Barbarlık demek ilkellik demek, medeninin yani sınıflı toplum insanının anlayışı bu. Biri medeni, diğeri ilkel yerli, barbar. İki ayrı sosyal sistem insanının arasındaki fark (kalite farkı). Medeni, sınıflı toplum insanı, barbarı, vahşi, kan dökücü, gaddar olarak anlatır hep. Medeniler tarafından yazılmış olan felsefî, tarihî, edebî metinlerde Barbar insan hep böyle anlatılır. 

Halbuki, bu anlayış, medeni sözlüğündeki barbarın tanımıdır. Oysa bilim dilinde Barbar: İlkel sınıfsız toplum insanıdır. Medeniyet insanından çok daha hoşgörülü, merhametli, dürüst, mert, yalan-hile nedir bilmeyen insandır barbar. 

Grekçe Barbaros; yabancı anlamına gelir. Köken olarak da oradan türemedir. Eski Grekler, kendilerinden olmayan herkese yabancı demekte. Medenilerse, oradan aldıkları bu terimle ilkel sınıfsız toplum insanını da kötülüyor. 

Kötüleyici, yerici, küçültücü, aşağılayıcı bir kavram haline getiriyor. Böylelikle çok olumsuz bir anlam yüklüyor kelimeye. Grekçe kökeninde olmayan yeni ve bambaşka bir anlam yüklüyor. Aslıyla ilgisi olmayan yeni bir kavram haline getiriyor

            

Siyasal teoride uygarlaşma, modern toplumların asli ilkesi, barbarlık ise karşıt ilkesi olarak görülür. Modernliğin uygarlaşma yolunda yapısal ve sürekli bir ilerlemeyle belirlendiği fikrine dayanan bu iyimserliğin temelinde, akla ve akılcılığa duyulan güvenin yattığı bilinir. Buna göre akıl ve akılcılık yerleştikçe, akıldışının ve akılsızlığın bir yansıması olan şiddet de toplumsal ilişkilere damgasını vuran bir faktör olmaktan çıkacak: Aklın ışığıyla aydınlanan toplumlar, böylece karanlıkla eşanlamlı olan şiddet ve barbarlıktan kurtulacak.

“Soykırıma varan savaşlar, bombalanan kentler, nükleer patlamalar, toplama kampları, kişisel cinayetler bir veba salgını gibi yayılmakta. Bu yüzyıl, tasarlanmış olsun ya da olmasın, şiddetin her türünün, hak ettiğinden çok daha fazlasına tanık oldu. Üstelik daha da fazlasına tanık olmak işten bile değil.”

John Keane, “Şiddetin uzun yüzyılı” olarak tanımladığı 20. yüzyılı böyle tasvir ediyor. Bu yüzyılın, modernliğin, doğum yeri olan batıda bütün dinamikleriyle yerleştiği ve dünyanın tamamına yayıldığı tarihsel dönem olması, modernlik ile şiddet arasındaki ilişkiye dair tartışmaları bir kez daha düşündürüyor.