Hatırlarsanız ikinci bölümde, bir taraftan psikolojik harbin uygulamalarına nüfus edememenin doğurduğu felaketleri ele almış, bir taraftan da aynı teşkilatının şümullü hale getirilmesiyle, işlevine son verilmesinin arasındaki derin uçurumu  gözler önüne sermiştim. 

Bu bölümde, içimizde yuvalanan bazı Sosyal Medya taşeronlarının yurt sathında  tehlikeli sularda oynadıkları oyunları sizlerle buluştururken, aynı zamanda dünyanın hakimi olduğunu her fırsatta hissettiren Amerika’nın, tüm ülkelerin iletişim kanallarına kadar uzanan kollarıyla hedeflerine nasıl yaklaştığına örnekler bulacaksınız.                                                                                                                                       

Yerküreyi sömürenler, 1990’lı yılların başından itibaren ciddi şekilde TSK’yı görev yapamaz hale getirmek üzere düğmeye basmışlardır.  Çünkü ‘bu güç’; ülkenin payidar kalıcılığı – sonsuza kadar yaşatılması -  için Milli Güç Unsurları’nın (MGU) olmazsa olmazı, kırmızı çizgisidir!..  

Doyumsuzlar, Türkiye’yi parçalayıp yok etmenin önünde duran en büyük engelin TSK olduğunu çok iyi bilmektedir. Planlarını;  bu esas üzerine inşa etmişlerdir

Çünkü yetkililerin! Sessiz kaldığı bir Türkiye, küresel kan emicilerin cirit atıp, at koşturacağı bir meydana dönüşmüş olacaktır!..

Bana göre ülkemizin mukadderatını etkileyecek olan bu girişim, Türkiye’nin aleyhinde alınmış en talihsiz ve acımasız kararolmuştur. Bizlere düşen görev, bilerek veya farkında olmayarak destek veren bazı medya  aktivistlerini (!)  çok yakından tanımak ve tanıtmak olmalıdır. Daha evvelki bölümde açıkladığım ‘Kısasa kısas’ sloganının hayata geçirilmesi bu yazgının bertaraf edilmesine imkan verecektir.. 

Karışıklık ve kargaşayla oldu bittiye getirilen Halk oylamasında alınan hayır (%48.6)  oyları, Türk ulusunun uyandığına ve Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkıldığına dair çarpıcı bir  gelişmedir. O nedenlerdir ki, ‘Durmak yok göreve devam’ parolasıyla hareket etmek , elde edilen başarının devamına hizmet edecektir.

Aldıkları destekle önleri açılan ve daha rahat at koşturma imkanı yakalayan bazı kalemşorlar, özellikle yasal olmayan yolları deneyerek toplumu hayal kırıklığına uğratan tehlikeli söylemleri en kısa zamanda saf/temiz beyinlerle buluşturmakta hünerlidirler. Bu maksatla çarpıcı olsun için konuyu biraz kişiselleştireceğim. Vereceğim birkaç örneği daha önce sizlerle paylaştığım ‘sosyal medya mensupları olarak bizler entelektüel fahişeleriz’  itirafıyla örtüştürürseniz hadiseyi doğru yorumlama imkanı bulunur  diye değerlendiriyorum. O nedenle bu bölümde gerçekleri öğrenmeye susamış  Türk halkını duyarlı kılmayı, doğruları/yanlışları  birlikte muhakeme etmeyi ve çözüm yollarını birlikte keşfetmeyi hedefledim. 

Haydi şimdi, “bizim medya olarak gücümüz nedir ki”  gibi ifadelerle silahının (kalem) etkisini gizlemeye çalışanların (!)  bu minvalde ifade ettikleri beyanlarını masaya yatıralım.  

Zamanın Akşam Gazetesi yazarı Engin Ardıç  10 mart 2007 tarihli köşe yazısının bir bölümünde  bakınız ne diyor!.. 

“Elimizde kamuoyunu etkileme gücü vardır ama hiçbir “yaptırım” gücü yoktur. Tankın üstüne çıkamayız (bu göbekle ben hiç çıkamam zaten)...”

Bu tespitini çürütmek adına  gönderdiğim  aşağıdaki yazıma  Sayın Ardıç, her zaman olduğu gibi cevap verme tenezzülünde bile bulunmamıştı.

Cevabi tespitlerim, medyanın hiç küçümsenmeyecek etkisini ortaya koyması bakımından ilginizi çeker kanısındayım..

“Ana hatları ile yazınızı değerlendirdiğimde, hedef yönünde bir sıkıntı olmadığı görülüyor.. Ancak hedeflenen bölgede kullanılacak silah konusunda  bir asker olarak beni tatmin edecek bir gerekçe bulamamışsınız. Unutmayınız  ki, bütün emellerin bir hedefi ve o hedefi ele geçirecek bir silahı vardır.. Bugün ülkesini sıcak savaşa sürükleyen bir ulusun kalkındığına  şahit olmak bir yana, en az 30-40 yıl gerilediğini  düşünürsek, başarıyı yakalamak için mutlaka çok az masrafla gerçekleştirilen  Psikolojik Harp prensiplerini uygulamak gerekmektedir.. Bu harbin hedefi bellidir, ancak hedefte kullanılacak silah, direkt insan beynini etkileyecek olan Propaganda’dır..

Medya mensubu olarak, hedefi etkileme gücünüzün olduğunu, ancak yaptırım gücünüzün olmadığını söylemekte ve hedefe ulaşmak için de silah olarak tankı göstererek insanları yanlış yönlendirmektesiniz... Kullandığınız silahın (kalem) etkisini, ancak düşünme özgürlüğü elinden alınmış insanlardan gizleyebilirsiniz. O nedenle uyanan ve öğrenmeye susamış halkımızı bilgilendirmek maksadıyladır şimdi yazacaklarım.   

Sosyal Medyanın hedef kitleyi (dost-düşman) etkilemek için kullandığı silahın adı “iletişim araçlarıdır.”  Yazılı ve görsel basında “bilgi kirliliği” yaratılarak yapılan yalan yanlış haberler, halkın en çok istifade ettiği zaman diliminde gösterilerek  hedef tespitinde kafalar karıştırılmakta ve düşmanın milli hedef ve menfaatlerinin gerçekleşmesine bilerek/bilmeyerek imkan sağlanmaktadır.”