret eden; birçok ‘çakma dava adamının’ başını kuma gömdüğü nâ modern, pek modern, post modern darbe devirlerinde, Üstad Necip Fazıl’ın gençliğe hitabesinde bahsettiği üzere 'Kim var?' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan 'Ben varım' diyebilecek yüreğe sahip bir insandı.
1983 yılında Ribat Dergisindeki bir yazısından ötürü Malatya Askeri Mahkemesinde yargılanıp, hem yazı işleri müdürü hem de yazar olarak ayrı ayrı 40'ar ay hapis cezasına çarptırıldı. 23 gün cezaevinde kaldıktan sonra, cezası paraya çevrilince 119 bin 400 lira ödeyip özgürlüğüne kavuştu.
1999 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında ‘Şiir okumaktan’ dava açılıp Belediye Başkanlığı düşürüldüğünde Konya’da ‘Erdoğan’a destek’ amacıyla düzenlenen basın toplantısına katılan üç kişiden biri de Ersöz’dü.
**
1951 yılında “Gönülden Damlalar” adlı şiir kitabını neşreden Ersöz, 1954 yılında “Ünitelerin Şiirle İzahı” adlı kitabıyla eğitim dünyasına farklı bir soluk kazandırdı. 1974’deki “Yeni İlahiler” eserinden sonra, 1976’da çıkardığı “Sosyalizm, Komünizm, Faşizm ve Şeriat nedir” adlı eseri defalarca basıldı ve en çok okunanlar listesinde yer aldı. Dünden Bugüne Kültür ve Maarifimiz, “İslam'da Akıl ve Nefis Eğitimi, “İslam'da Cemaat ve Önemi, “Ayetlerle Allah Korkusu, Tarihte Ünlü Kefereler Ünlü Zalimler, Cami ve Cemaat Adabı, Ayet ve Hadislerin Işığında Ölüm ve Sonrası, İslam'da İlim Ahlak Sabır ve Şükür, İslam'da Hak Batıl Ümit ve Korku, İslam'da Evlilik Aile Hayatı ve Komşuluk, İslam'da Ana Baba ve Kul Hakkı ile İman ile Küfür Arasında İnce Çizgi adlı kitapları bizim listeleyebildiklerimizdir. Kitaplarından hiç bir maddi gelir beklemedi ve ücretsiz olarak hediye etti.
**
İnsanların buğday bulamayıp dağdan topladığı otları öğütüp ekmek yaptığı, dağlardaki dikenlerin yağını yedikleri, sofralarda bir kaşığın sırayla herkes tarafından kullanıldığı, ayakkabının ihtiyaç durumuna göre dönüşümlü giyildiği devrin çocuğu; darbeler devrinin cesur kalemi Ersöz’ü son olarak Salih Sedat beyin evinde ziyaret ettiğimizde yılların getirdiği yorgunluğa rağmen mütebessimdi. Yormadan hatıraları tazelemiştik. Bir ara, “Bütün arkadaşlarım, akranlarım gitti, geride bir ben kaldım” demişti, acı tebessümle.
Cuma günü Cumhuriyet devrinin çınarı, yakın tarihin canlı tanığı Veyis Ersöz’ün vefat ettiği haberi gelince, anlattıkları ve yaşadıkları canlandı hafızamızda. Masa başlarında, süt liman ortamlarda “kahramanlık oynayıp, mücahitlik taslayanlar” bilmeyebilir; o bir ‘silahsız mücahit”ti. Mücahit arayan aynaya değil, önce Veyis Ersöz’ün ömrüne baksın.
**
Ersöz'ün 1945’de Çifteler Köy Enstitüsü Öğrencisiyken kaleme aldığı ve İlköğretim Mecmuasında da yayımlanan ilk şiirinin adı Toprak’tır.
Her varlık sana bağlı, canlılara temelsin,
Bin bir çeşit nebatla dolu dolusun toprak,
Bu koca kâinatta en hünerli bir elsin,
İnsanlığın her şeyi; gövde, kolusun toprak,

Bazı zaman çürüyüp, bazı zaman yanmıştın,
Sen de bu zahmetlere son derece kanmıştın,
Tek kişinin elinden artık çok usanmıştın,
Şimdi 18 milyon Türkün malısın toprak,

Türk milleti kavuştu böyle mutlu bir güne,
Dümen elde, gideriz yolları döne döne,
Artık hedefimiz daima hep ileri, hep öne,
Rençber dayılarımın güzel gülüsün toprak.
Toprakla başlayan ve toprak konulu şiirle şekillenen hayatı, ebed olduğu üzere toprakla bitti. Ardında ise İslâm’a adadığı ömrün mücadele izleri ve insanlığa faydalı olmak üzere kaleme aldığı onlarca kitabını bıraktı. Son emanet bizdir; cenaze merasiminden sonra Salih beyin ilk sözü, “Sizdeki hatıralarını, anısına kitaplaştıralım” oldu. Bismillah demiştik, bu kez inşaallah, dedik. Allah rahmet eylesin.